Çağımızın büyük ikilemi: Narsisizm mi, tevazu mu? | Aynur Kulak

Haziran 2, 2023

Çağımızın büyük ikilemi: Narsisizm mi, tevazu mu? | Aynur Kulak

Modern çağın varoluş biçiminde ve narsistik dünyanın tuzaklarında tevazu sahibi olabilmek mümkün mü? Eleştiri ve önerilere kendimizi kapatmamak, kendimize her daim pozitif bir pencereden bakma arzusu içinde olmamak, özgüven ve özsaygı peşinde koşarken ilişkilerimize kalıcı olarak zarar vermemek mümkün mü? Yani tevazu sahibi olabilmek her birimiz için mümkün mü? Konuyla ilgili önemli bir kitapla Tevazu kitabıyla karşı karşıyayız. Darly R. Van Tongeren tarafından kaleme alınan Tevazu / Narsistik Dünyanın Tuzaklarından Kurtulmak (Timaş Yayınları – 2023) kitabı kadim bir erdemin sessiz gücü olarak raflardaki yerini aldı.   

Tevazu sessiz bir güç gerçekten ve günümüzün modern dünyasında bu gücün sürekli narsisizme yenildiğini düşünürsek, artık bir güç mü bunu tartışmaya açmak lazım ilkin belki de. Tongeren’in de bunu merak ederek Tevazu konusunda bilimsel araştırmalara imza attığını okuyoruz. Çevresindeki akademisyenlerin konu ile ilgili tezlerinden de bahsediyor. Başta dini inançların, felsefi görüşlerin ve aydınlanmanın, kültür unsurlarının konuları arasında başı çeken Tevazu bilimsel bir araştırmanın konusu olabilir mi? Sessiz güç Tevazu ile ilgili yayınlanmış olan bu kaçıncı kitap bilemiyoruz ama 16. yüzyılın en önemli ahlak felsefecilerinden biri olan Kınalızâde Ali Efendi’nin (1510 – 1572) yazdığı Ahlâk-ı Alâî  kitabından günümüze Tevazu, siber teknolojinin, bilim kurgunun, yapay zekanın, bilgisayar oyunlarının konusu olduğu için ve bu odakta birçok kitap yazıldığı için, evet, İslamın başta olmak üzere tüm dinlerin ve felsefenin kadim meselesi olan Tevazu günümüz koşulları içerisinde kendine geniş bir çerçeve çizerek bilimsel araştırmaların da konusu olma eğiliminde artık, elbet. Hope College Psikoloji kürsüsünde doçent olan sosyal psikolog Dr. Darly Tongeren’in kitap boyunca bilime, bilimsel araştırmalara yapmış olduğu vurgular da bu yüzden önemli ve kitabın tamamı bu sebeplerden sırtını bilimsel araştırmalara dayamakta. 

 “Son yirmi yılda “benliğe” (self) kutsal bir mabet gözüyle bakılmaktadır. Öte yandan özçekim (selfie) bundan on yıl öncesine kadar birçok insanın kelime dağarcığında kendine yer edinmemişken, sadece son altı ayda kaç özçekim yaptığınızı bir düşünün (ya da bazılarınız için son altı gün mü demeliyim!).”

Bilimsel süreçlerin sosyolojik sonuçlarına doğru uzanıyoruz. Ki hayatımızı çepeçevre saran sosyal medya kullanımı üzerine yapılan tespitler ön plana çıkıyor ve kendimizi sosyal medyaya çok kaptırdığımız süreci üç akım üzerinden anlatıyor Tongeren.  Dış kaynaklar üzerinden beslenen değer artışındaki yükseliş, kendi kendimizi maruz bıraktığımız davranışların, görülerin ve inançların kapsamının gitgide daralması ve özellikle başkalarına kıyasla aşırı şekilde pozitif yönde öz saygı geliştirmek için güçlü bir arzu duyma hali. Bu tespitlerde şaşırtıcı, sürpriz tespitler veya ön görüler yok fakat geliştirilen bu çağdaş akımların hiçbir yerinde tevazu yok. Çünkü tevazu insan ilişkilerini güçlendirmeye, iş hayatında ilerlemeye ve toplumu daha iyi bir noktaya taşımaya yardımcı rolüyle yadsınamaz bir güce sahiptir, dönüştürücüdür ve hızla gelişen bir karşı kültürdür. Ve kim bilir belki de hepimizin ihtiyacı olan tek şeydir fakat işte tam da bu özelliklerinden dolayı narsisizmin karşı kutbunda duran tevazu çağın ihtiyaçlarını karşılama konusunda maalesef zayıf kalır.  

“Tevazunun bir başka düşmanı ise dikkatimizi ön yargıya dayalı dünya görüşümüzle uyum sağlamaya iten bir güdüdür ki, araştırmacılar buna doğrulama yanlılığı, (onaylama ön yargısı) olarak adlandırır. Bizler zaten inanmakta olduğumuz şeyi doğrulayan veya onunla aynı minvalde olan bilgileri seçmeye meyilliyizdir.”

Üç bölümden oluşan kitapta tevazunun birçok düşmanından bahseden Tongeren tevazunun neden gerekli olduğunu anlatıyor fakat insani faktörlerin devreye nasıl girdiğinden de bahsetmeden edemiyor. Bunlar hırs, arzu, öne geçme duygusu, korkudan kaynaklı kontrol etme dürtüsü olarak ön plana çıkıyor. Böylece tevazu tüm bu insani faktörler çerçevesinde geri plana düşüyor elbet. Bu insani faktörlere karşı geliştirilmiş bazı formüller olan, huşu duygusunu deneyimleme, şükran duygusunu besleme, ilişkide güven duygusunu geliştirmeye çalışma ve kendimize mütevazi bir rol model bulma konularına değinen Tongeren şöyle bir itirafta bulunmaktan da geri durmuyor.

“Dürüst olmam gerekirse, bazen öyle anlar oluyor ki kendimi tevazuyu akademik bir araştırmanın odağı olmaktan öteye taşıyıp her alanda somutlaştırdığım bir erdem olarak hayatıma dahil etmek için mücadele verirken buluyorum. Ben de insanım ve tabiatım gereği bencil olma dürtüm güçlü. Ancak daha mütevazi bir yaşam sürmeye duyduğum arzu, sadece bilimsel kanıtlara dayanmıyor; deneyimler sayesinde tevazunun hayatta kalmak için var olan tek makul sebep olduğunu net bir şekilde kavradım.”

Tevazu yüzyıllardır olduğu gibi yine yüce bir sükût içerisinde ve nahif. Bu yüzden de belki geçtiğimiz yüzyıllarda olabilirdi ama bu yüzyılda narsisizme karşı kazanması imkânsız gibi.  Bu durumda tevazu davranışına yeni tanımlar getirmek yerine, onu güncellemek yerine belki de onu olduğu haliyle yeniden keşfetmemiz gerekiyor. Çünkü şunu biliyoruz gerçekten; tevazu sükût içerisindeki nahif yapısıyla dönüştürücü gücü yadsınamaz derecede son derece etkili bir davranış şekli. Hatta bir tür seçim. Aynı narsisizm gibi. Yaşadığımız çağ ve oluşan şartlar elbette zorlayıcı fakat hangisini seçersek o olduğumuz bir yaşamın bizleri bekliyor olduğu kesin. Siz hangisini seçme eğilimindesiniz, narsisizm mi, tevazu mu?

edebiyathaber.net (2 Haziran 2023)

Yorum yapın