Tarihi zemin üzerinde yükselen bir distopya: Rüyalar Sarayı | Onur Uludoğan

Mart 24, 2022

Tarihi zemin üzerinde yükselen bir distopya: Rüyalar Sarayı | Onur Uludoğan

I

Arnavut yazar İsmail Kadare 1936 doğumlu. 2022 itibariyle 86 yaşındaki yazarın kırktan fazla, roman, novella ve öykü kitabı; yirmiden fazla kurgu dışı kitabı; on civarında şiir kitabı; birer tane de oyun ve senaryosu var. 

Yazarın dilimize çevrilmiş kitaplarının sayısı ise on beşi bulur. 

Kadare sekiz yaşındayken Enver Hoca liderliğindeki hareket iktidara gelir. Yazar, ülkeyi terk ettiği 1990 yılına kadar Arnavutluk’ta yaşar. Tahmin edileceği gibi Kadare’nin başı yöneticilerle hiçbir zaman hoş olmaz. Buna rağmen yazarın sahip olduğu uluslararası bilinirlik ona bir nevi koruma olur. 

Kırk yıldan fazla süren baskıcı bir rejimde yaşama deneyimi, hiç kuşku yok ki yazara bu alanda derin gözlemler yapma ve bu gözlemlerinden yola çıkarak eserler üretme imkânı sağlar. 

Yazara dünya çapında tanınırlık sağlayan romanı 1963’te yayımlanan Ölü Ordunun Generali olur. Bununla birlikte, ülkesindeki otoritelerce sert eleştirilere maruz kalmaya başlamasına, yazdıklarının yasaklanmasına neden olan romanı ise Rüyalar Sarayı’dır. 

1976 ile 1981 yılları arasında yazılan Rüyalar Sarayı, ilk önce 1980’de novella olarak bir derlemenin içinde yayımlanır. Sonraki yıl genişletilerek tek başına bir kitap olarak basılan Rüyalar Sarayı, kısa sürede 20.000 kopya satılır. 

Romanın bu başarısı üzerine devlet kontrolündeki Arnavut Yazarlar Birliği yönetiminin ve politbüronun başlattığı inceleme neticesinde kitap yasaklanır. Kadare’nin sonraki on yılı, sürekli yasaklanmalarla ve yazdıklarını yayımlatma çabalarıyla geçer. 

Bu arada 11 Nisan 1985’te, Arnavutluk’u kırk yıldan fazla demir yumruk ile yöneten Enver Hoca yaşamını kaybeder. Yerine bıraktığı halefi, Ramiz Alia da selefini aratmaz. 

Tüm bu didişme İsmail Kadare’nin 1990 yılında Fransa’ya iltica etmesi ile son bulur. 

Kısa süre sonra, komünist rejimin son bulduğu Arnavutluk’ta Ramiz Alia tutuklanır ve hapis cezasına çarptırılır. Enver Hoca’nın anıt mezarı ise yıkılır ve yerine bir spor salonu yapılır. 

Kadare ise yazmaya ve yayımlamaya devam ettiği kitapları ile birçok saygın ödüle layık görülür. 

II

Rüyalar Sarayı, en kaba sınıflandırma ile tarihi zemine oturtulmuş bir distopya olarak nitelenebilir. 

19. yüzyılın ilk çeyreğine tarihleyebileceğimiz Rüyalar Sarayı’nda olaylar alternatif bir Arnavutluk’ta geçer. Bu Arnavutluk da Osmanlı İmparatorluğuna bağlıdır ancak roman evrenindeki ülke, Rüyalar Sarayı aracılığıyla toplanan rüyaların yorumlanması ile alınan kararlara göre idare edilmektedir. 

Rüyalar Sarayı, Kafka’nın Şato ve Dava romanlarını andırır bir atmosferle betimlenir. Kapalı kutuyu andıran kurum, devasa bir bürokratik gücü elinde tutar ve bürokratların vereceği kararlar doğrultusunda hazırlanan raporlar aracılığı ile ülke üzerinde söz sahibi olur. 

Romanın ana kahramanı Mark-Alem Qyprilli, Osmanlı tarihinde önemli yer tutan Köprülü ailesinin üyesidir. Osmanlı İmparatorluğunun duraklama dönemini uzatmaları ile bilinen Köprülüler 1656 ile 1683 yılları arasında yönetime üç sadrazam vermişlerdir. Köprülü Mehmet Paşa ve Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın ardından sadrazamlık görevine başlayan Kara Mustafa Paşa, 1683’te II. Viyana Kuşatmasının kaybedilmesi nedeniyle idam edilir. Sonraki sekiz yılda Köprülü ailesinden iki kişi daha kısa süreli de olsa Sadrazamlık yaparlar. 

III

Rüyalar Sarayı’ndaki evrende ise Köprülü ailesi halen hatırı sayılır bir güç sahibidir. Görünürde Mark-Alem, kendi becerisi ile Rüyalar Sarayı’nda çalışmaya başlar. Kadare bu noktada okurlara roman kahramanının aslında ailesinin gücü sayesinde işe alındığını büyük bir incelikle hissettirir. 

Mark-Alem henüz, işe alınmasının şaşkınlığını üzerinden atamadan basamakları birer birer tırmanmaya başlar. Aslında, gençliğinin verdiği yaşam coşkusunun da etkisiyle siyasete uzak bir kişiliği vardır. Mark-Alem’i melankolik ve romantik bir kahraman olarak nitelemek yanlış olmaz. Kişisel hırslardan uzak bir insandır. Hayatın tadını çıkarmak, riskli kararlardan uzak durarak ortalama bir yaşam sürdürme amacındadır. 

 Rüyalar Sarayı’nın gizemleri, sayfalar ilerledikçe yavaş yavaş açığa kavuşur. Biz okurlar, bir çok şeyi romanın kahramanı Mark-Alem ile birlikte öğreniriz. Sis perdesi aralandıkça sarayın gücünü daha net anlamaya başlarız. Saray aslında, despotik bir rejimin aldığı ve alacağı kararların belirlenmesindeki en önemli etkenlerden biridir. Diğer yanda, Qyprilli ailesi de politik arenadaki gücünü korumak için el altından büyük entrikalar çevirmeyi sürdürmektedir.  

Qyprilli ailesi, kendi çıkarlarını korumaya çalışırken devlet yönetimindeki başka klikler de onları yok etmeye çalışmaktadır. Üst kademelerdeki siyasi çekişme sürerken otoriter yönetim, sıradan insanları öğütmeyi ve posalarını tükürmeyi sürdürmektedir. 

Tüm bu politik ayak oyunlarının tam da merkezinde olan ancak olan biteni algılayacak donanıma sahip olmayan Mark-Alem ise ne yapacağını bilememektedir. 

IV

İsmail Kadare, tarihi roman kalıplarında yazdığı eserinde dehasını işte bu noktada devreye sokar. 

Mark-Alem’in işe alınması ve hızla yükseltilmesi bize otoriter rejimlerdeki nepotizmi düşündürür. Büyük ve hantal bir bürokratik yapıya sahip devlet destekli büyük kuruluşların yönetim üzerindeki gücü, bürokrasinin sıradan insanlar üzerindeki yok edici etkisini gösterir. Kurduğu bürokratik yapılar aracılığıyla ülkesini demir yumrukla yöneten diktatörlerin günlük yaşama etkileri de romanda başarıyla anlatılır. Rüyalar Sarayı da elbette istihbarat servislerinin eğretilemesidir. 

Romana bu perspektiften bakınca, İsmail Kadare’nin, özelde Arnavutluk tarihini genelde ise tüm otoriter yönetimlerin ipliğini pazara çıkardığını söyleyebiliriz. 

Bu başarı elbette cezasız bırakılamazdı. İsmail Kadare bu cezayı mülteci olarak ödemiş olsa da edebiyat tarihine, baskıcı rejimlerin iç yüzlerini anlatırken edebi değerinden ödün vermeyen bir yapıt bırakabilmeyi başarmış. 

V

Romanın çevirmeni Finesa Xhibo, 1997 Kosova doğumlu. Kitabın künyesindeki bilgilere göre yirmili yaşlarının başlarında üniversite eğitimi için Türkiye’ye gelmiş. Anadilinin Arnavutça olduğunu varsayabileceğimiz çevirmenin çift dilli büyüyüp büyümediğini ya da Türkçeyi sonradan öğrendiyse ne zaman öğrendiğini bilmiyoruz. 

Bununla beraber Rüyalar Sarayı’nın Türkçesinde büyük aksamalar olmadığını söyleyebilirim.  

Romanın 48. Sayfasındaki “dayı” olması gereken kelimenin “amca” olarak çevrilmesi ile 146 ve 172. sayfalardaki “manavcı” kelimesi, çevirmenin ve editörün gözlerinden kaçan ancak çevirinin geneline halel getirmeyen üç nazar boncuğu. 

Kaynak: İsmail Kadare, Rüyalar Sarayı, Çeviren: Finesa Xhibo, Jaguar Kitap, Roman, 183 s. Birinci Baskı, Ocak 2022

edebiyathaber.net (24 Mart 2022)

Yorum yapın