Böyle kitap mı olur? | Mehmet Özçataloğlu

Aralık 30, 2019

Böyle kitap mı olur? | Mehmet Özçataloğlu

Bir yılı daha geride bırakırken, hesap zamanı diyerek dönüp arkama baktığımda küçük bir kitap dağını bıraktığımı gördüm ve mutlu oldum. Son birkaç yıldır yapıyorum bu dökümü. Her yılın sonunda mutlulukla birlikte, bir sonraki yıl için telaşa düşüyorum. Nedeni, okunan kitap sayısındaki artış. Geçtiğimiz yıl 160 civarında olan sayı, bu yıl 200 barajını aştı ve bütün yılın tüm yorgunluğu bir anda uçtu gitti. Okunan kitap sayısındaki artış, yazıların sayısını da artırdı haliyle. Fakat 2019’un en önemli olayı neydi diye sorulsa, Ekim ayında Ayvalık’ta katıldığım Feyza Hepçilingirler Edebiyat Günleri’ydi, derim. Edebiyat deryasında yeni dostluklara kapı açmış olması, önemini ve değerini artırdı benim için sadece 24 saatlik o zaman diliminin. Bunun dışında, yıl boyunca yine kitaplar aracılığı ile bağlantı oluşturduğumuz nice isim giden yılın en büyük kazancı oldu. Bitti mi? Tabi ki hayır! Gelen yılı da aynı coşkuyla ve dilerim ki yine benzer bir üretkenlikle yaşar ve geçiririm. Ve herkes için aynıdır dileğim.

Muhasebeyi bitirip dönelim şimdiki zamana. Şems-i Tebrizi; “sonsuzluk, sonsuz zamana sahip olmak demek değildir, zamansızlık demektir. Sonsuz aydınlığı yaşamak istiyorsan, geçmiş ve geleceği aklından çıkar, şimdide kal” demiş. O halde, giden gitti, gelecek ne getirir bilemeyiz, diyerek bugünde kalalım. Yılın son kitabı olmadı ama son yazısına konu oldu, Vahşi Kitap. Böyle de kitap mı olur, diye feryat etsem biliyorum ki birlikte yükselecek çok ses var. Son dönemde özellikle sosyal medyada birçok kere küçük deneyler, soruşturmalar yaptım. Bazen bir yazı üzerinden, bazen bir tümce, bir paragraf… Bazen de bir resim… Çocuk edebiyatında özgürlük sınırlarımız nereye kadar uzanıyor, görmekti amacım. Ve gördüm ki alınacak çok yolumuz var daha.

Juan Villoro’nun yazdığı, Gabriel Martinez Meave’in resimlediği, Bülent Kale’nin de dilimize çevirdiği, Can Çocuk etiketli kitaptan söz edeceğim bugün. Daha adına bakarak birçok şey söyleyebiliriz. Öyle ya bir kitap, hem de çocuklara yönelik bir kitap nasıl vahşi olabilir ki? Hemen celallenmesin kimse, ben böyle düşünmüyorum tabi ki. Olabilir. Her şey olabilir. Her şey de anlatılabilir. Önemli olan nasıl anlatıldığıdır. En nihayetinde çocuklar da bizimle birlikte bu çirkin dünyanın içinde yaşıyorlar. Steril bir fanusun içinde yetiştirmenin anlamı yok. Bir gün oradan çıkacaklar. Ve çıktıklarında yere sağlam basabilmeleri için, yaşamın içinde yer alan ne varsa bugünden onlara göstermeliyiz, anlatmalıyız. Kitabın etrafında konuyu dağıtmadan, gelelim Vahşi Kitap’a.

“On üç yaşındaki Juan’ın yaz tatili hiç de hayal ettiği gibi başlamaz. Tatilini tuhaf dayısı Tito’yla geçirecektir. Juan, dayısının devasa bir kütüphaneyle kaplı evindeki yeni hayatına alışmaya çalışırken garip bir şey fark eder. Kitaplar kendi başlarına hareket etmektedir! Juan bunu dayısıyla paylaştığında, bir sır açığa çıkar. Juan, bir prinseps okurdur, yani kitaplar ona sihirle yanıt vermektedir. Yakalaması neredeyse imkânsız olan Vahşi Kitap’ı bulmak da onun görevidir.”

Kitabın içine girince ve dayının evine ulaşınca hiç çıkmak istemiyor okur. Devasa bir kütüphane ve kitaplar… Başka ne ister ki insan. Kitaptaki şu satırlar da Şems-i Tebrizi’nin sözleriyle örtüştürülünce farklı bir anlam kazanıyor: “Önceden yazılmış olan kitaplar geçmişten gelir. Yazılacak olan kitaplarsa geleceğe aittir. Vahşi Kitap’ın durumu çok tuhaf, çünkü o şimdiye ait. Ne var ki henüz hiç okunmadı. O, olmak üzere olan bir kitap! Bir okuru olduğunda kendi kendini yazacak.” (s.198)

Devasa bir kütüphanenin ve kitapların yer aldığı bir kitapta, doğaldır ki kitap güzellemesi de yapılacaktır. Fakat böylesini de hiç beklemiyordum: “Bir kitap en iyi ulaşım aracıdır. Seni uzaklara götürür, havayı kirletmez, gideceğin yere tam zamanında varır, ucuzdur ve asla başın dönmez.” Yazarın çok farklı bir bakış açısı olduğu muhakkak. Ve nitelikli bir anlatım gücü…

Kitabın çizimlerinde yer alan karakterlerin hiç birinin yüzü görünmüyor. Bu, bir gizem katmasının yanında, karakterleri okurun hayal gücüne bırakmış olmasından dolayı da başarılı. Hepsi birer gölgeden ibaret…

Bugünlerde ortalıkta yılın kitapları listeleri dolaşıyor. Bu listelerin kişisel beğeni listeleri olduğu göz ardı edilmemeli tabi ki. Liste yayınlama oyununa girmiyorum uzun bir süredir fakat bu yıl için bir liste yapacak olsaydım, sanırım Vahşi Kitap’ı da ekleyebilirdim. Hemen atılmalar olmasın kitap 2018’in yayını diye. Yıllık listelere biraz da bu yüzden karşıyım. Bir kitabı sadece yayınlandığı yıl içinde anarak geçmemeliyiz. Eskimeyen kitapları da listelere dâhil etmeliyiz kanımca. Hepsini olmasa da o yıla ait kitapların içine bir iki tanesini serpiştirebilmeliyiz. Bunu yapalım ki bir önceki yıl farkına varmayanlar farketsinler. Ve yazıyı yine kitaptan altını çizdiğim şu satırlarla sonlandırmak istiyorum. 2020’nin en az 2019 kadar çok kitaplı bir yıl olmasını dileyerek… Ve önce sağlık diyerek…

“Kendimi en yalnız hissettiğim, en sıkıntılı zamanlarımda kitaplar benim yoldaşım oldular. O zamandan beri iyi günde, kötü günde hep yanımda oldular…”      

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (30 Aralık 2019)

Yorum yapın