Sevgi nasıl tahakküm aracı olur? | Okan Çil

Temmuz 7, 2022

Sevgi nasıl tahakküm aracı olur? | Okan Çil

Japon edebiyatı ülkemizde günden güne daha popüler hale geliyor. Birçok yayınevi yayın programında Japon edebiyatına yer verirken okur olarak bizler de birbirinden farklı yazarlarla tanışma imkânı buluyoruz.

Bu alanda öne çıkan yayınevlerinin başında da İthaki var. Geçtiğimiz günlerde 12 kitaplık bir seriye ulaşan Japon klasikleri içerisinde Şiro Hamao, Keikiçi Osaka gibi Türkçeye ilk kez çevrilen yazarlar olduğu gibi, Natsume Soseki, Osamu Dazai gibi klasik isimler de mevcut.

Serinin son yayınlanan yazarlarından biri de Cuniçiro Tanizaki. (Bazı yayınevleri yazarın ismini “Jun’ichirō Tanizaki” şeklinde yazar.) 24 Temmuz 1886’da doğan Tanizaki tüccar bile aileye mensuptur. Ekonomik olarak rahat şartlarda büyür. 1894’teki meşhur Tokyo Depremi’nden sonraysa pek çok aile gibi Tanizaki’ler de ekonomik ve psikolojik olarak tepetaklak olurlar. Herkesin elini taşın altına koyduğu bu dönemde Tanizaki de farklı yerlerde yatılı öğretmenlik yaparak geçimini sağlamaya başlar. Ancak şartlar öyle bir noktaya gelir ki, kendi eğitimi için gereken paradan bile yoksun kalır ve Tokyo İmparatorluk Üniversitesi Edebiyat Bölümünü yarıda bırakır.

Ne var ki yazıyla arası her zaman iyidir. 1909’da tek perdelik bir oyun olarak yayınlanan ilk yazısı pek ses getirmez, ama ilerleyen yıllarda ismini öyküleriyle duyurmaya başlar, sonra da sıra romanlara gelir. Varoluşsal buhranların ağır bastığı eserlerinde, kadın-erkek ilişkileri kendine çokça yer bulur. Bilindik çatışmaların yanında cinsel ve psikolojik gerilimleri ustalıklı şekilde işlemesiyle büyük bir okur kitlesine ulaşan Tanizaki Japonya’nın en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilir. Ayrıca Amerikan Edebiyat ve Sanat Akademisi’nin fahri üyelik verdiği (1964) ilk Japon yazar da Tanizaki’dir.

BİR KEDİYİ KISKANMAK

Tanizaki’nin bu seri kapsamında iki kitabı çevrilmiş durumda. Burcu Erol tarafından çevrilen Gölgeye Övgü adlı ilk eserinde Japon kültürü ve modernleşme meselesini inceleyen Tanizaki, Doğu ile Batı’yı farklı yerlerden ele alarak karşılaştırır. İkinci kitabıysa Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın adını taşır. Bunu da Alper Kaan Bilir çevirir.

Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın kısa bir romandır. Adından da anlaşılacağı üzere bir erkek ve iki kadının merkezinde olduğu bir aşk üçgenini konu edinir. Bu üçgenin merkezindeyse Lili adlı bir kedi vardır.

Şozo annesiyle beraber yaşayan, onun sözünden çıkmayan, kendi halinde bir adamdır. Hayata karşı net bir duruşu yoktur. Eleştirilmekten korktuğu için mi, yoksa umursamazlıktan mı bilinmez, hemen her şeyi geçiştirir. Ertelediği sorunlar ise çok geçmeden büyüyerek üzerine devrilir.

Şozo, ilk evliliğini Şinako adlı vefakâr bir kadınla yapar. Mütevazı biridir Şinako, malda mülkte gözü olmadığı gibi, Şozo’nun aksine dişini tırnağına takıp çalışır ve borçların büyük bir kısmını evde örgü örerek öder. Ne var ki bütün bu fedakârlığı günün birinde hiç olur gider. Zira Şozo eşinden çok evde beslediği Lili adlı kediye “âşıktır” ve bu aşk öyle bir noktadadır ki Şinako bir zaman sonra kediyi kıskanmaya başlar. İşler hepten sarpa sarınca da tartışmalar artar ve Şinako bir pul dahi almamacasına evden -tabiri caizse- kovulur.

KEDİ: BİR MODERNLEŞME ÖZNESİ

Kitap Şinako’nun, Şozo’nun yeni eşi Fukuko’ya yazdığı bir mektupla başlar. Şinako, Fukuko’yu kediye karşı uyarır. Şozo’nun kediyi herkesten çok sevmeye devam edeceğini belirtir ve lafı üstü kapalı bir şekilde şuna getirir: Ben bir başıma yaşıyorum. Kediyi bana gönder. Böylece hem benim yalnızlığım diner, hem de sen kıskançlık derdinden kurtulursun.

İki kadın arasına kurulan bu gizli ortaklığa, zamanla Şozo’nun annesi de dahil olur. Ancak kadınlar arasındaki bu anlaşma pek tahmin edilmeyecek sonuçlar doğurunca işler hepten karmaşıklaşır…

Tanizaki bu romanında kadın-erkek ilişkilerine alaycı bir gözle bakar. Karakterler her ne kadar kendi cephelerinde acı çekseler de, kitapta aman aman serzenişler bulunmaz. Özellikle de kadın karakterlerde. Zira romandaki kadınlar son derece güçlü bir biçimde çizilmiştir; gerek evlilik öncesinde gerek evlilik sürecinde ve sonrasında mücadeleyi asla bırakmazlar ve istedikleri almak için her türlü yolu denerler.

Kitaptaki en edilgen karakter Şozo’dur. Hatta Lili bile ondan daha güçlü bir duruşa sahiptir, çünkü Lili sevdiği ve sevmediği şeylerde olduğu gibi, nerede yaşamak istediğini de kendisi belirler; gerekirse kaçar, ama yine de istediğini almaya çalışır.

Hal böyle olunca Lili, diğer karakterlerin aşmak zorunda oldukları bir tepeye dönüşür. Bu tepe arzu-nefret dengesine göre şekillenir ve her karakterin hayatında farklı bir anlama bürünerek var olur. Başka türlü söylemek gerekirse; karakterlerin birbirlerine tahakküm kurma mücadelelerinde sadece bir araçtır Lili. Tabii bu zamanla ortaya çıkar ve üstü kapalı olduğu müddetçe de kendini yeniden üretir.

Ancak atlanmaması gereken önemli bir nokta daha vardır: Lili “alelade” bir Japon kedisi değildir. O “Batı’dan” gelme bir kedidir. Tanizaki bunun altını birkaç yerde çizerek Şozo özelinde modernleşme meselesine gönderme yapar ve Batı hayranlığının Japon kültürüne, aile yapısına ne denli olumsuz yansıyacağına da üstü kapalı olarak değinir. Romanı bu perspektiften değerlendirince iş basit bir aşk çekişmesi olmaktan çok öteye gider.

Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın ilk olarak 1936 yılında Kaizo adlı dergide tefrika şeklinde yayınlanır, kitap halinde basılmasıysa 1937 yılına rastlar. Yayınlandığı yıllarda da çok sevilen roman 1956’da, birçok kitabı beyazperdeye uyarladığı için “edebi filmlerin ustası” lakabıyla anılan Shiro Toyoda tarafından filme çekilir. 1964’teyse Tadatoshi Kada tarafından ikinci kez uyarlanarak televizyon filmi halinde yeniden izleyiciyle buluşur.

Filmleri bulmak zor, ama kitap yeniden Türkçede!

edebiyathaber.net (7 Temmuz 2022)

Yorum yapın