“Sabahtan Akşama”, doğudan batıya, doğumdan ölüme | Peyman Ünalsın Gökhan

Kasım 9, 2023

“Sabahtan Akşama”, doğudan batıya, doğumdan ölüme | Peyman Ünalsın Gökhan

2023 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Jon Fosse’nin Üçleme ve Melankoli romanları ile ilgili sosyal medyada dolaşan yorumlardan o kadar gözüm korktu ki, dilimize çevrilen her üç kitabını da almama rağmen en mini minicik olanı ile başladım. Sabahtan Akşama, MonoKL Kitap tarafından yayımlanan ve çevirisi Deniz Canefe tarafından yapılan yüz bir sayfalık bir novella. Birazdan okuyacağınız sebeplerden dolayı doğru karar aldığımı düşünüyorum. Bence artık Fosse yazınına aşinayım ve onun teatral atmosferine daha kolay sızabilirim.

Sabahtan Akşama bilinç akışı tekniği ile yazılmış. Yazarın her cümle sonunda nokta kullanmamasını, tekniğin destek kuvveti gibi algıladım.

İki bölümden oluşan novellanın ilk bölümünde üçüncü tekil anlatıcının ağzından bir doğum sahnesini, bölümün ana karakteri Olai’nin zihninden okuyoruz. Güçlü duygusal betimlemeleri bizi Olai ile duygudaş yapıyor. Olai, ikinci çocuklarını doğuran Marta’nın başında huzursuz bir bekleyiştedir. Magda’ya bir kardeş gelecektir ve Olai kalbinin ta derinlerinde bunun bir oğlan olacağı inancı taşımaktadır. Nitekim bir oğlan doğar ve adını Johannes koyarlar. Olai’nin endişeleri yersiz çıkmıştır; anne ve bebek gayet sağlıklıdır. Marta da heyecanla beklediği kardeşine kavuşmuştur. 

İkinci bölüm yine üçüncü tekil anlatıcının dilinden ve fakat ağırlıklı olarak bu bölümün ana karakteri Johannes zihninden anlatılıyor. Yer yer kurguya katılan yan karakterlerin zihnine de misafir oluyoruz.

Hayal ile gerçeğin iç içe geçtiği bu bölüm bizi ana izlekle buluşturuyor; Sabahtan Akşama, doğudan batıya, DOĞUMDAN ÖLÜME. 

Sadece yüz bir sayfada Johannes’in doğumunu, babasının endişeli bekleyişini, annesinin doğum sancılarını, küçük Magda’nın bu sancıların travmasından uzak tutulmak istenmesini, Johannes’in hep masa başında, karşı sandalyede görmeye alışık olduğu ve hayatına anlam katan karısı Erna’yı erkenden kaybetmesini, kadim dostu Peter’i, kızını ve daha pek çok detayı öğreniyoruz. Aslında uzun yaşam süresini sadece sabahtan akşama zaman diliminde özetleyerek anlatması, Fosse’nin tiyatro oyun yazarlığından edindiği bir yetenek olsa gerek. Bir tiyatro oyununda da karakterler bize, tüm yaşam öykülerine vâkıf olduğumuz kadar tanıdık gelmez mi?

Bir tiyatro oyununda yaratılan sahne, en basit şekliyle bir masa, bir sandalye, bazen duvar niyetine sahnede boy gösteren bir panele asılı çerçeve, oyunun ruhunu biz izleyicilere geçirmeyi başarır. Azla öze ulaşırız. 

Yazarın noktaları tasarruflu kullanması da hayalle gerçek geçişlerindeki fluluğun izdüşümü âdeta. Hatta yaşamla ölümün varla yok arası ince çizgisi… Belki de ölüme bir direniş. İnsana can veren Tanrı, neden onun ölümünü arzulasın ki?

Doğum, ölüm izleğinde en büyük sorgulama tabii Tanrı ve Şeytan üzerinde gerçekleşiyor. Yaratıcı Tanrı iyiliği, Şeytan yok edici kötülüğü simgeliyor.  Fosse’nin Luthercilik mezhebinden ayrılıp mistik yanı ağır basan Kuveykırlara katılması ve nihayetinde 2013’de Katolikliğe geçişi, 2000’de ilk defa yayımlanan yapıtındaki mistisizme ışık tutuyor. 

Yedi yaşındayken geçirdiği ve onu ölümün kollarına taşıyan kaza için Fosse 2016 yılında Deutschlandfunk Kultur’a verdiği röportajda şöyle diyor; “Bugün hâlâ, bu kaza nedeniyle yazar olduğuma inanıyorum. Metinlerimin temel bakış açısı, hayat ile ölüm arasında duran bir insanın bakış açısıdır.” 

Fosse’nin tiyatro eserlerinin ağırlıklı olarak sahnelendiği Almanya, Fransa ve İngiltere’de Ibsen’den sonra en çok tanınan Norveçli oyun yazarı olarak nitelendirildiği hâlde bizde mesafeli yaklaşılmasının sebebi belki de yazarın hep bu bakış açısıyla eserlerini kaleme almasıdır. En nihayetinde varoluşçu yaklaşımla, yaşamla ölüm penceresinden kaleme alınan eserlerde melankoli dozu ağır basabiliyor.

1959 doğumlu Fosse’nin eserleri 40’tan fazla dile çevrilmiş. Kendisi de “ilham kaynağım” dediği James Joyce, Franz Kafka, Thomas Bernhard, Samuel Beckett gibi büyük ustaların eserlerini Norveççe’ye çevirmiş. Edebiyatla yollarının kesişmesini müziğe borçlu olan Fosse, öncelikle pop ve rock şarkı sözleri yazmayı denemiş. İlk ödülü 1981 yılında bir öğrenci dergisinin açtığı roman dalındaki yarışmada kazanmış. Roman ve şiirlerden sonra, daha geç bir dönemde, tiyatro oyunları yazmaya başlamış. Eserlerini, Norveççe’nin iki yazı standardından biri olan Nynorsk formunda kaleme almış.

Fosse, 2003 yılında Fransız Ordre National du Mérite nişanına layık görülmüş. The Daily Telegraph tarafından yaşayan 100 dahi listesinde 83. sırada yer verilmiş. 2011’den beri Norveç sanat ve kültürüne katkılarından dolayı Norveç kralı tarafından özel olarak verilen bir onur olarak Oslo‘da Kraliyet Sarayı’na bağlı Grotten binasında ikâmet etme müsaadesiyle ödüllendirilmiş.  

Fosse, Andvake, Olavs Draumar ve Kveldsvævd üçlemesiyle 2015 yılında İskandinav Konseyi Edebiyat Ödülü‘ne lâyık görülmüş. Nisan 2022’de Damion Searls tarafından İngilizce’ye çevrilen A New Name: Septology VI-VII adlı romanı Uluslararası Booker Ödülü‘ne aday gösterilmiş. Kitap, kurgu dalında 2023 Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği Ödülü’nün finalisti olmuş.  

Fosse, Financial Times’a verdiği bir röportajda bir diğer ünlü çağdaşı, Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard ile ikisinin karşılaştırılmasına istinaden şunları anlatıyor: Mücadelem isimli altı otobiyografik romanın yazarı Karl Ove Knausgaard’ın Bergen’deki yazı akademisinde hocası olmuş. Bir gün sınıf içi çalışmalarında, Knausgaard’ın doğayı tasvir ettiği bir şiirini değerlendirirken, şiiri klişelere bölünmüş bir yapıt olarak gördüğünü söylemiş. Knausgaard bir söyleşide “O kadar yıkılmıştım ki, bir daha yazabileceğime karşı inancımı yitirmiştim,” demiş. Fosse, Knausgaard ile edebi metinlerinde birbirlerinden ayrıştıklarını, kendi kaleminin daha zor olduğuna dair yapılan yorumlara ise “kitaplarını asla karmaşık olması için yazmadığını, aksine basit ama derin olmaya çalıştığını” söyleyerek cevap vermiş. *

Sabahtan Akşama okumasında dizginleyemediğim bir duygu hep benimleydi. Diliyle değil ama yarattığı atmosferle, Johannes’in kayığında soğuk kuzey denizine açıldığım her satırda Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz novellasıyla kürek çektim, neden bilmiyorum. Belki de her iki yazar aynı balıkçının ruhunda buluşuyordu. 

* https://www.ft.com/content/aeb68f8c-52a6-11e8-84f4-43d65af59d43

edebiyathaber.net (9 Kasım 2023)

Yorum yapın