Zaman akıp giderken… | Mehmet Özçataloğlu

Mayıs 3, 2021

Zaman akıp giderken… | Mehmet Özçataloğlu

“Zaman geçiriyoruz ama zamanın içinden hakkıyla geçemiyoruz” diye yazmış Betül Kanbolat geçenlerde yayımlanan bir yazısında. Hem zamanla ilgili hem de yaşadığımız zamanla  ilgili ben de düşünüyorum bir süredir. Bu tümceyi okuyunca gözlerim ışıldadı birden. Tam olarak ifade etmek istediğim buydu sanırım. Bir yılı aşkın süredir olağanüstü bir dönem yaşıyoruz. Günlük rutinimiz çok kısıtlandı. İlk başlarda fantastik bir durum gibi gelmişti ve bir miktar da sevinçle karşılamıştım açıkçası. Öyle ya birkaç aylık bir yavaşlama hepimize iyi gelecekti. Daha çok okuyacak, daha çok yazacak, daha çok izleyecektik. Her gün evden çıkmak zorunda olmayacaktık. İnsandan uzak olmak da cabası. Fakat umduğumuz gibi olmadı, işin rengi bir anda değişti. Kırmızı, sevdiğimiz bir renk olmaktan çıktı belki de.

Zamanın içinden hakkıyla geçemediğimi düşünmemin nedeni ise yine kitaplar oldu her zaman olduğu gibi. Öyle ki kitaplar sevinç, kitaplar hüzün, kitaplar hayalkırıklığı… Çoğu zaman da (Her zaman da denebilir) zamana karşı yarıştır kitaplar. Yarışın mağlubu da genel olarak ben oluyorum. Nedenine gelince; masamda duran ve henüz okuyup bitirdiğim üç kitabı söylerim bugünler için.

*Sığınak

Yayın dünyamızın hâlâ taze kanı olarak sayabileceğim Uyurgezer Kitap, emekleme aşamasını bitirip ayağa kalktı artık. Bu aşamada bizi yine ve yeniden Joy Cowley ile buluşturdu. (Onlar buluşturalı bir süre oldu da ben yeni buluştum.) Külüstür” adlı romanı ile anımsadığımız Cowley bu defa savaş karşıtı bir kitapla selamlıyor okurunu. “Hangi tarafta olduğunun bir önemi yok evlat, savaşta öldürülen herkes birinin çocuğu.” Yanyana gelmesini asla istemem savaş ve çocuk sözcüklerinin. Çünkü savaş, büyük bir yük, büyük bir yıkımdır o küçük yürekler için. Bu kitapta da İkinci Dünya Savaşı sırasında terk edilmiş bir fırını ailesini korumak amacıyla sığınağa dönüştürmek isteyen Bert ve ablası Betty’nin başından geçenleri okuyoruz. Savaş karşısında neler hissediyorlar, neler yaşıyorlar, neler yapmak istiyorlar tüm çıplaklığı ile gözlerimizin önüne sermiş yazar. Bununla birlikte savaştan kaçan bir askerin nasıl tanımlanacağı üzerine de düşündürüyor. Sadece bunu da değil; kardeşlik, güven, aile bağları üzerine de… “Sığınak” en az “Külüstür” kadar nitelikli bir kitap. Dilimize kazandıransa Ceren Özcan.

*Deneyin Böylesi

Uyurgezer Kitap etiketiyle tanıdığım ve yeniden okumaktan mutlu olduğum bir diğer isim de Jordi Sierra Fabra. Sınavın Böylesi” adlı kitabıyla matematiği ve matematik öğretimini bambaşka bir boyuta taşıyan yazar “Deneyin Böylesi”nde de Fen Bilimleri öğretimine güzel bir seçenek sunuyor. Jorge, Petra ve Max okulun fen laboratuarını yerle bir eden bir kazaya yol açınca Fernanda Öğretmen de iyi bir ders vermek ister öğrencilerine. Ama ne ders. Okul yıllarımda hep mesafeli durduğum iki derse bakışımın İspanyol bir yazarın edebiyatı  sayesinde değişeceğini hiç düşünmezdim. Jordi Fabra’nın kitapları alanın öğretmenleri tarafından mutlaka okunmalı. Buradan yola çıkarak yeni yöntemler de geliştirilebilir diye düşünüyorum. Yine dönersek kitaba yazar bölüm başlıklarını bile usta işi olarak eğitime dahil etmiş. Elementlerin dünyasının bu denli renkli ve büyülü olacağı hiç aklıma gelmezdi. Matematik’ten sonra Fen Bilimleri’ni de ele alıp harika bir şekilde kurgulamasına şaşırmamın yanında sırada hangi ders var diye düşünmeden edemedim. Edebiyatın gücü bu olsa gerek. En sevimsiz olduğunu düşündüğümüz konuları bile heyecanla, keyifle okutturuyor. Yaşasın edebiyat diyerek geç kaldığım üçüncü ve son kitaba geçiyorum, Deneyin Böylesi’nin dilimize Simla Gürcan tarafından çevrildiğini ekleyerek.  

*Bir Konuşabilse

Uyurgezer Kitap etiketli son konuğum da Kanadalı yazar Jennifer Mook-Sang imzalı “Bir Konuşabilse.” Topluluk önünde konuşma konusunda çekinen Joe’nun gülümseten hikâyesini okuyoruz. “Joe ve arkadaşları okullarında her yıl yapılan konuşma etkinliğine katılmak zorundadırlar. Bu yıl verilecek ödül ise gözlerini kamaştırır ve etkinliği ciddiye almalarını sağlar. Kitap, kendini ifade etmenin farklı yolları olduğunu ve sorunların üstesinden yaratıcı fikirlerle gelinebileceğini gösteriyor okurlarına. Bir miktar da akran zorbalığı ki olmazsa olmazı artık kitaplarımızın. Bir Konuşabilse diğer iki kitaba göre daha mizahi, daha eğlenceli bir kitap. Burcu Aksu Güney’in Türkçesiyle…

Sözümün sonunda demek istiyorum ki; Uyurgezer Kitap için ısınma turları bittiğine göre bundan böyle sadece çeviri kitaplarla değil, yakın zamanda kucaklaşacağımız Çiğdem Sezer kitabı dışında daha başka telif kitaplarla da bizi buluştursunlar. Buluştursunlar ki daha çok uzun yıllar birlikte yol alalım, keyifli okumalar yapalım.

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (3 Mayıs 2021)

Yorum yapın