Unutulan kadın öyküleri: “Berdel” | Doğan Ateş

Mart 8, 2017

Unutulan kadın öyküleri: “Berdel” | Doğan Ateş

esma-ocakBerdel. İkinci baskısı 1982 yılında Tekin Yayınevi tarafından okurlara sunulmuş ve içerisinde on dört öykü yer alıyor.

Berdel, bir evlilik töresi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir aile, ekonomik nedenlerden dolayı bir aileden gelin almak için kendi kızını gelin olarak o aileye verir. Bu temele dayanarak gelin değiş tokuşu da denildiği olur. Berdel; kızların kendi haklarının yok sayıldığı, söz haklarının olmadığı kısacası varlıklarının geçici de olsa yok sayıldığı birey anlamına da gelmektedir. Türkiye’de daha çok Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde uygulandığı görülmekte.

Berdelin yapılmasının nedenlerinden birisi olarak, başlık parasının karşılanması gibi bir ekonomik güce sahip olmayan ailelerin kızlarını bu şekilde evlendirdikleri görülmektedir. İkinci bir neden ise yakın akrabalar arasında uygulanarak ailelerin birbirini koruduğu/korumak istediği görülür. Geleneksel antropolojik açıklamalara baktığımızda faydacı bir yaklaşım üzerinden bir okuma yapıldığı ve bu tür evliliklerden doğan ekonomik ve politik avantajlar üzerinde durdukları görülür. Berdel, bir bakıma bu argümanı da desteklemektedir.

Esma Ocak’ın yaşadığı, tanık olduğu ve buna bağlı olarak kaleme almış olduğu Berdel kitabını temel alacak olursak içerisindeki öykülerden yukarıda bahsedilen durumları ve sadece ekonomik etkenlerin de olmadığını da görebiliriz.

1. Çöp Gelin

Çöp Gelin, yedi nüfuslu bir ailenin tek kız çocuğu üzerine kaleme alınmış bir öyküdür.

Babanın düzenli bir işi yoktur ve tarlasında çalıştığı köy ağası traktör aldıktan sonra tamamen işsiz kalmıştır. Zaman zaman ilçeye gidip iş arasa da okuma ve yazmasının olmamasından dolayı iş bulamaz. Ailesini bir şekilde geçindirmek isteyen baba, bir gün eşi ile birlikte ne yapabileceklerine dair konuşurlar. Yarı aç yarı tok günlerini geçiren çocuklarının durumuna üzülen ve çaresiz bir şekilde bu durumu izleyen anne ve baba çözümü yakın bir köyde bulunan babanın amcaoğlundan yardım istemeye karar verirler. Baba, bu karardan birkaç gün sonra yardım istemek için diğer köye gider. Bir, iki gün orada kalan baba ile amcaoğlu birlikte eve geri dönerler. Veli, yani babanın amcaoğlu kesin bir şey söylemez ve birkaç gün sonra bizim köye gel, durumu konuşalım, der. Baba tekrar akrabasını görmeye gittiğinde şok edici bir istek karşısında şaşırır kalır. Veli, yardım edebileceğini söyler ancak karşılığında on iki yaşındaki kız çocuğunu yanına, yani oğluna almak ister ve başlık parasını da hemen verebileceğini söyler. Durumu eşi ile paylaşan baba, sert bir tepki ile karşı karşıya kalır. Ancak yapabilecekleri başka bir şeyin olmadığını ve bu paraya ihtiyaçları olduğunu anlatmaya çalışır. Çünkü durumları gittikçe kötüye gitmektedir. İstemeden de olsa bu kararı alarak kızlarını, on iki yaşında olmasına rağmen babanın amcaoğluna verirler.

2. Berdel

Delal, on beş yaşında ve ardından beş kız kardeşi dünyaya geldi. Annesi yine hamile ve kocası eğer oğlan doğurmazsan evlenirim, diye sürekli kadına baskı uygulamakta. Kadın da bu durum karşısında kendi kendine “bir bizim oğlumuz yok koca köyde, adam haklı, ocağı mı körelsin.” demekte. Kadın günler geçtikten sonra tekrar kız çocuk dünyaya getirir.

Kadının kocası bu durum karşısında “Oğlan doğuramayan kadının hakkı berdeldir.” diyerek kızını verip kendisine yeni bir kadın getireceğini belirtir. Kadın ise bu durum karşısında kendisi suçluymuş gibi “alın yazısı, kader.” diyerek çaresizliğini vurgular. Berdel olarak gidecek olan Delal ise bu durum karşısında net bir tutumla istemediğini belirtiyor hatta evden kaçabileceğini söylüyor. Annesi ise “Berdel kaçamaz, kaçarsan kan akar. Seni kaçıranı, babanı ve seni öldürürler.” diyerek kızını istemeden olsa ikna etmeye çalışır. Kadının bu çaresizliği bir nevi töre ve ayıplanma korkusudur.

Berdelde adet, iki gelin kararlaştırılan yerde ve saatte atların üzerinde karşı karşıya getirilir ve ters yöne doğru yollarına devam ettirilir. Bu öyküde de bunun yapıldığını belirtiyor yazar. Kadın, üzerine gelen kumayı töre gereği atın üzerinden indirip yeni gelen gelini, odasına götürür. Ömer, yani Delal’in babası töreler gereğince üç gün bir karısının yanında diğer üç gün diğer karısının yanında uyumaya başlar.

Bir süre sonra kuma olarak gelen kadın hamile kalır. Ancak Ömer’in tekrar kız çocuğu olur. Bunun üzerine köylüler doğan çocuklarının erkek olmamasının suçunu ilk kez erkeğe yöneltirler.

Bu öykü ile birlikte daha çok ekonomik nedenlerden dolayı yapıldığı söylenen berdelin yalnız bununla kalmadığını aktarıyor Esma Ocak. Erkek çocuk sahibi olmak, soyun devamlılığını sağlamak için berdelin uygulandığı da açık bir şekilde görmekteyiz.

3. Hepiniz Kaçın

Bu öykü şehirli ve köylü kadınlar arasındaki karşıtlıkları ele almaktadır. Zaman zaman köyde kalması gereken şehirli bir kadın, evin bitişiğinde bulunan çardağın önünde otururken birkaç köylü kadının bir yere gittiğini görür. Nereye gittiklerini sorduğunda ise tarladaki koyunları sağmaya gittiklerini ve isterse onun da gelebileceğini söylerler. Bu teklifi kabul eder. Onlarla birlikte bir süre yürüdükten sonra yorulur. Köylü kadınlardan biri şehirli kadınların nazlı olduğunu söyler. Biraz dinlenirler ve tekrar devam ederler. O sırada şehirli kadın erkekler tarafından takip edildiklerini fark eder ve bunu köylü kadınlara iletir. Bu durumu kadınlardan birisi erkeklerin kızların sevgilisi olduğunu ve koyun sağma saatini kaçırırlarsa kızların küseceğini söyler. Bu durumunda ayıp olmadığını da ekleyerek yola devam ederler.

Köye döndüklerinde kızların annelerinden birine dayanamayarak bu durumu anlatır. Anne ise durumu bildiğini ve bunun olması gerektiğini söyler. Kızlarının evlenecekleri kişi ile gönüllü olmasının gerekliliğini anlatır. Kızlarının gönüllü olmasını ise evlendikleri vakit gönüllü olarak iş görmeleri gerektiğini ve arkalarından laf ettirmemeleri gerektiğini söyler. Konu ne zaman evleneceklerine geldiği vakit başlık parasının tamamlandığı zaman evlenebileceklerini aksi takdirde bu evliliğin olamayacağını söyler. Anne, konuşma sırasında kızını seven erkeği kendisinin de sevdiğini söyler. Şehirli kadın ise paraya bakmaya gerek olmadığını belirtir ve para yerine sevgiyi koyar. Anne ise sevginin karın doyurmayacağından bahseder.

Aradan geçen bir yıl sonra şehirli kadın o evin önünde o kızın olmadığını fark eder ve merak edip anneye nerede olduğunu sorar. Anne ise kızının kaçtığını söyler. Bu konuşmalar sırasında etraflarına kadınlar toplanır. Konuşmaya giren bir kadın, bu köyde kızlarının çoğunun kaçtığını söyler. Nedenini ise babalarının başlık parasını çok istemesine ve erkeğin bunu karşılayamadığını, karşılamak için tüm mal varlığını satması gerektiğini söyler. Aralarından başka bir eğer kaçmasaydı ellerinde hiçbir şeyin olmayacağını söyler. Kaçtığı için ekonomik olarak rahat bir hayat sürdüğünü ve bu durumun daha güzel olduğunu belirtir.

Son olarak;

Kadınların düşünce ve isteklerine hiçbir şekilde önem verilmediğini ve tüm kararları baba, ağabey gibi erkeklerin verdiği bu uygulamanın örneklerini Esma Ocak’ın Berdel kitabında görebiliriz. Bu kitabın ilk öyküsünde ekonomik olarak berdelin uygulandığını görmekteyiz. Ancak berdelin sadece bununla yeterli olmadığını ikinci öyküde görüyoruz. Bu öyküde erkeğin, kendi soyunu devam ettirme isteği ile ikinci bir kadını kendi nüfusuna geçirme isteği ve karşılığında kızını o aileye vermesi durumu vardır. Üçüncü öyküde ise berdele az da olsa bir karşı çıkışı görmekteyiz.

Berdel genel anlamıyla aslında Esma Ocak’ın da belirttiği gibi insan takasından öte bir şey değildir. Takası daha çok ekonomik bağlamda kullanırken buna ek olarak düşüncelerine ve isteklerine önem verilmeyen kadının, mal olarak görüldüğü ve böyle de kullanıldığı görülmekte öykülerde.

Günümüzde berdel hâlâ varlığını korumakta mıdır, bilmiyorum. Ancak açık olan bir şey var ki, o da, kadınların erkekler tarafından öldürülme, kaçırılma, taciz ve tecavüz öyküleri ne yazık ki artarak devam etmekte.

Ahmed Arif’in kitabın girişinde yazdığı “Sunuş Yerine” adlı bölümden iki cümleyle yazıya son vermek istiyorum.

“Berdel, halkımızın bir kesiminin ve özellikle anaların, kızların yaşadığı korkunç gerçeği suratımıza vuruyor. Bu açıdan yazar, kolay olanı değil, zor olanı seçmiş.”

Doğan Ateş – edebiyathaber.net (8 Mart 2017)

Yorum yapın