Yerli polisiyede yeni bir ses: Sürgün Avı | Serkan Parlak

Ekim 28, 2020

Yerli polisiyede yeni bir ses: Sürgün Avı | Serkan Parlak

Melih Günaydın’ın ilk polisiye romanı “Sürgün Avı” geçtiğimiz günlerde Dipnot Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Uzun süre finans sektöründe çalıştıktan sonra gazetecilik yapmaya başlayan Günaydın Yenigün gazetesinde sayfa sekreteri ve editör olarak görev aldı. Farklı türlerde metinler üreten yazarın son olarak “Cürmümeşhut, Yerli Polisiye Edebiyatta Alternatif Suç Denemeleri” adlı derleme kitapta öyküsü yayımlandı.

“Bu topraklar üzerinde çok uzun bir tarihten beri yaşanan olay ve gelişmelerin hemen tümünün bir adım öncesi gizli servislerin manipülasyonları, ısmarlama operasyonları, sayısız cinayet ve katliamlarıyla dolu. Her yeni siyasal dönem ve hedef değişikliğinde kısmen lağvedilip yenilerinin kurulduğu, hayatiyetlerine halel getirilmeyen bu gizli yapılanmaların cinayetlerine ‘faili meçhul’ yıllar boyunca tanık olduk.” deniyor romanın arka kapak yazısında.Melih Günaydın, Sürgün Avı’nda kurguladığı özellikle iki başkahraman üzerinden gizli yapılanmaların gerçekleştirdiği cinayetler temasına daha yakından bakmamızı sağlıyor. Üç ana damar üzerinden tempolu biçimde ilerleyen romanda polisiye kurmacanın temel yapı unsurlarını ustaca bir araya getiren Günaydın, merak unsurlarının yerli yerinde kullanımı ve siyasi göndermelerle okuru her daim aktif tutuyor, daha ilk romanıyla yerli polisiye dünyamıza sıkı bir giriş yapıyor.

Romanın merkezinde yer alan başkahraman Başkomiser Navi, aile olmayla ilgili problemleri var. Normalde sakin biri. Korkusuz bir karakter olan abisini bir cinayet sonucunda kaybetmiş. Günaydın eğer seriye devam ederse sonraki kitaplarda bu konuya da el atacak gibi görünüyor. Komiser Navi eşinden ayrılmış ancak kızıyla elinden geldiğince ilgilenmeye çalışıyor. Kızına yeterince ve hatta hiç zaman ayıramıyor, okul müdürüyle görüşmeye çalışıyor ancak bir taraftan da bir tür vicdan azabını telefi edecek biçimde cinayete kurban giden çocukların peşini bırakmıyor. Aslında bu sayede kendini affettirmeye çalışıyor, bir nevi günah çıkarıyor. İstiklâl Caddesi’nde eylemlere katılan bir çocuğu kurtarıyor, peşi sıra bir çocuk cinayetini araştırmak üzere ekibiyle birlikte harekete geçiyor. Bu olay muhtemelen organ kaçakçılarının işlediği bir cinayet gibi görünüyor…

İkinci damar, av sahnesiyle açılıyor. Kahramanlarımız yasak karatavuk avına çıkmış. İlk giriş bölümü gibi bu bölüm de çok iyi, okuru memnun edecek sıkı bir giriş, bize özgü ve inandırıcı. Bu bölümün kahramanları Mekin ile Filit yoksul üniversite öğrencileri, tabi ki her alt sınıf mensubu öğrenci gibi temel bir sorunları var, o da para. Av esnasında jandarmalara yakalanıp ceza yiyorlar, para bulmaları lazım ve bunun da tek bir çözümü var, yasadışı işlere girişmek. Çocukluktan beri deyim yerindeyse kan kardeş olan bu orijinal karakterlerden Mekin’in temel derdi ilk aşkı Seval. Filit’in temel derdi ise İstanbul’da bir süre-birkaç ay- yaşamasını sağlayacak bir miktar para… Filit çabuk harlıyor, Mekin elinden geldiğince onu dengelemeye çalışıyor. Yeni romanlar gelecekse bu Navi ve Burcu üzerinden olacak belli. Ama okur olarak ister istemez Mekin ve Filit’le de çok iyi bağ kuruyoruz. 

Üçüncü damarın ana karakteri Burcu Hanya, avukatlığı bırakıp ideallerinin peşinde koşan bir kadın kahraman. Tesadüfen gördüğü bir ilandan sonra önce gazeteciliğe, ardından savaş muhabirliğine yöneliyor. Suriye’ye gidiyor ve sahadan sıcak haberler geçiyor. İnatçı biri, her anlamda güçlü bir kadın, deyim yerindeyse yazarın idealize ettiği bir karakter. Rahat bir yaşam sürmek ona göre değil. Burcu, herhangi bir savaş muhabirinin uyması gereken en önemli kurallardan birini çiğniyor,  kendisine gizlice haber taşıyan yerli halktan biriyle dostluk kuruyor. Ve bu dostu bir mezar başında öldürülüyor. Burcu, dostunun kim tarafından ve nasıl öldürüldüğünü çözmek için yola çıkıyor, onu uzun ve maceralı bir yolculuk bekliyor…

“Günaydın’ın romanı konusunu Türkiye’nin yakın tarihindeki karanlıkta bırakılmış olaylardan alıyor ve okuru ‘faili meçhul’ cinayetlerin, gizli servis operasyonlarının ve katliamların kıyısından Türkiye’nin yakın tarihinde bir dolantıya çıkarıyor… Yakın tarihin terekesinde biriken bu malzemeyi ustalıkla bir polisiye romana taşıyor.” 

Kaynak: Melih Günaydın, Sürgün Avı, Dipnot Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2020, 311s.

Serkan Parlak – edebiyathaber.net (28 Ekim 2020)

Yorum yapın