Sevgisinde ve öfkesinde samimi bir şair | Metin Celâl

Şubat 14, 2024

Sevgisinde ve öfkesinde samimi bir şair | Metin Celâl

‘Biz dedik, yazar ve şairlerle tanışmak istiyoruz. O yüzden en az haftanın bir günü böyle dolaşıyoruz.’ İsmet Özel de cevap verdi: ‘O halde bu katta Türkiye’nin en büyük şairi Sezai Karakoç’un bürosu var, onu da ziyaret etmelisiniz.’

Ömer Erdem,  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğrencidir. Konya’nın Bozkır ilçesinden gelmiştir. Edebiyata, şiire meraklıdır. Bozkır’da bir kitapçıda, kulak misafiri olduğu bir konuşmada duymuştur Sezai Karakoç’un adını.  Ertesi gün kitapçıya Sezai Karakoç’un kitaplarını sorar. Sadece bir kitabı vardır; “İslam Toplumu’nun Ekonomik Strüktürü”. Hemen alır. “Tahmin edileceği gibi kitaptan hiçbir şey anlamadım” diye anlatıyor.

İstanbul’a üniversite öğrenimi için geldiğinde bir şair olacağını hayal etmektedir. Arkadaşlarıyla “yaşayan bütün yazar ve şairlerin kendileriyle tanışıp görüşelim diye” düşünürler. “Sırayla, yayınevlerini, şair ve yazarları ziyaret etmeye karar verdik. O, benim kadar istekli gözükmese de Sezai Karakoç ziyaretine razı oldu. Sorduk, soruşturduk. Cağaloğlu’nda, Üretmen Han’da imiş. Ver elini Üretmen Han. Çaldık bir öğle sırası kapıyı. İçeriden derin, çok derin bir sessizlikten başka bir şey duyulmadı” diye anlatmaya devam ediyor.

“Israrlı çalmış olmalıyız ki, yandan bir genç adam çıktı. Tabelasında ‘Stüdyo İmge’ yazıyordu. (Sanırım İsmet Özel’in Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Altındaki Satırlar kitabını da basan onlardı)”.

Sezai Karakoç’u bulamayınca aynı koridorda Risale Yayınları’na yönlendirilir ve orada İsmet Özel’le tanışır. ‘Stüdyo İmge’nin kapısını açan genç (Levent Erseven mi?) onları Risale Yayınları’na yönlendirmek yerine “burada da şairler var” deyip içeri buyur etseydi Ömer Erdem’le o sıralarda tanışmış olacaktık ve hikâye farklı olacaktı. Bizim tanışmamız daha sonra, 1992 yılından sonra TRT İstanbul televizyonunda kameraman olarak çalışırken bir yandan da II. Yeni hakkındaki doktora çalışmasını sürdürürken olmuştu.

Ömer Erdem pes etmez, okuldan fırsat buldukça Cağaloğlu’na koşar ve Sezai Karakoç’un kapısını çalar. Nihayet bir öğleden sonra Sezai Karakoç’u bürosunda bulur. Sonrasında bu ziyaretler sıklaşır ve Diriliş Yayınları’nın bir çalışanı haline gelir. Sezai Karakoç’un en yakınlarından biri olur, günlerinin büyük bir kısmını üstatla geçirmeye başlar.  

Ömer Erdem’in biyografisinde “ İlk şiiri öğrencilik yıllarında görev de yaptığı Diriliş dergisinde Sezai Karakoç tarafından 1988’de yayımlanır” diye yazıyor. İlk şiir kitabı “Dünyaya Sarkıtılan İpler” 1996 da yayımlanacaktır. Yani Ömer Erdem’in şair olarak çıraklık döneminin Sezai Karakoç’la geçtiğini söyleyebiliriz. Zaten yüksek lisans tezini de Sezai Karakoç hakkında yazacaktır. Ömer Erdem 1992’ye kadar Sezai Karakoç’la birlikte çalışmış.

Ömer Erdem’in yeni kitabı Günler Çözüldükçe’nin alt başlığı “Sezai Karakoç’a Doğru” adını taşıyor. Kitabın yayınlandığını duyunca “Ömer herhalde Sezai Karakoç’la ilgili anılarını kaleme aldı” diye düşünüp heyecanlandım. Çünkü Sezai Karakoç hakkında çok konuşulan ama az şey bilinen bir şairdir. Kuşkusuz ben de onu büyük bir şair olarak kitaplarından keşfetmiştim. Ama özellikle 80’li yıllarda yollarımızın kesişmesi kaçınılmazdı. Cağaloğlu’nda aynı sokaklarda yürüyor, aynı hanlara girip çıkıyorduk. O zamanlar şairlerle, yazarlarla tanışmak zor değildi. Yayınevlerini, dergi idarehanelerini ziyaret etmek usuldendi. Kapılar açıktı, genç ya da tanınmamış demez buyur ederlerdi. Bir kahvede onlara rastlayabilir, yanlarına ilişip sohbetlerine kulak misafiri olabilirdiniz. Çünkü şairleri pek arayıp soran yoktu. Özellikle II. Yeni şairleri 70’li yılların siyasi ortamında unutulmaya terk edilmişti. Kitapları bile basılmıyordu. Genç şairler olarak Üç Çiçek için şiir istediğimizde bizi reddetmemeleri de bu sebepten kaynaklanıyordu.

Sezai Karakoç ile de tanışmak için teşebbüste bulunan arkadaşlar, Ömer Erdem gibi kapısını çalanlar oldu. Bazısıyla görüştü, bazısını kapıdan çevirdi. Bu öyküler dolaşmaya başlayınca ben üstatla tanışma konusunda çekingenleştim. Kapısını çalmadım.

O yıllarda çoğumuz üniversite öğrencisiydik ve arkadaşlarımızın büyük bir bölümü İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, sosyoloji gibi bölümlerde okuyordu. Akşamları Beyazıt Meydanı’nda, Sahaflar Çarşısı’nın girişine yakın Çınaraltı Çay Bahçesi’nde buluşmayı adet edinmiştik. Sezai Karakoç da o saatlerde iyice tenhalaşan çay bahçesine gelir, bize birkaç masa öteye oturur, çayını yudumlardı. Arada bize doğru göz attığını da hissederdim ama bir selam vermeye bile cesaret edemezdim.  Çok fazla gürültü edip üstadı rahatsız ettiğimizi de düşünmem bu çekingenliği artırmış olabilir. Ne de olsa deli kanlı çağımızdaydık.

Günler Çözüldükçe’nin arka kapağında “Bir biyografi olmadığı gibi yazanın hatıralarının bir kısmı da değildir yazdığım. Anekdotlar, konuyu açmak ve genişletmek için seçilmiştir” diye yazmış Ömer Erdem. Yani “bir anı kitabı beklemeyin” demiş. Onu “belki” diyerek geleceğe bırakmış. “Pek çok deftere yayılmış, dağınık Karakoç günlükleri belki bir gün gün yüzüne çıkar.” 

Günler Çözüldükçe, tam da arka kapakta sözü edildiği gibi “konuyu açmak ve genişletmek için seçilmiş” anekdotlarla gelişen ama esas olarak Sezai Karakoç’un şiirini anlamayı, anlatmayı amaçlayan eleştirel bir çalışma. İlk bakışta yekpare bir eser gibi görünmüyor, hatta bazı bölümleri dergilerde tek tek okuduğumu anımsıyorum. Ama bu yazılar bölüm olup kitaplaşınca bir bütünü oluşturmuşlar ve ortaya Sezai Karakoç’un şiiri yorumlayan, oradan çağdaş Türk şiirine genişleyen bir eser çıkmış. Ömer Erdem’in Sezai Karakoç’un şiiri için öne sürdüğü birçok teze katılıyorum ama bu tezlerin bazı çevrelerin hoşuna gitmeyeceğini, tartışılacağını da biliyorum. Çünkü Sezai Karakoç’un şiiri onun düşünsel evrimi ile birlikte değişim geçirmiş ve en azından iki dönemde ele alınabilecek bir yapıda. Ömer Erdem de öyle yapmış ve çarpıcı örneklerle üstadın şiirini değerlendirip, Türk Şiiri içindeki yerini belirlemeye çalışmış. 

Ülkemizde şairler diğer sanatçılar ve yazarlar gibi sadece kendi sanatlarını iyi bir şekilde gerçekleştirmekle mükellef değildir, aynı zamanda Türkiye’nin siyasi, kültürel, sosyolojik tüm meseleleri hakkında sözü olması ve tavır alması da beklenir. Namık Kemal’den, Mehmet Akif’ten başlayıp Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl’la sürmüş, birçok şairin onların belirledikleri çizgilerde saf tuttuğu bir gelenek bu. Sezai Karakoç da şairin böyle bir görevi olmasını doğal karşılamış ve hem sanatını hem de yaşamını bu bilinçle değiştirmiş, geliştirmiş. Şiirinin iki evreli olması da önceleri sadece iyi şiir olması amaçlanırken daha sonra davayı anlatacak eserler haline gelmesi de bu sebeple.

Günler Çözüldükçe Sezai Karakoç’un şiirini, düşünce dünyasının eserlerini nasıl etkileyip değiştirdiği ya da geliştirdiğini anlamak açısından önemli. Ama aynı zamanda bu büyük şairin yaşam öyküsüne katkılar yapan, kişiliğini, günlük hayatını anlamamızı sağlayan anı parçaları, Ömer Erdem’in deyimiyle anekdotlarla da dolu. Bu anı parçaları hem büyük şairi insan olarak tanımamızı sağlıyor hem de Sezai Karakoç hakkında yaratılan şehir efsanelerinin ne kadar gerçek olduklarını aydınlatıyor. Monna Rosa şiirinin nasıl yazıldığından, Sezai Karakoç’un gerçekten hiç fotoğraf çektirip çektirmediğine, neden şiiri hakkında pek konuşmak istemediğine, Cemal Süreya gibi eski arkadaşları ile ilişkilerine, yakın dost çevresinde kimler olduğuna, cenaze törenlerine neden katılmadığına, ölüm döşeğinde yatan Cahit Zarifoğlu’nun kendisini son kez görme isteğini neden reddettiğine dek çok önemli anılar bunlar. Sevgisinde ve öfkesinde samimii, hiç hesapsız, çıkar peşinde koşmadan, en cazip teklifleri bile prensiplerine uymadığında elinin tersiyle itiveren güçlü bir karakteri tanıyor, neden kendini yalnızlaştırdığını anlıyoruz.

Tabii Sezai Karakoç’un gününü nasıl geçirdiği, nerelerde gezip, neler yiyip içtiği, kiracı olarak nerelerde oturduğu gibi günlük hayatını anlamamızı sağlayan ince ayrıntılar da var kitapta.

Günler Çözüldükçe, büyük bir şairin dünyasına anılardan ve eserlerden ilerleyerek giren bir kitap. Ömer Erdem iyi bir deneme yazarı olarak her şeyi samimi ve akıcı bir dille anlatmış. Sezai Karakoç’un kişiliğini, hayatını, şiirini, düşünce dünyasını anlamak, büyük ustayı daha yakından tanımak isteyenler için okunması gereken bir eser.    

  • Günler Çözüldükçe, Ömer Erdem. Everest yay. Ocak 2024.    

edebiyathaber.net (14 Şubat 2024)

Yorum yapın