Sevgi Saygı: “Hayallerinden vazgeçmeyecek, kendine güvenen bir kuşak gelmesini çok ama çok istiyorum.”

Temmuz 29, 2022

Sevgi Saygı: “Hayallerinden vazgeçmeyecek, kendine güvenen bir kuşak gelmesini çok ama çok istiyorum.”

Söyleşi: Ayşe Yazar

Sevgi Saygı ile Günışığı Kitaplığından çıkan yeni kitabı Sevgili Ucube üzerine konuştuk.

Kitaplarınızın başlangıç cümlelerine baktığımda tekinsiz bir atmosfer ile karşılaşıyorum: “Beni neyin uyandırdığını bilmiyordum.” (Gizemli Günler) “Zınk diye frene bastı.” (Babaannemin İçine Uzaylı Kaçtı) “Sevgili Ucube”de ise kitabın katmanlı kurgusundan dolayı çok etkili iki başlangıç var kitapta. Tılsım, Yaman ve Yaprak, üçü de daha ilk sayfadan okura sayfa çevirtecek rüzgâra sahip. Etkili ve tekinsiz başlangıçlarınız ile kurmaca içinde kurmaca kurgunuzun şekillenme süreci hakkında neler söylersiniz? 

Etkili ve tekinsiz başlangıçlar” tanımınıza bayıldım. Tamamı tekinsiz bir roman yazma isteği doğdu birden. Zamanın ruhuna uygun olurdu. Bilinçli bir seçim mi bu başlangıç cümleleri? Kesinlikle öyle ama bir yandan da “kendiliğinden”. Önce okurdum, ne tür kitapları okumaktan keyif alıyorsam, öyle yazıyorum sanırım. Ne söylemek istiyorsam, dolandırmadan söyleme huyum var. Günlük hayatta mümkün olsa da çocuklar için yazarken o kadar da kolay değil. Poşete girmeden felsefe bile yapılamayan bir ülkede yaşıyoruz. Çocuklara gerçeklerin anlatılmasından korkan “ergen” yetişkinlerin kabadayılığını göğüslemek gerekiyor. Kurgu süreci için özel bir çalışmam yok açıkçası. Romanı yazarken, orda olmayı, karakterlere temas etmeyi, izlemeyi seviyorum. Sanki benden bağımsız hareket etmelerine izin vermişim gibi olur bazen. Beni şaşırtmayı başardıklarında işler yolunda demektir. 

Ucube tabiri riskli fakat çok çağrışımlı. Uzun bir süre ucubenin nasıl bir şey olduğu, gerçekliğin sınırlarında gezdirilmesi, Yaprak’ın yalnızlığı ve ailesi ile olan ilişkilerinin sınırlarını belirginleştirilmesi ile hacminden büyük ve etkili bir karaktere evriliyor. Sizin hayal dünyanızda “ucube” nasıl belirdi, kitabın adında yer alması nasıl gerçekleşti?

Aykırı olanın tu kaka edildiği bir ülkede yaşıyoruz. Resmî ideolojinin argo sözlüğü doldu taştı. Hepsini madalya gibi gururla taşıyoruz.  Olumlu tanımlamalara alerjileri olduğunu duymak da tuz biber ekti. Gerçekten gülmekten öldürecekler insanı. Artık beynimize kazılan hakaretler kadar, Marvel dünyasının fantastik filmlerinden de yola çıktım. Oradaki, bizimkinin dedesi olan resmî ideoloji de aykırılara ucube gözüyle bakıyor. Neden olmasın, dedim. Neden olmasın? Yeni kuşağı da eskinin hakareti, yeninin iltifatı tanımlara alıştırmak gerekir. Artık dünyaya amuda kalkıp bakıyorsak… Yaprak da benim gibi düşündü mecburen. O garip bebeği ucube ilan eden babasının, aslında kendisini hedef aldığını düşündü. Belki yoldaşlık duygusuydu onunki. Ucube diye reddedilenin yanında durmak istedi. Diğerlerinin düşüncelerinden, duygularından etkilendiği bir süreç de yaşadı. Gerçeğe ulaşana kadar. 

Yaprak yazınca rahatlıyor. Yazdıklarında anne ve baba figürünün silik kalmasında yaşadıkları arasındaki paralellik ne derece etkili? Yazmak bu yönüyle bir çeşit sağaltımı mı işaret ediyor? Niçin yazan bir karaktere yer verdiniz?

Ben ilkokuldayken başlamıştım kurmaca yazılarıma. Ve yazar olmak isteyen pek çok çocuk var.  Çocukların inanılmaz hayalleri olduğuna inanıyorum. Anlatmaya kalksalar, kim dinler onları? Hayal güçleri içlerinde kuruyup kalmamalı. Yazı, en güzel ifade biçimi bana göre. Ayrıca bütün kahramanlarım hep bir şeylere meraklıdır, onlarla uğraşır. “Şimugula”da bir çizgi romancım, bir de sihirbazım vardı. “Sevgili Ucube”de sadece yazar yok, bir de terzimiz var ya da moda tasarımcısı diyeyim de gönlü olsun. 😊 “Turne Dedektifleri”nde çocuk tiyatrocular var, yetmedi, üstüne üstlük dedektiflik de yaptılar. Boş oturanı sevmeyen bir yazarım ben galiba. Çocukluğum çeşitli uğraşlarla geçtiği için sanırım. Eli işleyenin, beyni de çalışır deyip noktalayayım.

Antropolog Philippe Descola’ya göre maske, avcılar tarafından sadece hayvanları gafil avlamak için kamuflaj maksadıyla kullanılmıyor, maske sayesinde aynı zamanda hayvanın avcıyı tanıması da engellenmiş oluyor. Çünkü bazı toplumlarda hayvanların intikam alabileceğinden endişe ediliyor. Romanda kimsenin girmeye cesaret edemediği, Derviş Dede’nin gizli korumasındaki arazi ve orman hakkında anlatılanları düşündüğümüzde Descola’nın maske fikri doğa için de geçerli olabilir mi?

Descola’yı tanımıyorum, okumadım ama ilettiğiniz gibi, doğa da maske takar, evet. Bukalemundan başlayarak, kendisini çevresine uyduran, bin bir çeşit hayvan olduğunu biliyoruz. Hatta bitkiler de var. Ama Derviş Dede’nin yaptığı bununla benzerlik taşımıyor. Açıklama kitapta. İpucu vermeyeyim, kitabı henüz okumamış olanlarla haksızlık olur.   

Yaman ucubeyi incelerken Yaprak’la aralarında geçen diyalogda Yaprak, “İyi askerler silahları olmadan da düşmanı alt etmesini bilirler,” diyor. Canlı diyaloglar, çatışmaları beslemenin yanında romanın düşünsel temelini, anlatıcının gölgesini düşürmeden vermeyi de sağlamış. Diyalogları çalışma yönteminiz üzerine konuşmak isterim.

Diyalog yazmanın bir yöntemi mi var? Gerçekten bilmiyorum. İyi yazan var, kötü yazan var… Hatta diyalog yazma korkusu da var… Korkusu olanlara önerim, bir hikâyeyi edebi olmaya çalışmadan normal konuşma akışı içinde diyaloglarla anlatmasını denemeleri olabilir. Kısaca, radyo tiyatrosu yazsınlar. 

Yaprak’ın Şeyda ile yaşadığı iletişimsizlik, baba ve annesinin tavırları sebebiyle kendini ucube gibi hissetmesinin ardından Derviş Dede’nin Yaprak’ı bir sırdaş gibi görmesi ve onu önemsediğini hissettirmesi kırılma noktası oluyor. Çevre, doğa, iklim krizleri ve aile içi iletişimlerindeki aksamalardan Yaprak’a da okura da nefes aldıran husus, Yaprak’ın yazdığı hikâyede Tılsım’ın peşine düştüğü direniş olgusu olarak belirginleşiyor. Yaprak’ın yaşadıkları ve yazdıkları döngüsel bir şekilde iç içe geçmiş. Romanınızda ele aldığınız bu unsurların genç okurlardaki yansımalarının nasıl olmasını isterdiniz?

Sevgili Ucube”yi yazarken aldığım kadar keyif almalarını isterim. Çocuklar zekidir, eminim Yaprak’ı da Tılsım’ı da anlayacaklardır. Direniş ruhuna sahip çıkacaklardır. Merak etmekten, isteklerinden, hayallerinden vazgeçmeyecek, kendine güvenen bir kuşak gelmesini çok ama çok istiyorum. Bu da benim hayalim. Yapabileceğim tek şey, bu hayalimin peşine düşüp yazmaya devam etmek.

Yaprak dedesi ile tarlada çalıştığı zaman oluşan yorgunluğu “huzurlu bir yorgunluk “diye tanımlıyor. Siz kitabı yazdıktan sonraki halinizi nasıl tanımlarsınız?

Yazarken depresif, bitirince manik. Tersi olsaydı çok üretken bir yazar olurdum herhalde. 😊 

edebiyathaber.net (29 Temmuz 2022)

Yorum yapın