
Jamal romanının bende bıraktıklarını yazmaya çalışırken televizyon açık. Sabah programı sunucusu, “Bir numaralı gündem kritik eşiğin aşılması ve temkinliyiz” diyor ben de temkinliyim. Aklımda konuyla ilgili pek çok soru olsa da hep birlikte barış içinde, kardeşçe yaşamak pek çok insan gibi benim de en çok istediğim şeylerden biri.
Jamal, bu karışık hatta karmakarışık günlerde bana çok iyi geldi severek okudum. Yazar Selahattin Demirtaş’ın su gibi akıp giden son romanı, insanı çabucak içine alıveriyor. Romanı okurken; Beyoğlu’nun sokaklarında bizi özgürce dolaştıran yazarının siyasi bir tutsak olduğunu tamamen unuttum. Bir yazar için okuru yapıtının içine çekebilmek çok büyük bir başarı. Yazarın bir başka başarısı da sokaklara döküleceğimizi, sokağın yaşam demek olduğunu anlayacağımız günlerin gelmiş olduğunu hissetmesi. Çoktandır kalabalıkların içinde olmayan Selahattin Demirtaş’ı bu ön görüsünden dolayı kutluyorum. Gerçi, zaten doğası gereği; siyasetçinin de edebiyatçının da ön görülü olması gerekiyor. Selahattin Demirtaş’ta hem yazar hem de siyasetçi olduğuna göre olacakları kestirmesi çok da şaşılacak bir şey değil yine de kalabalıkların içinde olup da deryayı bilmeyen balıklar misali siyasetçilerin de yazarların da arasında pek çok örneği olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor.
Jamal’a dönersem; eğlenceli, duru bir dille yazılmış, sokak jargonuyla o pek bilmediğimiz dünyayı anlatırken; okuyucuyu yaşamdan kopartmayan bir roman. Ve tabii ki aşkı, yaşamın temeli olan o güzel duyguyu da çok güzel anlatıyor.
Ben, olay akışı, kişilik yapıları ile ilgili açık seçik bilgi vermek istemiyorum. Bu noktada beni ilgilendiren romandan kalan duygu… Sokak insanlarının ya da evsizlerin bizim gibi ev insanlarından ne daha üstün ne de daha az değerli olduğunu yazarın, okura sindire sindire anlatmasını beğendim. Zorunluluktan dolayı o yaşamı tercih edenler olduğu gibi bile isteye o yaşamı isteyenlerin olabileceğini anladım ve insanlık hallerini yeniden sorguladım.
Roman, özünde mülkiyetsizliği ve mülkiyetsizliğin getirdiği huzuru anlatıyor. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın ancak hiçbir mülkü olmayan insanların arasında gerçekleşebileceğini sezdiriyor. Yazarın Jamal’la Arus’u kavuşturmama nedeni de o bence. “Arus bir yalan olabilir ama benim aşkım gerçekti” diye düşünür Jamal. Yaşadığı hayal kırıklığına karşın aşkını yaşadığından pişman olmadığı gibi yitirdiğinden de üzgün değildir. Çünkü o güzel aşkın yaşadığı sürece onunla olacağını biliyordur
Kapitalizmin geldiğimiz en uç noktasında; iyi okulları bitiren çocuklarımızın bizlerin çalışmakla sahip olduğumuz görece iyi yaşama koşullarına ulaşamayacakları çok açık. Düzen böyle devam ettiği sürece sokağı tercih edenlerin sayısında artış olacak. 1999 yılında bir iş gezisi nedeniyle gittiğim Londra’da sabah saatlerinde Oxfort Street’te yürürken neredeyse adım başı yerde kıvrılmış uyuyan evsizleri görünce çok şaşırmıştım. İngiltere gibi gelişmiş bir ülkede böyle bir durumun olmaması gerektiğini düşünmüştüm. O dönem bizde evsizler tek tüktü. Şimdiyse giderek artacağını düşünmek; beni endişelendiriyor. Eğlenmek için, hakkını aramak için, nefes almak için, yalnız olmadığımızı anlamak için sokakta olmak güzel yine de herkes barınma sorununu güvenli bir şekilde halletmeli diyorum. Yazar da sokağı, hem gerçek bir mekan hem da bir metafor olarak kullanmış zaten. Sokak özgürlüktür özgürlük sokaktadır” diyerek Jamal’ı anlatmaya devam…
Yapısal olarak baktığımızda; aslında hüzünlü olan konusuna karşın kitabın renkli ve eğlenceli bir tarzda yazıldığını söyleyebilirim. Tıpkı hayat gibi; eğlence, neşe, hüzün, acı, coşku iç içe geçmiş. Yazarın ustalığını gösteren de bu yapı.
Roman, benim de çok sevdiğim Arkadaş Z. Özger’in Gezgin isimli şiirinin çok anlamlı son dizeleriyle başlıyor. Bölüm başlarında yine Arkadaş Z. Özger’in mısraları var. Tam olarak kendini açık etmeyen bir ana karakter Jamal. Ben ben diye bağırmıyor. Yazarımızın sokağı hepi topu yirmi altı kişinin yaşadığı bir tür sosyalist cumhuriyet. Tek bir kadın mevcudu var, dişsiz Huri. Huri tıpkı sokakta kalmaya kendi tercihiyle karar verdiği gibi dişlerini tümüyle çektirerek dişsiz olmayı da kendisi tercih etmiş. Acıklı hayatında, kendi isteğiyle verebildiği de sadece bu iki karar zaten. Yazar, sokakta yaşayan kadın olarak sadece Huri’yi karşımıza çıkartarak; kadınların hayatın içinde yeteri kadar olmadığına da vurgu yapmak istemiş sanki. Bunun yanında da Huri’nin sezgi gücünü ve zekâsını ortaya koyarak, kadınların erkeklerden daha farklı düşünen, güçlü sezgileri olan varlıklar olduğuna işaret ediyor. Bir kadın olarak bu durumun çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Roman, Meyhaneci Rüstem, Düzgün Baba, Levent, Sezer, Kantar Mustafa en önemlisi de Halil Abi gibi birbirine benzemez karakterlerle ilerlerken bize yaşamı, yaşamın içindeki duruşumuzu yeniden yeniden sorgulatıyor.
Yazar, “Sokakta yaşamak, modernitenin kalbinden moderniteye isyandır” diyor kitabın bir yerinde sonra da “Modernite yasama ve yürütme yargısı sokakta hükümsüzdür” diyerek kapitalizmin bizi esir ettiği ne varsa sıralıyor ardından da “İnsanı sınırlayan, zorlayan, zincirlerle, prangalarla hareketsiz bırakan ne kadar engel varsa tamamı sokakta anlamını yitirir” diyerek noktayı koyuyor. Yazarın dünyasında sokak; mülkiyet olmadığı için, sınıfsız ve sömürüsüz bir yer olarak anlatılıyor. Orada siyasi görüşler, ırk, dil, din ayrımı yok. Onun sokağının dünyası; yaşadığımız dünyadan çok daha sahici, çok daha renkli. Bilge insanlar da var düzenbazlar, kavgacılar da.
Romanın dili son derece esprili. Yazar satır aralarına konudan bağımsız ama konuyla bir şekilde ilgisi olan ilginç olaylar sıkıştırıyor. Arus’la buluşma sonrası yaşadığı yoğun duygulardan sonra uyuyamaz ve hemen araya şu bilgiyi sıkıştırır. “Atlar bir ay kadar ayakta kalabilirler ben de sabaha kadar ayakta kaldım” Ayrıca “Tabure seyisleri” de dağarcığıma kattığım ilginç bir bilgi. Nerdeyse her sayfada bu tarz bilgilere rastlanıyor. Para kazanmak için kurguladığı tuhaf gösterilerle birlikte bu ilginç bilgiler okuru, oyunbaz bir metnin içine sokuyor. Böylece okur, yazarın önceki satırlarda anlattığı sefaletten çabucak sıyrılarak acıma duygusundan kurtulup sokağa başka bir gözle bakmaya başlıyor.
Romanla ilgili tek eleştirim ana kahraman Jamal’ın sokakları seçmek için gösterilen nedenini inandırıcı bulmamam. Yazar hayatın anlamsızlığına vurgu yapmak için o kısmın üzerinde çok durmamış olabilir.
Aslında tabii ki romanla ilgili yazılacak daha pek çok şey var ama şu cümleyle yazımı noktalamak istiyorum.
Uzun yıllar sokaklardan alıkonulmuş bir yazarın, kahramanlarının özgürce dolaştığı sokakları tüm canlılığıyla bize anlatması bile tek başına büyük bir başarı. İncelikle örülmüş bir kurgu, ayrıcalık tanınmayan karakterleri ve yaşama dair sorgulamaları ve sürprizli sonuyla güzel bir roman. En kısa zamanda özgürlüğüne kavuşması dileğiyle yazarımızın yeni romanlarını bekliyoruz.
edebiyathaber.net (22 Mayıs 2025)