Ayşe Güren’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

Mart 28, 2018

Ayşe Güren’e 4 soru | Mehmet Özçataloğlu

1.Neden çocuklar için yazıyorsunuz?

Seviyorum.

2.Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?

Cin Ali’dir sanırım. Bir de Ayşegül serisi. Başka kitap yoktu. Okulda onları okuyorduk. Eve özel olarak çocuk kitabı alınmazdı. Ne öyle bir kültür vardı ne de buna ayıracak para. Bankaların çocuk dergileri vardı sonra. Onları da bir sınıf arkadaşımızın bankacı annesi getirir, bize dağıtırdı. Sadece bu yüzden, bu arkadaşımıza çok saygı duyardık. Bunlar, ilk okuma kitaplarımız olduğundan hepsi değerliydi elbette; ama çok derin izler bıraktıklarını söyleyemem. Sokak, hem öğrenme hem eğlenme hem de yaratma mekânımızdı. Sokakta, kitapta okuyabileceğimiz öyküleri, biz kendimiz yazıyor ve yaşıyorduk aslında.

3.Bu kitabı keşke ben yazsaydım dediğiniz bir kitap oldu mu?

Bir değil, bir sürü… Rodari’nin çoğu kitabını ben yazmış olmak isterdim, Bir Telefonluk Masallar başta olmak üzere. Çizeriyle de birlikte çalışmak isterdim. Şeker Portakalı’nı kesinlikle ben yazmış olmak isterdim. Behiç Ak’ın çizme yeteneğinin bende olmasını isterdim. Okul öncesine hitap eden kitaplarını hem yazmış hem çizmiş olmak isterdim: Uyurgezer Fil, Yüksek Tansiyonlu Çınar Ağacı, Rüzgârın Üzerindeki Şehir vb. Çizgi film olsalar da Heidi’yi, Şirinler’i, Maşa ile Ayı’yı ben yazmış olmak isterdim. Bekçi Amos’un Hastalandığı Gün’ü, Vahşi Şeyler Ülkesinde’yi zaten ben yazmış gibiyim. Eric Carle’ın, Janosch’un, Calvino’nun çocuk kitaplarının tüm kitaplarını ben yazmış olmak isterdim. O kadar çok ki hangi birini söyleyeyim…

4.Çocuklara yönelik kitaplardan en son hangisini okudunuz? Kitapla ilgili düşüncelerinizi kısaca belirtebilir misiniz?

Çoğunu kitapçılarda ayaküstü okuyorum. Hepsini almak mümkün değil. Bugün, bir kitapçıda dört beş tanesini karıştırdım; biri ilgimi çekti, okudum, çok beğendim. Yazar, “Mutlulardı… ama o kadar da mutlu değillerdi,” diye basit ama çok hoş bir nakaratla bütün öyküyü kuruyor. Her küçük bölüm, bu cümleyle başlıyor. Bir aile, “o kadar da mutlu olmadığından” bir şey icat ediyor. O icat başka bir icadı gerektiriyor, o da başka bir icadı… Mağara çağından günümüze kadar, bir şeyleri o nakarat cümle eşliğinde icat ede ede geliyorlar. “İcatlarla ailenin kısa tarihi” diye okunabilir. Çok yaratıcı, çok basit, çok esprili ve en önemlisi bize düşünmek için alan açan, bir şeyler söylemek isteyen bir öykü. Hem buluşlar tarihini hem de yığılıp duran eşyalarla insan ilişkisini düşünüyoruz. Üstelik yazar, bu düşündürme işini alçakgönüllüce yapıyor. Elbette bu kitabı da ben yazmış olmak isterdim J Kitabın adı Bay Mucittaş ve Ailesi; yazarı Eva Furnari.

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (28 Mart 2018)

Yorum yapın