“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor”
Kış etkisini gösterdi iyiden iyiye. Geç bile kaldı aslında. Yağmurumuz eksik yine. Çocukluğumun yağmurlarını özlüyorum açıkçası. Kışın yağan şiddetli yağmurları da nisanda sakince ama gece gündüz kesintisiz yağan yağmurları da. Bir de burnumda kalan o toprak kokusunu. Her metrekareyi betona, asfalta çevirdiğimizden toprak kokusuna da hasretiz artık.
Şanslı çocuklar olduğumuzu görüyorum bugünün çocukları ile kıyaslayınca. Top oynadığımız arsalar vardı, bisiklet sürebildiğimiz özgür sokaklarımız… Bilgiye ulaşmak bugünkü kadar kolay değildi ama doğru bilgiye ulaşıyorduk ve emek harcamamızdan dolayı belki, daha keyifli ve değerliydi. Kolay ulaşılan her şeyde olduğu gibi bilgiye ulaşmanın da bir değeri kalmadı çocuklar arasında. Çocukluğumda kalıp da bugün de keşke olsalardı demediğim tek şey kitaplar sanırım. Bugünün çocuklarının da bize göre tek şansları daha nitelikli kitaplar okumaları.
Edebiyatımızın en yenilerinden Dila Eren, Can Çocuk tarafından yayımlanan kitabında “Müfredat Dışı”na çıkmış ve bize lezzeti çok başka bir kitap sunmuş. Okuduğum her satırda çocukluğuma gittim sanki. Dünün yaşamını ve bugünün dilini sentezlemiş. Ayşe Deniz Şahin de resimleriyle renk vermiş. Küçücük hacmiyle kocaman bir dünyayı önümüze seriyor kitap. Sekiz öyküden oluşuyor ve arka kapaktan şöyle sesleniyor okura: “Yazarlar hayatımıza eserleriyle en beklenmedik anlarda, hiç umulmadık köşelerden göz kırpabiliyor. Babaanne ile torunun kent gezisine katılan Haldun Taner ve sıradan bir çöpün ardındaki hayatı bile düşündüren Yaşar Kemal gibi. Orhan Kemal’in duygusal bir keşfin kapısını aralaması, Necati Cumalı’nın bir hüsranı dindirmesi, Refik Halit Karay’ın umudu yeşertmesi gibi. Ömer Seyfettin’in perili köşkte verilen bir cesaret sınavına eşlik ettiğini düşünsenize! Ya da Sait Faik’in… Biri hişt hişt mi dedi?”
Usta isimleri anarak öykülerinde, çocuklara başka pencereler de açmış yazar. Merak edip kitaplarının peşine düşüp okumaya heves ederler mi bilemem ama en azından arama motoruna ismini yazıp kimmiş, ne yazmış diye bakacaklarını düşünüyorum.
“Öğrencileriyle gerçekleştirdiği bir yaratıcı okuma projesinden yola çıkarak yazdığı kitabında” diye bahsedildiğine göre kitaptan, şanslı bir grup öğrenciden söz etmek de mümkün. En azından onlar adı geçen usta yazarlarla doğrudan bilgi edinerek tanışmışlar.
“Müfredat Dışı” başarılı bir ilk kitap. Tadı damakta kalan lezzetlerden. Çocuk edebiyatı okyanusuna bir damla olarak düşen Dila İrem’in halkaları çoğaltarak kalıcı olmasını dilerim.
*Sana, Bana, Bir de Kara Kediye
Beni alıp çocukluğuma götüren bir diğer kitap da “Sana, Bana, Bir de Kara Kediye” oldu. Peş peşe iki kitap zamanda bir yolculuk yaptırdı adeta. Ela Başak Atakan imzalı bu kitap da yine Can Çocuk’tan. Yazar çocuklar için yazsa da bizimde içimizdeki çocuk için yazmış. En baştan sona kadar çocukluğumu okudum kitapta. Duygu durumum malum…
Kitapta erken yaşta okula başlayan Bâlâ’nın hikâyesini okuyoruz. Herkesten küçük okula başlamak bir avantaj gibi görülse de mutfaktaki bizler biliyoruz ki değil. Aksine ilerleme sağlandıkça makasın açıldığını da gözlemliyoruz böyle durumlarda. Herkesten küçük Bâlâ da ortak deneyimlere şaşkınlıkla bakıyor tabii. Hikâyenin geçtiği zamanlarsa 80’ler ya da 90’larda çocuk olanların çok iyi bildiği hatta bizzat yaşadığı dönemler. Bizim çocukluğumuz yahu… Kitabın adı da o sinyali veriyor zaten. Sade, duru bir anlatımla çocukluğuma ait ve unutulmaya yüz tutmuş ne varsa okumuş olmak mutluluk vericiydi. Bizim çocuklar da okusunlar bakalım nasıl bir çocukluk yaşamışız.
edebiyathaber.net (16 Aralık 2024)