Derrida okumaları: “Derrida’yı Nasıl Okumalıyız? │ İhsan Kurt

Ağustos 2, 2023

Derrida okumaları: “Derrida’yı Nasıl Okumalıyız? │ İhsan Kurt

Bir akademisyen olan Penelope Deutscher’in kitabı adından da anlaşılacağı gibi Derrida’nın nasıl okunması gerektiği ile ilgili açıklamalarda bulunmuş, onun bazı kavramları öne çıkarılmıştır. Özellikle Derrida’nın kariyerine felsefe tarihi ve yirminci yüzyıl edebiyatından figürleri yorumlayarak başladığı vurgulanarak onun zihinsel bilgi birikimine dikkat çekilmiş, okuyucu bir anlamda uyarılmıştır. 

Bu kitabın Derrida okuyacaklar için temel fikri öncelikle Derrida’nın belli başlı kavramlarının çok iyi anlaşılmasıyla ilintili olduğu fikridir. Bunun için yazar bu kitabında Derrida’ya özgü veya Derrida’nın çok fazla kullandığı kavramlara açıklamalar getirerek bu kavramlar çerçevesinde bir Derrida Okumasının nasıl olması gerektiği ile ilgili açık ve anlaşılır bilgiler vermiştir. Penelope’nin de dediği gibi Derrida okumaya başlarken başımızı bir tür çifte belaya soktuğumuzu hatırlamak gerekir çünkü ona göre Derrida’yı anlamak için Platon’u da anlamamız gerekir. Nitekim Derrida’yı en azından onun ifadelerine yakın anlamak için bu kavramların özüne de sahip olmak gerektiğini bu kitabı okuyanlar daha iyi anlayacaktır. Yazar neredeyse kitabının tamamında Derrida’nın kendine özgü anlamlar yüklediği ve tanımladığı okuma, yapısöküm, differance/fark, kültür, iletişim, yas tutmak, konukseverlik, mükemmeleştirilebilirlik gibi kavramları açıklamış. Bir anlamda Derrida’yı bu kavramları ve bazen kavramların kapsadığı alt kavramların üzerinden okumak gerektiğini de işaret etmiştir. Dolayısıyla adı geçen kavramları yazar Derrida’dan hareketle nasıl anladığını, bazen de Derrida’nın eserlerini kaynak göstererek, alıntılar yaparak bu kavramların ne demek istediği açıklanmıştır. 

Derrida denildiğinde ilk akla gelen kavramlardan biri olan yapısökümün bir sökme ve geri alma, hatta nihilist bir hareket olarak düşünüldüğü yazar tarafından ifade edilir. Fakat bu düşüncenin ardından hemen Derrida’ya başvurulur, ona göre bir argümanın, bireyin veya kurumun kendisine getirdiği tanım mutlaka en güvenilir otorite olmayabileceği düşüncesi de hatırlatılır. Kitapta yapısöküm kavramı diğer bazı eserlerde olduğu gibi söz ve yazı kavramları “yapısökümcü okuma” altında açıklanır ve ilişkilendirilir. Derrida yapısökümün “olumlu ve potansiyel olarak dönüştürücü bir okuma biçimi” olduğunu vurgular. Yapısökümün çıkışında felsefe tarihinde dilin, özellikle söz ve yazı hiyerarşisinin tartışıldığı hatırlatılır. Sözün yazıdan üstün olduğu çünkü yazının sözden türediği belirtilir. Yazının Antik Yunancada pharmakon terimiyle tanımlandığı, bunun birçok anlamının yanında hem “zehir” hem de “deva/çare” olarak tercüme edilebildiği hatırlatılıyor. Derrida da sözün de benzer terimlerle tanımlanabileceğini fakat sözün yazıdan önce geldiğini “önce söz vardı” anlayışını savunmuştur.

Konu yazı ve söz olunca Derrida’nın da etkilendiği Platon’la karşılaştırılmasına yer verilir. Derrida, Platon’un sözü de kapsayan yazı tanımını ve bu konudaki diğer fikirlerini yapısökümcü bakış açısıyla okur. Derrida yazının sözün kopyası olarak görülmesine rağmen sözün de bir tür yazı olduğunu söyleyerek Platon’un “sözün fikirleri ileten bireyin canlı ve fiziksel varlığına daha yakın olduğunu” iddia etmesine karşı çıkar. Buradan Derrida’nın yazıyı söze tercih ettiği inancı çıkarılmamalıdır. Çünkü O sözün vadettiği dolaysızlık, kesinlik ve mevcudiyet illüzyonlarını ortaya çıkararak sözün idealleştirilmesini sorgulamayı hedefler. Aslında tam da burada “sözün idealleştirilmesi” söylemi bir anlamda düşünceye de zengin ufuklar aralamaktadır. Çünkü söz idealleştirerek hayaller beslenebilir ama bunun neticesi fikirlerin dondurulmasına yol açar. Derrida bunun için sorgulamayı önerir. Yapısökümcü bakışla sözün/dilin “daima gecikmeyi, anlam ertelenmesini, belirsizliği, konuşmacının bir dereceye kadar ki “mesafesini”, yanlış anlaşılma olasılığını, aldatmayı ve güvenilmezliği, kısacası Platon’un olumsuz anlam yüklediği tüm unsurları içerdiğini savunur” (s.25).

Yazara göre Derrida okuyucuyu “arzu ve aşağılama, idealleştirme ve değersizleştirme, koruma ve dışlama bağlamlarında yapısökümcü okuma yapmak için kışkırtır.”  Çünkü “Yapısöküm, politika ve kültür algılarında da değişikliklere yol açabilir. Bazen sorgusuz sualsiz kabul edilen fikirleri eleştiriye açar. Derrida’ya göre yapısöküm tarafsız değildir, müdahale eder. Buradan da anlaşılıyor ki yapısökümde müdahaleci bir okuma anlayışı ortaya çıkar. Kendi okumasını hiyerarşinin “altüst edilmesi “olarak gören Derrida yapısökümü, idealleştirme ve alçaltma tarafından yönetilen hiyerarşik karşıtlıkları yerinden söküp çıkarmanın bir yolu olarak tanımlar. Bu kitapta aktarılanlardan, özetlenenlerden de anlaşılacağı gibi Derrida Yapısökümün kültürel ve bireysel kimlik bağlamında yeni düşünme biçimlerini ortaya çıkarabileceğine inanan biridir. O yapısökümcü bir okumanın özelliklerini de şu maddeler içinde özetler:

1.Yapısökümcü okuma çeşitli şekillerde müdahalecidir.

2.Başarılı bir yapısöküm metni değiştirir, metni daha yabancı, daha farklı kılar. Geçmişten miras alınan ve şu anda da etkilenilmiş olan fikirlere ilişkin anlayışları değiştirmenin yolunu sunar.

3.Sorumluluğun yükünü kavramanın yeni yollarını gösterir.

4.Derrida orta ile geç dönem çalışmalarında metinlerin, bağlamların ve geleneklerin kendilerini “imkânsızlık” ile ilişkileri aracılığıyla dönüşüm için yeni olanaklara açtığını vurgular.

Penelope Deutscher “DIFFÉRANCE (FARQ)” başlığı altında Yazar, okuma, bir metnin yapısökümü, Gramatolojide okumalar, metin, farklılaşma, anlamların Derridacı okumada ne demek olduğu ile ilgili de değerlendirmeler/yorumlar yapmıştır.

Kitapta bir yazarın, söyleminin tabiatı gereği sistemi, yasaları ve yaşamına mutlak şekilde hâkim olamayacağı bir dil ve sistem içinde yazdığı işaret edilirken okumanın da eleştirel okumanın üretmesi gereken bir anlamlandırma yapısını kullandığı dil kalıplarının, buyurdukları ve buyurmadıkları arasında yazarın algılayamadığı belirli bir ilişkiyi hedeflemesi gerektiği de belirtilir. 

Sadece yapısökümü, yapısökümcü okuma değil aynı zamanda bir metnin yapısökümünün nasıl yapılacağı da kitapta açıklanmaya çalışılmıştır. Yapısökümcü okumadan sonra Edebiyatta aslı olan metindir diyen Derrida bir metnin yapısökümünün nasıl yapılacağı ve metin yapısöküm yapılırken nelere dikkat edileceğini kitabın yazarı Penelope Deutscher, Gramatoloj’ye atıf yaparak açıklamaktadır.

Yazar, bir metnin yapısökümünü Derrida’nın yapısöküme uğrattığı metinlerde zaten geçerli olan gün ışığına çıkaran, eleştirel bir metin okuması olarak sunduğunu Gramatoloji eserini kaynak göstererek açıklar. Örneğin metin yapısöküme uğratılırken yazarın ifade ettiği niyetleriyle veya metnin “bildirilen” düzeyi ile, metnin gerçekte “anlattığı” (gösterdiği ya da yaptığı) arasındaki sık sık çatışan ilişkiler tartışılır. Metindeki açık ifadelerle tutarsız olan kararsız fikirlere dikkat edilir. Buradan da yapısökümün yalnızca yorum, tekrarlama veya yeniden üretim olmadığı, metnin “bildirdiklerine”, yüksek ve alçak, orijinal ve bozulmuş gördüğü şeylere getirdiği kendi açıklaması olarak anlaşılır. Bir metnin yapısökümü “neyin ideal, birincil veya orijinal ve neyin bozulma veya yetersizlik olduğuna ilişkin metnin içinde gizlenen çatışmaları gün yüzüne çıkarır. Bir metnin bildirilen ve açıklanan düzeylerini açıkça yanyana getirmek, farklı bir metin üretmektir.“

Yazar, Derrida’nın Gramatoloji eserinden dilbilim, antropoloji ve felsefe tarihi gibi birkaç farklı disiplini kapsayan bir çalışma; dilbilimci Ferdinand de Saussure, antropolog Claude Lévi-Strauss ve Rousseau’ya  dönüştürücü okumalar yapılan eser olarak bahseder. Ancak Derrida’nın bu adı geçen yazarlarda söz ve yazı, tabiat ve kültür arasındaki hiyerarşilere odaklandığı 38 da vurgulanır. Derrida’nın “söz ve yazı” kavramlarına yaklaşımı içerisinde “eklenti/ eklentisel”, “karar verilemez” kavramlarına getirilen açıklamalar da dikkati çeker. Rousseau’nun her şeyi, yazıyı da sözün eklentisi olarak tanımladığı gibi Derrida da sanat, teknik, imaj, temsil, uzlaşım ve benzerlerinin doğanın eklentisi olarak geldiğini fakat eklentinin Rousseau’nun kullandığı şekliyle “karar verilemez” olduğunu savunur. Karar verilemez, Derrida’nın bulduğu ya da icat ettiği, bir ikili karşıtlığın iki kutbuna da ait olmayanı ifade eden bir terimdir. Eklenti, bütünlük çağrışımına sahiptir; bir eksikliği tamamlayarak ansiklopediyi bütün hale getirmeyi amaçlar. Eklenti hem “bütünlük” hem “eksiklik” çağrışımlarına sahiptir ve “karar verilemezdir”. 

Yazar kitabında bir Derrida okumasında kültür cinsiyet politika, iletişimin bağlamına da dikkat çeker. Derrida’nın “Kendisinden farklı olan olmadan kültür ya da kültürel kimlik olmaz” fikrini aktardıktan sonra “sorumluluk” kavramına getirdiği açıklamaya yer verir. Derrida’ya göre “sorumluluk kavramı, güvenli değerler veya idealler şemsiyesinin yokluğunda ortaya çıkar. Sorumsuzluğu onaylamaz, nihilizm ya da dingincilik değildir”. Çünkü sorumlulukta bir çözüm önermeden çelişkiyi tartışma vardır. Derrida Batı kültüründeki iletişim ve topluluk biçimlerini kolaylaştıran medya ve yeni teknolojilerin getirdiği açık anındalığa karşı çıkar. Ona göre çağdaş Batı kültürü küresel, daha hızlı, daha anlık, daha hızlı ve anlık, hatta daha gerçeküstüdür. Topluluklar televizyon, cep telefonu ve internetle büyük bir dönüşüm geçirmektedir. İnsanlar birbirlerinin fikirlerine daha kolay ulaşıyorlar. 

Penelope Deutscher, Derrida’nın fikir parçalarını toplayarak çoğalttığı anlayışına ulaşırken de yine onun yapısöküm düşüncesinden hareket ederek temel düşüncelerin yerinden edilip çeşitli amaçlara dönüştürüldüğünü hatırlatır. Derrida’yı okurken onun yas tutmak, konukseverlik, mükemmelleştirilebilirlik kavramlarından neler anlaşılması gerektiği de kısa açıklamalar içerisinde yapılır.

Öyle anlaşılıyor ki yazar Derrida’nın bir veya birkaç  açıdan /örneğin sadece felsefi, siyasi, sosyal, antropolojik, edebi ve psikolojik/ okunmasının yanında değil veya böyle bir Derrida okumasının hep yavan kalacağının işarettini de verir. Çünkü  “Derrida’nın yazıları, yalnızca söz gelimi Platon ve Aristoteles’in felsefi eserlerini nasıl okuduğumuza değinmekle kalmaz, aynı zamanda çağdaş demokrasi fikirleriyle de  ilişki kurar” Kitabın yazarı Penelope Deutscher Derrida’nın siyasi ve sosyal düşüncelerine de yer verir. Uluslararası Yazarlar Parlamentosu’nun üyesi olarak zulüm gören entelektüeller için sığınma şehirleri önerisini destekler, Cezayir ve Filistin için barış çağrılarına katılır, hapsedilen gazetecilerin cezasını protesto eder.

Politikada, tarihte, felsefede veya çağdaş kültürde kabul edilmiş fikir ve argümanları yeni yollarla ve daha eleştirel bir biçimde düşünmeye teşvik eden  Derrida için P. DeutscherVaroluşçuluktan bu yana felsefede hiç kimse Derrida kadar disiplinlerarası (ben bilimlerin evlendirilmesi diyorum) ve popüler eserler vermemişti” diyor. Bu kitabın yazarı da bir anlamda ilgili fikir ve argümanları yapısöküme uğratır. Zaten yapısöküm de bir çerçeve çizmek yerine onun bozulmasının yanındadır. Kitabın bütününden de anlaşılıyor ki Derrida’nın nasıl okunacağını bilmek; felsefe, tarih, sosyoloji, antropoloji, edebiyat, yazı, metin, dil kavramlarının bilgisine sahip olmanın yanında Derrida’ya özgü (yapısöküm-yapıbozum, différance-fark vb.) kavramlara hangi şartlarda hangi anlamların yüklendiğinin de bilinmesi gerekiyor. P. Deutscher’ın kitabı Derrida’nın eserlerinin daha iyi anlaşılmasının yanında Derrida’yı okurken daha çok hangi konu ve kavramlar üzerinde durulmasını göstermesi bakımından önemli bir farkındalık yaratıyor.

Kaynak: Penelope Deutscher. Derrida’yı Nasıl Okumalıyız? Çev. Caner Can Turan. Runik Kitap. 2022

edebiyathaber.net (2 Ağustos 2023)

Yorum yapın