Yalnız değilsin | Onur Uludoğan

Ekim 25, 2022

Yalnız değilsin | Onur Uludoğan

I

19 Aralık 1938 Arras (Fransa) doğumlu Jean-Louis Fournier, komedyen, yazar, yönetmen, film yapımcısı, televizyon programcısı gibi sıfatlarla anılan bir isim.

En bilinen işleri arasında televizyon için yapılan kısa animasyon serileri, La Noiraude ve Antivol sayılabilir. La Noiraude’de hastalık hastası bir ineğin maceraları anlatılırken Antivol’de de yükseklik korkusu olan bir kuşun başından geçenler anlatılır. 

Bu çizgi dizilerde, yarattığı karakterler ile beklenmedik davranış kalıplarına ve varoluşuna aykırı kişilik özelliklerine sahip canlıların yaşadıklarını anlatan Fournier, bu tutumunu kitaplarında da sürdürür. 

Türkçede yayımlanan ilk Jean-Louis Fournier kitabı Chiviyazıları Yayınevi tarafından 2006’da yayımlanan Muzip Tanrı olur. 2009 itibariyle de yazarın kitapları “Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam” ile başlayarak YKY tarafından yayımlanmaya başlar. 

İlk başlarda kitaplar, tekrar baskılar için beklemek zorunda kalsa da 2020’ye doğru Fournier, Türkiye’de de kendi okur kitlesini yaratmayı başarır. Yeni kitaplar çevrilip yayımlanmaya devam ederken önceki yıllarda basılan kitaplarının da art arda yeni basımları yapılmaya devam edilir.  

Ekim 2022 itibariyle YKY’den yayımlanan Jean-Louis Fournier kitaplarının sayısı sekizdir. Bu sekiz kitabı tür bakımından etiketleyecek olursam “otobiyografik anlatı” olarak sınıflandırabilirim. Bu sekiz kitabın içindeki kurmaca unsurların en fazla yer aldığı Otopsim bile, kitabın omurgasını oluşturan otopsi anlatısının dışında tamamen otobiyografiktir. 

II

Jean-Louis Fournier kitaplarını eline alan bir okurun ilk fark edeceği unsur, yazarın tercih ettiği yazım biçimidir. Yazar kitaplarını, kimi zaman tek cümlelik kimi zaman tek paragraflık, en fazla birkaç paragraflık bölümler halinde kaleme alır. Yazarın bu tercihi nedeniyle en kalın Fournier kitabı bile tek oturuşta bitirilebilir. 

Bu biçimsel tercihin; zaman baskısı altında olan ve uzun cümlelerle bezeli, paragrafların sayfalar sürdüğü kitaplardan uzak duran okurlar için biçilmiş kaftan olduğunu söyleyebilirim. 

Jean-Louis Fournier, Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık’da bu tercihini şu cümlelerle açıklar:

“Kitap yazarken sık sık bilgisayarın kaç sayfa yazdığımı gösteren kısmına bakarım.

Bir an önce bitirmek, yazdıklarımı hemen okumak isterim.

İşte bu yüzden kitaplarım kısadır, epey kısadır aslında, yoksa fazla mı kısadır?

Bazı okurlar bana kızıyor, paralarının karşılığını alamadıklarını söylüyorlar.

Ama ben kısa kesmeyi tercih ediyorum. Belki de düşüncelerim böyle kısacıktır. (s. 30)

Yazar, bu biçimsel tercihinin altını, nitelikli metinlerle doldurabildiği için de Fournier okurları, yayımlanan her kitabı ilgiyle karşılar. 

III

Yukarıda Jean-Louis Fournier’nin kitaplarını otobiyografik anlatılar olarak nitelemiştim. Bu nitelemeden yola çıkarak yazarın kitaplarını, yayımlanma sırasına göre değil de biyografik çizgilerine göre değerlendirebiliriz: 

Jean-Louis Fournier’nin annesi Marie-Thérèse Françoise Camille Delcourt 1916 doğumludur. Oldukça genç yaşında yazarın doktor olan babası ile tanışır ve kısa süre içinde evlenirler. Anne, evlendiğinde neredeyse hiçbir yaşam tecrübesine sahip değildir ve evlilik hayatı içinde doğurduğu dört çocuğu ile birlikte büyüdüğü söylenebilir. Fournier’nin babası oldukça baskın bir karakter olduğu için de anne, gerek eşine karşı gerekse de çocuklarına karşı kendi kişiliğini öne çıkarmayı başaramaz. Ailenin yaşadıkları evde Marie-Thérèse’nin annesi de kalmaktadır ve kızının zayıf kişiliğinin oluşturduğu boşluğu kısmen büyükannenin muhafazakâr kişiliği doldurur. 

Marie-Thérèse’nin en büyük özelliği baskın karakterli kocasının doktorluk yaptığı kasabada imza attığı skandalları örtbas etmeye çalışmasıdır. Tüm bunlar bir araya gelince Marie-Thérèse yalnız kalmış, içine kapalı ve hayatının dizginlerini elinden kaçırmış bir figür olarak karşımıza çıkar. Marie-Thérèse, bu sıkıştırılmış yaşamın etkisiyle hastalık hastası bir kadın figürüne dönüşür ve bu durumun çocuklarının üzerinde travmatik etkiler yaratabileceğinin bilincinde olmadığı için de ölene kadar bu tutumundan vazgeçmez. 

Jean-Louis Fournier, tüm bu yaşananları Kuzeyli Annem isimli kitabında anlatır. Yazar, bu kitabını yazdığında annesinin ölümü üzerinden on yedi yıl geçmiştir ve bu sırada 77 yaşındadır. Fournier aradan geçen yılların sağaltıcı gücü sayesinde kitabında, travmatik deneyimlerine mesafeli yaklaşmayı başarır. 

Kuzeyli Annem, Fournier’nin diğer kitaplarına oranla kara mizaha daha az yer veren, daha çok, okura annesinin yalnızlığını ve adanmışlığını hissettirmeye çalışan bir kitap. 

IV

Jean-Louis Fournier’nin babası Paul Léandre Émile Fournier ise 1911 doğumludur. Yukarıda değindiğim gibi tıp doktorudur ve oldukça baskın bir kişiliğe sahiptir. Bu baskın kişiliğini alkolle beslemektedir. Paul Fournier alkoliktir ve akşamları eve geldiğinde ayakta duramayacak kadar içmiş olur. Evde baba kaynaklı hır gür çok olsa da Paul Fournier eşine ve çocuklarına şiddet uygulamaz ama babanın alkolizmi tüm çocukların büyüme dönemlerini ve annelerinin gençlik yıllarını kâbusa çevirmeye yeter. Paul Léandre Émile Fournier, alkole bağlı sağlık sorunları nedeniyle 43 yaşında ölür. 

Jean-Louis Fournier’nin babasını anlattığı kitabı “Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam” adını taşır. Bu kitapta Kuzeyli Annem’de eksikliğini hissettiğimiz kara mizahı fazlasıyla buluruz. Yazar, bir yandan erken yaşta kaybettiği babasına dair hatırlayabildiklerini anlatırken diğer yandan da onun yaşarken yaptıkları (ya da yapmadıkları) üzerinden bir baba-oğul hesaplaşmasına girer. Anekdotlar halinde ilerleyen anı parçaları zaman zaman oldukça absürt detaylarla renklendirilir ve kitap, babanın ölümünün ardından hızla büyümek zorunda kalan oğulun hüznüyle biter. 

Jean-Louis Fournier, Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam’da diğer kimi kitaplarında yaptığı gibi okuru çoğunlukla ikilemde bırakır. Kitabı okurken alkolizmin pençesinde boğuştuğu için yaşamını devam ettirmekte zorlanan babaya kızarken aynı babanın kasabadaki hastalara elinden gelenin en iyisini, çoğunlukla karşılıksız, yapmaya çalıştığını okuyunca kızmak bir yana içimiz sevgiyle dolar. 

V

Jean-Louis Fournier’nin 1946 doğumlu eşi Sylvie Durepaire-Fournier 2010 yılında hayatını kaybeder. Jean-Louis Fournier, eşinin ölümünün ardından Kuzeyli Annem’den bile daha melankolik olduğunu söyleyebileceğim “Dul” isimli kitabını yazar. Kitap, “Artık Dulum. 12 Kasım günü Sylvie öldü. Çok üzücü. Bu sene, indirimli satışlara birlikte gidemeyeceğiz.” cümleleri ile başlar ve okurunu vurucu ifadelerle bezenmiş bir yas kitabıyla baş başa bırakır. 

Jean-Louis Fournier, kitapta her ne kadar eşinin ölümünün ardından içine düştüğü yalnızlığı, en sevilen insanın kaybının doğurduğu boşluğu anlatıyor gibi görünse de herhangi bir yakınını kaybeden okurlarına “yalnız değilsiniz ve acılarımız paylaşıldıkça azalacak” mesajını iletmeyi başarır. Dul, bu anlamda Fournier’nin en etkileyici kitaplarından biridir.

VI

Jean-Louis Fournier’nin, Sylvie’den önceki evliliğinden ikisi erkek biri kız üç çocuğu olur. İki erkek çocuğunun da doğumlarından kısa bir süre sonra yüzde doksan oranında engelli oldukları anlaşılınca Fournier için kâbus dolu yıllar başlamış olur. Yazar, “Nereye Gidiyoruz Baba?” adını verdiği kitabında baba olma sevincinin kursağında kaldığı günlerden başlayarak yıllar boyu sürecek zorlu mücadele sürecini anlatır. 

Kitap boyunca, engelli evlatlara sahip olmanın getirdiği psikolojik ve fizyolojik baskılar ve bu baskıların yarattığı büyük tahribat inanılmaz bir açık sözlülükle anlatılır. Fournier, Nereye Gidiyoruz Baba? da örneğine başka bir kitapta rastlamadığım ofansif mizah anlayışı sergiler. Bu mizah anlayışı içinde, okuyanı ikilemde bırakacak bir tutum benimser. Bu nedenle kitabı okurken kendinizi istemsizce gülerken bulursunuz hemen ardından neye güldüğünüzü fark eder bu sefer de suçluluk duymaya başlarsınız, Nereye Gidiyoruz Baba? boyunca bu savruluş bir uçtan öbür uca gider gelir. 

Kanımca yazar, bu tercihini içinde bulunduğu açmazdan işi şakaya vurarak kurtulma çabasıyla hayata geçirir. Yazdıklarının öznesi kendisi ve çocukları olduğu için okuru rahatsız ettiği halde yazarı eleştirme ya da küçük görme hakkını kendimizde bulmayız. Okuru içine çektiği zorlayıcı duruma rağmen Nereye Gidiyoruz Baba?  Fournier’ye 2008 Prix Femina ödülünü kazandırır. 

Kitabı okumayanlara yazarın ne yaptığını burada detaylarıyla anlatma şansım yok. Bu nedenle Nereye Gidiyoruz Baba?’yı oldukça tartışmalı bir biçim ve içeriğe sahip olsa da engelli çocuklara sahip ebeveynlere bir de Fournier’nin açısından bakmak için okunması gereken bir kitap olarak tanımlayarak bu bahsi kapatabilirim. 

VII

Jean-Louis Fournier, yukarıda kısaca değindiğim kitaplarında annesini, babasını, kardeşlerini, kaybettiği eşini ve engelli çocuklarını anlatır. 2017 tarihli “Otopsim” isimli kitabında ise masaya yatırma sırası kendisine gelmiştir. 

Masaya yatırma, burada mecazen geçen bir ifade değil. Yazının başında kurmaca unsurun en fazla yer aldığı Fournier kitabı olarak nitelediğim Otopsim’de yazar, öldüğünü ve otopsisi yapılmak üzere adli tıp kurumunda masaya yatırıldığını ve tüm bedeninin otopsi sırasında parça parça edilerek incelendiğini hayal eder. Fournier’nin bedeni otopsi masasında, karaciğerinden penisine kadar, tüm detaylarıyla incelenirken, bilincini korumayı başaran Fournier ise bu organlara bakarak kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşır. 

Otopsim bu anlamda Nereye Gidiyoruz Baba? ile beraber Jean-Louis Fournier’nin en ayrıksı kitaplarından biri olur. Fournier bu kitabında da mizahi tutumu elden bırakmaz ve bedenini, hicvinin merkezine oturtarak, kendisinin yargıcı olmayı başarır. 

VIII

Otopsim’in ardından, doğrudan yazarın hayat hikâyesini merkeze alan kitaplardan biraz uzaklaşırız. 

Tek Yalnız Ben Değilim” “Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık” “Son Siyah Saçım ve İhtiyar Delikanlılara Bazı Öğütler” adlarını taşıyan üç kitap adlarıyla, içeriklerine dair temel bilgileri verirler. 

2019 tarihli Tek Yalnız Ben Değilim’in yazarı artık 81 yaşındadır ve hayattaki çoğu akranı gibi büyük bir yalnızlığın içindedir. Kitapta, arkadaşları, eşi ölmüş, çocukları tarafından daha seyrek aranır olmuş, fiziki olarak günden güne kötüye gittiğini hisseden yaşlı insanların içine düştükleri durum, Fournier’nin hınzır kaleminden kurtulamaz ve yine merkezine kendisini oturttuğu anlatısını mizahla beslemeyi başarır. 

2021 tarihli Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık, adının düşündürdüğünün aksine ölümle doğrudan bağ kurmaz. Ölüm kavramıyla zaman zaman kesişse de kitap asıl olarak beklemek, hız ve zaman üzerine yazılmış deneme parçalarından oluşmuş gibidir. Bu deneme parçalarını 83 yaşındaki Fournier’nin yazdığını bilmek okuru, zamanı gittikçe azalan bir insanı düşünmenin ve onunla özdeşim kurmanın hüznüyle baş başa bırakır. 

2006 tarihli Son Siyah Saçım ise yazarın “altmış yaşında olmak” üzerine düşüncelerini aktarmaya çalıştığı ve bu düşüncelerden yola çıkarak ihtiyar delikanlılar olarak nitelediği akranlarına öğütler verdiği kitabının adı. 

Son Siyah Saçım, Fournier’nin aforizma üslubuna en çok yaklaştığı kitabı. Aforizma tadındaki cümlelerini, maddeler halinde listelediği öğütlerle destekleyen Fournier, bu kitabından yola çıkarak ortaya çıkardığı tek kişilik gösterisini de 2012’de sergilemiştir. 

IX

Jean-Louis Fournier’nin kolay okunan ama altı dolu kısa cümlelerden oluşmuş kitaplarını bir bütün olarak düşününce ilk olarak “samimiyet” kelimesi aklıma geliyor. Bulunduğum yerden Fournier’nin samimiyetinin derecesini ölçme şansım elbette yok ama okuduğum kitaplardan yola çıkarak, yazarın süslü cümle kurma kaygısı gütmeden ve korkmadan içinden gelenleri yazdığını söyleyebilirim. 

Yine yazarın kitaplarına bütünlüklü olarak baktığımda yazarın en ağır konuları bile mizahi bir üslupla anlatması, duygu sömürüsü yapmaya, kendini acındırmaya ya da bakın ben neler çektim, en dertli benim, demeye bir an bile tenezzül etmemesini de takdirle karşıladığımı söylemem gerekir. Yazarın bu tercihi, okura iletmeyi başardığı samimiyet ile birleşince “farklı sıkıntılarımız olsa da yalnız değiliz ve tüm dertlerimize rağmen yüzümüzden gülümsemeyi eksik etmemeliyiz” fikrini vermeyi başarıyor. 

  edebiyathaber.net (25 Ekim 2022)

Yorum yapın