Yazarın Odası: Ayşegül Kopdagel | Meltem Dağcı

Aralık 19, 2024

Yazarın Odası: Ayşegül Kopdagel | Meltem Dağcı

Edebiyatçıların yaşamlarını, yazdıkları mekânları, son zamanlarda okuduğu kitapları bu defa yakınlarının gözünden mercek altına almaya çalıştık. Yazar Ayşegül Kopdagel’i, yakın arkadaşı Fulya Temiz ile konuştuk.

Yazılarını nerede yazar? Yazarken denk geldiğinizde o an yaşadığınız ilginç bir anınız oldu mu?

Ayşegül yazılarını genellikle evinde, üzeri rengârenk kalemlerle ve çeşitli kitaplarla dolu, salonunun başköşesindeki çalışma masasında gece geç saatlerde bilgisayarında yazar. Dış mekânlarda yazdığına çok az rastladım, dışarda sadece küçük notlar alıyor sanırım. Yıllardır kendisiyle ev buluşmaları yaparız. Bu süre zarfında yazdığı öyküleri düzenlediği zaman dilimlerine sıklıkla denk geldim. O anlarda hiçbir şekilde dış seslere maruz kalmaz istemez. Ben onun aksine gürültülü ortamlarda daha iyi konsantre olabilen biriyim. Özellikle yazılarını düzenlediği zamanlarda, dikkatini dağıtacak şekilde müzik dinliyorsam önce sesini kısmamı ister sonra da öyküsünü bana okuyarak yorumumu sorar. Bu da aramızda artık bir mizansene dönüşmüştür. Ayrıca Ayşegül’ü yazarken düşündüğümde gözümde hangi kare canlanıyor derseniz, kedisi Fanta’nın ısrarla defalarca bilgisayarının klavyesinin üzerinden geçmeye çalıştığı, Ayşegül’ün de onu her seferinde nazikçe masadan indirdiği sahneler diyebilirim. Bu bazen o kadar sık olur ki Fanta pes etmezse Ayşegül ara verip onunla ilgilenir, sakinleştirip işinin başına döner.

Arkadaşınızla yazı/okuma üzerine neler paylaşırsınız?

Özellikle kült eserler ya da yeni yazarlar/kitaplar üzerine sohbet ederiz. Ben mesleğim gereği daha çok çocuk edebiyatı üzerine yazılan yeni eserleri Ayşegül ile paylaşırım, güncel kaynakları bizzat kendisine ulaştırırım; onun alanı olmamasına rağmen çocuk edebiyatına ve çocuklar için yazılmış hikâye kitaplarına olan ilgisi beni hep şaşırtmıştır. O ise benimle daha çok yeni yazarların ilk kitaplarını paylaşır, böylece Ayşegül’ün sayesinde bir kitabevinde rastlayamayacağım eserlerden haberdar olurum. Kenarda belki yıllarca keşfedilmeyi bekleyecek kitapları onun önerisiyle elime alırım. Bazen aynı kitap ya da yazar hakkında iki farklı bakış açısı ile neredeyse zıt denebilecek perspektiflere sahip oluruz ve dakikalarca tartışırız. Sonunda ne oluyor derseniz, Ayşegül’ün alan hâkimiyeti ve yetişkinlere yönelik kitaplara/ yazarlara daha çok çalışıyor olması sebebiyle argümanlarına ikna olurum. Ayrıca ikimizin de ortak ilgi alanı olan “insan psikolojisi temelli kitaplar, uluslararası yayınlar, dilsiz kitaplar” sıklıkla gündemimizi meşgul eder. Ayşegül’ü her ziyaret ettiğimde zengin kitaplığının önündeki lacivert koltukta yaptığımız sohbetlerin önemli bir kısmını bu gündem oluşturur. (Meraklı okura not: “Uçan Kedim ve Kenevir” öyküsünde bahsi sıklıkla geçen lacivert koltuk bizzat bu koltuktur. Kahramanlardan biri olan kedi de Fanta’dır.)

Yazdıklarıyla ilgili sizden ne tür fikir/ öneri alır?

Ayşegül’ün en dikkatimi çeken yanı, yazdıkları hakkında farklı kaynaklardan geri bildirim almaya açık olması. Yazdığı bir öyküyü rafa kaldırmaz, elinde her an sunmak üzere hazırda bekleyen bir öykü var gibidir. Bazı öyküleri bana farklı zamanlarda birden fazla kez okumuş dahi olabilir. Ben de her seferinde ilk defa duyuyormuş gibi dinler, farklı bir gözle görmeye çalışırım. Bu arada ruh halime ve içinden geçtiğim zamana bağlı olarak gerçekten aynı öykü farklı duygular uyandırabiliyor. Bu öyküleri muhakkak bir fincan kahvenin ya da bir kadeh şarabın eşliğinde sunar bana, ne hissettirdiğini sorar. “Beğendin mi” gibi bir soru ile gelmez; bende uyandırdığı duyguları, hatırlattıklarını, neler algıladığımı merak eder ve cevabı dakikalarca hem bekleyebilir hem de dinleyebilir. Hiç beklemediği bir cevap aldıysa yeni sorular sorup beni daha iyi anlamaya çalışmak için uğraşır. Yorumlarımı dikkate alır ya da almaz, hayata geçirir ya da geçirmez; ama gerçekten önemsediğini gözlerinde görürüm. 

Yazı yazarken vazgeçemediği ritüelleri nelerdir?

Ayşegül’ün yazma halini yaz mevsimine benzetiyorum. Rutinin dışına çıkar, sıra dışı yerler keşfederiz, yeni insanlarla tanışır, bilmediğimiz lezzetleri tadarız, merak ettiğimiz şeylerin peşine düşer, belki yeni hobiler ediniriz, bazen de kendi başımıza kalır kafamızı dinleriz. Ayşegül’ün yazma mevsimi de böyledir: Yazmaya dair farklı atölyelere katılır, yazar buluşmalarına eşlik eder, alanında uzman isimlerden görüş alır, sergilere gider; çevresindeki kişilerin hayat hikâyelerini, bu hikâyelerdeki ayrıntılarını hatta rüyalarını bile dinlemeyi sever; edebiyat dergilerini ve yeni çıkan yayınları yakından takip eder. Ayşegül’ün yazma halleri tüm bunların sentezi olarak ortaya çıkar, kendini tekrar etmeyen ritüellere dönüşür.

Son olarak, elinde en son gördüğünüz kitapları öğrenebilir miyiz?

Ayşegül’ün salonunda, mobilyacıya siparişini verirken yanında olduğum, duvardan duvara uzanan, tavana kadar, füme grisi, çok raflı bir kitaplık var. Küçük bir çocuğun önünde durduğunda, en üst rafını ancak kafasını arkaya doğru yatırarak görebileceği gibi, tavana değen bir kitaplık düşünün. Orada belli bir düzene göre sıralı olan her kitap her an onun elinin altındadır, içleri notlarla doludur… Ama bu ay hangi kitaplarla haşır neşir diye sorarsanız Parçalanma, Korkudan da Büyük Bir Şey, Kızıl Meşe adlı kitapları koltukta, mutfak tezgâhında, yastığının kenarında gördüğümü söyleyebilirim. 

edebiyathaber.net (19 Aralık 2024)

“Yazarın Odası: Ayşegül Kopdagel | Meltem Dağcı” üzerine bir yorum

Yorum yapın