Bir Bulutun Ardında: Kadınlar nasıl kurtulur? | Sevda Müjgan Yüksel

Haziran 2, 2022

Bir Bulutun Ardında: Kadınlar nasıl kurtulur? | Sevda Müjgan Yüksel

Gülsüm Cengiz, “Bir Bulutun Ardında” alt başlığıyla yayımladığı “Ayşe’nin Günleri” adlı kitabının 2. cildinde okurunu 1980’li yılların Türkiye’sine götürüyor. Ülkede askerî yönetim vardır, ekonomik durum iyi değildir. İstanbul’da bir gecekonduda aralarında iki yaş olan Aynur ve Ayşe,  ne iş olsa yapan, geçiçi işlerde ekmek parası kazanmanın ardında bir babayla yaşamaktadır. Anne (Fatma) ise Almanya’da işçidir. 

Fatma’yı Fatma Yapan Koşullar

İlkokulu bitirince Fatma’yı okuldan alırlar, okutmazlar. Zamanı gelince evlenir. Evlendiği adamın düzenli bir işi yoktur. İki yıl arayla iki kızı dünyaya gelir. Geçim derdine düşerler. Küçük kızı Ayşe’nin 3. sınıfa geçtiği yıl Almanya’ya işçi olarak gider. Ayşe, ilkokul diplomasını aldığı gün, bir mektupla ailesine kesin dönüş yapacağını müjdeler. Fatma, yeni düşlerle geliyordur. Birikmiş biraz parası vardır. Küçük bir ev alıp yaşadıkları her yanından rüzgar giren, tahtakurusunun ve pirenin eksik olmadığı, tuvaleti ve mutfağı olmayan pis barakadan kurtulacaklardır. İki kızını da ortaokula gönderecektir. Oysa kocası işten atılınca düşler de yaşamlarından elini eteğini çeker. Kocası yeni bir iş bulamaz. Aralarında kavgalar başlar. Yaşamlarını sürdürebilmek için Fatma’nın biriktirdiği paraya gereksinimleri vardır. Almanya’da çalışıp para kazanarak kendisine daha rahat bir yaşam kurmuşken şimdi yine yoksulluk içindedir. İşyerinden ayrılırken ona dönmek isterse işe yeniden alınacağı söylenmiştir. Kocasını ve kızlarını da yanına aldırmayı umarak Almanya’ya dönmekten başka çare bulamaz. Oysa yalnız kızları için Almanya’ya giriş izni alabilecektir. Kocası izin vermediği için iki kızıyla değil yalnızca Ayşe’yle Almanya’da bir süre yaşayacaktır. 

Almanya’da akrabalarıyla, arkadaşlarıyla, hemşerileriyle gettolarda yaşayan Türkiyeliler, ördükleri görünmez duvarların içinde bin yıllardır etkisinde oldukları geleneklere ve dine sığınarak yaşamakta, herkesin yazılı olmayan birtakım yasaklara ve kurallara uymasını beklemektedir. Özellikle de kadınların üzerinde büyük bir baskı vardır. Kadın erkek eşitliğine inanmamakta ve kadını erkekten aşağı görmektedirler. 

Fatma’nın yaşamı ailesini Türkiye’de bırakıp çalışmaya gelen yalnız bir kadın olarak zorluklarla doludur. Herkesin gözü üzerindedir. Giyiminden konuşmasına her davranışı dikkatle gözlenir. Kiminle görüştüğü, nereye gittiği konuşma konusudur. Genç kadın, elalemin diline düşmekten, hakkında çıkarılacak dedikoduların kocasının kulağına gitmesinden korkar. Ortaokula başlayacak olan kızı Ayşe, başkalarının yaşamlarına karışmaya hakkı olmadığını düşünerek bu duruma isyan ederken Fatma’nın payına korku düşer. Başkalarının istekleri ve düşünceleri doğrultusunda davranan annesine hak vermez. Annede var olmayan bilinç, kızında yeşermektedir. 

Ayşe’yi annesinden farklı kılan nedir? 

Babası, Ayşe’yi zayıf ve hastalıklı bir çocuk olduğu için annesinin yanında iyi bakılırsa güçleneceği düşüncesiyle Almanya’ya göndermeye razı olur. Ayşe hem babasından hem de ablasından ayrıldığı için çok üzülür. Almanya’da insanların ona nasıl davranacakları konusunda da kuşkuları vardır. Ortaokula Almanya’da başlar. 

Annesiyle aynı fabrikada çalışan Sema teyze, Ayşe’ye okuması için verdiği kitaplarla onun duygu ve düşünce dünyasının değişmesinde önemli bir rol oynar. Sevdalı Bulut, Şimdiki Çocuklar Harika, Anne Frank’ın Hatıra Defteri, Rapunzel… Kitaplar onun eleştirel düşünen, sorgulayan bir birey olmasının önünü açar. Anne Frank’la birlikte kadın erkek ilişkilerini sorgular, aralarındaki eşitsizliğin nedenlerini  araştırır. Rapunzel’in masalını okuduğunda Rapunzel gibi kimsenin onu kurtarmasını beklemeyeceğine karar verir. 

Ayşe’nin kitaplara düşkünlüğünü hoş karşılamayanlar da vardır. Komşu Güllü teyze, annesini uyarmayı (!) kendisine görev bilir:“Duyduğum kadarıyla senin kız da başını kitaptan kaldırmıyormuş. Okusun tabii ama kız kısmı önce ev işi öğrenmeli.” Annesinin bu sözlerin etkisi altında kalıp onu kısıtlamaya kalkması Ayşe’de büyük bir düş kırıklığı yaratır. 

“Şimdiki Çocuklar Harika” adlı kitabı gizli gizli okuyan kızına çok kızar, o kızgınlıkla kitabı yırtarak yere atar. “Okumayacaksın kitap! Dersine çalışıp ev işi yapacaksın!” Herkesin gözü üzerlerindedir. Elalemin diline mi düşeceklerdir? Ayşe kız çocuğudur ve onun iyiliği dersine çalışıp ev işi yapmasını gerektirmektedir. 

Yasakların ardı arkası kesilmez. Yılbaşı eğlencesine katılmak doğru değildir. Kızlı erkekli gidilen okul gezileri yakışık almaz. Kız erkek karışık yiyip içilen, dans edilip eğlenilen partiler “âdetlerimize” terstir. 

Ayşe, annesine yabancılaştığını duyumsar. Onun gibi olmak istemez. Babasını ve ablasını bırakıp geldiği için pişmanlık duymaya başlar.

Ayşe’nin özlediği, Fatma’nın ardında bıraktığı baba/koca kimdir?

Çalışmaktan yüksünmese de öğrenimi (İlkokul mezunudur.) ve belirli bir mesleği olmadığı için iş bulmakta zorluk çeken bir adamdır. Eşinin Almanya’da çalışmasından hoşnut değildir ancak eve ekmek getiremeyince bu konuda söz hakkı da kalmaz. Ancak kızları söz konusu olduğunda onlar adına karar vermeyi kendisine hak bilir. Uzak akrabası Osman’ın yönlendirmesiyle önce kızlarını annelerinin yanına göndermeyi düşünür. Orada okula gidip bir meslek sahibi olurlar. Sen burada onlara bakamazsın.” Oysa Osman’ın karısı Melahat işe karışınca durum değişir. “Kızlar gidince burada onun durumu ne olacak? Hem kızların ikisi de yanında olunca Fatma para gönderecek mi bakalım ona? (…) Bence küçük kızı gönder, hastalıklı zaten. Annesi bakar ona. Büyük kız da senin yanında kalıp evin işlerini yapar, sana yardım eder.” Büyük kızı Aynur’u annesinin para göndermeyi sürdürmesi için güvence olarak gördüğünden yanında alıkoyar. Ayrıca  ev işlerinin sorumluluğunu onun küçük omuzlarına yıkmayı da sakıncalı bulmaz. 

Aynur’un yaşamı üzerinde söz hakkı yoktur.

Başarılı bir öğrenci olduğu halde Aynur’un ilkokuldan sonra okuması babası tarafından engellenir. Kendi isteği dışında dikiş kursuna gönderilir. Böylece kursu bitirince bir mesleği olacaktır. Ancak “terzi” olmak onun seçimi ve sevdiği bir meslek değildir. Annesinin yokluğunda evin temizliği, çamaşır, bulaşık gibi işler onun üzerine kalır. Kardeşine neredeyse annelik yapar. Oysa Ayşe’den yalnızca iki yaş büyüktür. Ev işlerini yapmak zorunda olan biri yerine “çocuk” olmak ister ancak duygu ve isteklerini anlatamaz, hep susar. Gitgide daha çok içine kapanır. Haksızlığa uğrar, yalnız kalır, sıkıntı çeker. Kafası yanıtını bilmediği sorularla doludur. Babası, ilkokulu bitirdiğinde eğitimini sürdürmesine izin vermediği gibi Almanya’ya gidip annesiyle yaşamasının, orada okumasının da önüne geçmiştir. Hatta anneannesinin köyüne gidip yazı onunla geçirme hakkı bile ona tanınmamıştır. Yaşı küçüktür, Aynur’un elinden hiçbir şey gelmez. Onun yaşamı hakkında başkaları karar vermektedir. 

Kadınlar nasıl kurtulur?

Fatma, Almanya’ya aldırmayı başaramadığı kocasının kesin dönüş yapması çağrısına olumlu yanıt vermez. Evliliği böylece sona erer. Kızları, onun neden dönmek istemediğini anlayamazlar. İş, insanın ailesinden ve çocuklarından daha mı değerlidir? Onlardan vaz mı geçmiştir? Ekonomik özgürlüğünün olması Fatma’nın kendi ayakları üzerinde durmasını sağlar. Bu, çok önemlidir ancak yeterli midir? “Elalem ne der”i aşamayan kafa yapısıyla özgür olamayacaktır. Aynur ve Ayşe için “anne” nasıl yaşamları boyunca yeri doldurulamayan bir boşluk olacaksa onun için de kızları sızlayan bir yara olacaktır. 

Ayşe  annesinin değil, babasının ve ablasının yanında olmayı seçer.  Çevresinde ona nasıl davranılacağını ya da kimlerle arkadaşlık edeceğini söyleyen, yaşamına karışan, çok sevdiği kitapları okumasını engelleyen bir anne olmasını istemez. Kendisini Türkiye’de daha özgür, güven içinde ve mutlu duyumsar. “Oku da kendini kurtar!” diyen babasının da vurguladığı gibi onun için kurtulmanın yolu okumaktan geçecektir. Öğretmen olmak isteyen Ayşe, ekonomik özgürlüğe sahip olacağı gibi sorgulamayı bilen kafa yapısıyla emekle, sabırla, inançla ve dirençle karşılaştığı zorlukların üstesinden gelme olanağı bulacaktır. Kadınlarla erkeklerin eşit ve aynı haklara sahip olduğu bir dünyada yaşayabilmeyi düşleyecektir.

Aynur’a gelince yaşamı üzerinde söz hakkı olacağı günleri bekleyecektir ama o günler nasıl gelecektir, bilinmez. 

edebiyathaber.net (2 Haziran 2022)

Yorum yapın