Vildan Külahlı Tanış’tan yalnızlık öyküleri | Neslihan Hazırlar

Haziran 19, 2023

Vildan Külahlı Tanış’tan yalnızlık öyküleri | Neslihan Hazırlar

“Yeryüzündeki bütün aynaları gördüm hiçbiri beni yansıtmıyordu”

                                                                                                  Borges

Ankaralı çiçeği burnunda yazar Vildan Külahlı Tanış’ın Çizgide Bir Kukla adlı ilk öykü kitabı Everest Yayınları tarafından 2023 yılında basılarak raflarda yerini aldı. Fakir Baykurt gibi pek çok prestijli ödül almış öyküler, okurunu keyifli bir yolculuğa çıkarmayı bekliyor.

On iki öyküden oluşan kitabın ilk öyküsü Şemsiyeli Kadın, Claude Monet’nin Şemsiyeli Kadın tablosunu zihinlerde canlandırıyor. Yürüdükçe ufukta daralan ve kaybolan bir imgeyi çağrıştırıyor.

“Ruhu küçücük bir kutunun içinde. Kapağı açılıp içine aceleyle bir şeyler tıkıştırılan, aynı hızla hemen kapatılan, o daracık alanda bütün her şeyle baş başa bırakılan küçücük bir kutunun içinde. Başını çevirse çarptığı duvarlar.” (sf.14)

Gömlek Değişimi öyküsünde, Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’ine gönderme yapıyor. Postmodern edebiyat okumayı, yazmayı o tarafa doğru akışı sevdiğini söylüyor yazarımız. Metinlerarası bu öykü, okuru metnin içine dahil ediyor, okura başka bir kapı açıyor.    

“Senin başında büyük bir dert var dedi Fikret. Karşısında oturan kadının gözleri o an irileşti. “Dur şekerim şaka yaptım, daha fincanı açmadık,” diye ekledi.” (sf 21)

Uzun Düz Çizgiler öyküsü, ben diliyle başlayan geçmişi ve şimdiyi sorgulayan bir anlatı. Hayatın yükünün omuzlara eşit dağılmayışının iç muhasebesini yapıyor ana karakter üzerinden.

 “Kalkıyorum yerimden. Kapıya doğru yürüyorum. Çizgileri, kuklayı, fesleğeni içeride bırakıyorum. Hastane koridorundaki iki kişilik dinlenme koltuğuna geçip annemin gelmesini bekliyorum. Evin duvarlarını hangi rengi boyamalı, onu düşünüyorum. (sf.34)

 Yeşil Mürekkep öyküsü İshak Edebiyat ‘a ithaf edilmiş. Metin Nart ın, Zellenbur’unun Kemal Koton’unu alıp Yeşil Mürekkep e götüren yazar, Kemal Koton’un Orhan Pamuk tan dönüşüme uğrayarak öyküde yerini aldığını belirtiyor. Metinlerarasılık bu öyküde okura göz kırpıyor.

Yalnızlık elbisesi içinde kıvranan bir yazarın, okurlarıyla mektuplaşmasını konu edinen öyküde okuru şaşırtan durumlar, bulmacalar ortaya çıkıyor. Yazmak yalnızlaştırır diyor yazarımız.

“Gecenin sessizliğini asfalt yoldan geçen arabaların sesi ve akıtan musluğun şıpırtısı bozuyordu. Masa lambasının kör ışığı altında elindeki mektuba uzun uzun baktı Kemal Bey. Dünyanın en önemli işini yapar gibi kâğıdı önce ikiye, sonra dörde katlayıp gelenleri biriktirdiği hazır sepete yavaşça bıraktı. Mektupların sayısı günden güne artıyordu. Belki ilerde okur mektuplarından oluşan bir derleme bile yapardı. Neden olmasın? Çekmeceden beyaz bir kağıt çıkardı. Gözü gibi baktığı yeşil mürekkepli kalemini kavradı. Kağıt beyaz, kalem yeşil olmalı.” (sf.36)

Çatıdaki Delik öyküsü, kapalı bir mekânda sıkışmışlığı anlatan takıntılı bir annenin  ve onu idare etmeye çalışan kızının hikayesi. Olaylar ben diliyle kızın gözünden aktarılıyor.

“Yeni bir ev bakalım ne dersin? Buranın bacası, çatısı derken işin içinden çıkamayacağız. Başını tavana kaldırıyor. Yüzüme indiriyor.” “Kızım,” diyor, “Gittiğin evin çatısının akmayacağını nereden biliyorsun.”

Başımı tavana kaldırıyorum. Gözlerimi nereye gitsek bizimle gelecek, nereye gitsem benimle gelecek tavana kilitliyorum. (sf.52)

Yazgısını Bekleyen Balık, ben anlatıcı diliyle, insanların yoksunluğunu kapalı mekanı kullanarak anlatıyor. Nesne betimlemeleri dikkat çekiyor. Özentinin ve özendirilmenin ittiği hırsızlık durumu, genç bir erkeğin gözünden anlatılıyor. Zaman sıçramaları ile karakter ailesinin yazgısını anlatıyor. Kaybın bıraktığı derin izlerin yarasını gösteriyor.

“Tabakta intizamını kaybetmiş patateslere, dışı tıraşlanmaya üşenilmiş havuç parçalarına bakıyorum. Eskiden olsa nizamı şaşar mıydı  bunların? Annem, biri omurgasını sırtından çekip almış gibi iki büklüm duruyor karşımda. Ne patatesleri ne de havuçları düşünecek hali var.” (sf.53)

Alo Buyurun Yalnızlar Geçidi öyküsü, ismi gibi trajikomik. Betimlemeleri ve sağlam kurgusuyla dikkat çekiyor. Yalnız yaşayan bir adamın hikayesinde, an’ı ve zaman sıçramaları ile geçmişi, tanrı anlatıcı gözünden aktarıyor. Geçmişine eşlik eden eşinin kaybından duyduğu üzüntüyü ve yalnızlığını, kalabalıklar içinde yalnız olanı anlatıyor.

“Tek bir kelime söylemek istedi. Bütün kelimelerden daha büyük, daha derin, daha acımasız, daha melankolik tek bir kelime yalnızım. Diyemedi.”(sf.64)

 Maydanoz öyküsü, 2020’de Uluslararası Yazarlar Birliği (Pen İnternational) İlkyaz  Genç Yazarlar Öykü yarışmasında dereceye girmiş, çevirisi yapılarak dört ülkede yayınlanmıştır. İlişkiler üzerine ben anlatıcı diliyle olayların anlatıldığı öyküde, evli bir çiftin yaşamındaki basit ayrıntılara, takıntılara bağlı gelişen sıkıntıları gösteriyor. Okur üçüncü bir gözle neler olduğunu görüyor. Kadına bir çıkış bırakan sonla bitiyor.

 “Bak, bu Belçikalı gerçeküstü bir ressam, sürrealizm ötesi eserler veriyor, ne muhteşem değil mi?”

“Kitabı gözüme sokmak ister gibi ikinci kez yaklaştırıyor. Bu sefer göz ucuyla şöyle bir bakıyorum sayfaya. Omuzları geniş sayılabilecek bir adam büyükçe bir aynaya bakıyor. İşin garibi yansımasını görmesi gerekirken aynaya doğru ötelenmiş görüntüsüne, geniş vatkaların altında kalan küçülmüş  sırtına bakıyor. Adamın saçları geriye doğru neden bu kadar itinalı taranmış? İstemsizce saçlarıma gidiyor ellerim. Tutamıyorum.” (sf. 72)

Piyanist Şantörün Ölmeden Önceki Ölümü öyküsünde, hayatı boyunca  ünlü olmak isteyip de olamayan, bu arzusunu ölmeden önce,  kendi kendine ölüm ilanı vererek gerçekleştirmeye çalışan bir piyanist şantörün yalnız hayatını konu ediniyor. Tanrı anlatıcının gözünden olayların aktarıldığı öyküde, varoluş sorgulaması yapan karakter, okura ayna tutuyor.

“Yokluğunla kendini var edeli tam bir yıl olmuş Memduh Efendi. Zaman ne çabuk geçiyor derdin hep. Öyle değilmiş gördün mü? Şimdi otur sana ait olmayan hayatını doya doya izle bakalım. Nasıl olsa istemediğin kadar vaktin var.” (sf.85)

Şeker Anne öyküsü hüzünlü  bir huzurevi hikayesi. Ben anlatıcıyla başlayan, ailenin gizemlerine doğru bir bakış. İç seslere de yer verilen öykü, zaman sıçramaları ile ara ara okuru geçmişe götürüyor.

“Susarım. Camdan dışarı çeviririm bakışlarımı. Direksiyonun hakimiyetini kaybetmeyeyim diye dönerim hemen önüme. Bin türlü soru dolanır aklımda. Hepsi birbirinin peşine takılır bulur beni yine. Hepsinin kuyruğu birbirine dolanır. Cevap veremem. Lafı olmadık yerlerde dolandırırım. Herkese verecek bir cevabım olsa da, kendimi ikna edemem.” (sf.91)

İki Yabancı öyküsü, tanrı anlatıcı diliyle başlayan, yer yer ben  anlatıcının kullanıldığı, iç seslerin okura eşlik ettiği, dil ve anlatımı zengin bir öykü.

Büyüklerin günahını çocuklar mı çeker bilinmez. Birbirini tanımayan aynı babanın çocukları, birbirlerini görme zamanı gelince neler hissederler? Babanın ölmeden önceki  isteği  üzerine, tanımadığı kız kardeşinin peşine düşen, kendini onun yerine koymaya çalışan karaktere, okur eşlik ediyor. Karaktere ayna tutan bir de sürpriz karakter var ki, kurguyu zenginleştiriyor.

 “Anlatılması güç ama…Ben. Diyorum ya. Selma Hanım’ın babasının ilk kızıyım. Aralarında ne yaşandı bilmiyorum. Açıkçası bilmek de istemiyorum. Babam onu görmek istediğini söyleyince gelmek zorunda kaldım. Kendisi gelebilecek durumda değil.” (sf.99)

 Aziz’in Hikayesi, okuruna ulaşamayan, öykülerine çeşitli nedenlerle red gelen, yazılarını bir türlü yayınlatamayan yazar adayının iç muhasebesini ve çıkmazlarını ben diliyle okura aktarıyor.

“Yazmak benim için vazgeçilmez bir tutku, öncelikle bunu söyleyebilirim.” Cümlesi henüz bitmemişti ki Üzüm Hanım‘ın gözlerini dikip ona baktığını fark etti. “ Demek tutku kelimesi fazla iddialı oldu diyorsun.” Ellerine yapış yapış bir ter musallat oldu.“ Daha şimdiden böyle heyecanlanıyorsam” Duvarda asılı çatlamış aynada kendini gördü. Derin bir nefes aldı. Gücünü toplayıp devam etti.” (sf.105)

Yalnızlığın yoğun kokusu sinmiş insanların öykülerini akıcı bir dille anlatan yazar, okurun önüne bulmacalar koyuyor, öyküye dahil ediyor. Kırılmaların net olduğu durumları okura sade bir dil, edebi bir üslup ile anlatıyor. İnsanın farklı benliklerini, iyilik ve kötülüğün iç içe geçtiği durumları, yapmam deyip yaptıklarımızı, yazgının yükünü, hayatın derin çatlaklarını, başarılı betimlemelerle okura gösteriyor.

Ölüyoruz, yaşam bitiyor ama hikayemiz devam ediyor.

edebiyathaber.net (19 Haziran 2023)

Yorum yapın