Milyonlarca yıldızın altında! | Mehmet Özçataloğlu

Eylül 18, 2017

Milyonlarca yıldızın altında! | Mehmet Özçataloğlu

Kızlar ve babaları ile aralarında dillere destan bir ilişki vardır. Üzerine kitaplar yazılmış, filmler yapılmıştır. Her ne kadar kitaplardan okunsa, filmlerden izlense de yaşamayan bilemez bunun tam olarak ne demek olduğunu. Haliyle bir yazının içerisinde benim de anlatabilmem olanaklı değil zaten. Ama baba-kız ilişkisi üzerine konuşulurken 2014 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Patrick Modiano’nun “Babam ve Ben” adlı kitabını da anmadan geçemem. Paris’in nostaljik sokaklarında geçen bu hikayeyi okuduğumda çok etkilenmiştim. Catherine, annesi gibi bir dansçı olmak istese de onunla Amerika’da değil, babasıyla Paris’te yaşıyordu. Babasının işyerinde ona gizemli gelen bir şeyler vardı ve o bu gizemin peşindeydi. Babasıyla arasındaki güzel ilişkinin yanı sıra bir ortak nokta da ikisinin de gözlüklü olmasıydı. Dans ederken gözlüklerini çıkarmak zorunda kalan Catherine için bu büyülü dünya keskinliğini kaybediyordu. Fakat keskinliğini kaybetse de babasıyla paylaştığı o anlar onun çocukluğundaki o unutulmaz detayları süslüyordu. Etkileyici bir kitaptı “Babam ve Ben.”

Fakat babalar ve kızları ile başlasak da yazıya, keskin bir dönüşle anneler ve kızlarına gelecek konu.

Annemin Kelimeleri

Sarah Weeks’in yazdığı, Elif Ersavcı’nın dilimize çevirdiği ve Can Çocuk tarafından çocuklarla buluşturulan “Annemin Kelimeleri” son dönem okuduğum dokunaklı kitaplardan. Heidi, annesiyle ve Bernadette ile birlikte yaşıyor. Annesi zihinsel olarak rahatsız. Heidi’ye, annesine bakımı konusunda Bernadette yardımcı oluyor. Fakat Bernadette de rahatsız. Agorafobi adı verilen bir korkuya sahip ve asla dışarı çıkamıyor. Çünkü evden dışarı adım atarsa korkunç bir şey olacağına inanıyor. Bu yüzden Heidi ve Bernadette’in evleri arasında içeriden bir geçiş kapısı var ve Bernadette bu kapıyı kullanıyor karşı daireye geçmek için.

Heidi’nin annesinden başka kimsesi yok. Annesinin zihinsel rahatsızlığından dolayı bir geçmişi de yok. Doğum tarihini bilmiyor, babasının kim olduğunu bilmiyor. Adeta bir sis çökmüş gibi geçmişlerinin üzerine.

“Annemin beyninde bir sorun olduğunu yüzüne bakıp da anlayamazdınız ama ağzını açtığı anda işin rengi değişirdi. Sesi küçük kızlarınki gibi çok tizdi ve sadece yirmi üç kelime biliyordu. Sayıdan eminim çünkü annemin söylediği şeylerin listesini yapıp mutfak dolabımızın içine raptiyeliyorduk. Bunların çoğu iyi, daha ya da sıcak gibi sık kullanılan kelimelerdi ama içlerinden bir tanesi vardı ki onu sadece annem söylerdi: soof.”

Peki, ne demekti soof. Belli ki bir anlamı vardı. Ama Heidi de Bernedette de bu sözcüğün ne anlama geldiğini bilmiyordu. İşte Heidi, annesinin kullandığı ‘soof’ sözcüğünden hareketle onun geçmişinin peşine düşer. Annesinin geçmişini öğrenmek için bir yolculuğa çıkar. Heidi, evden uzakta annesinin geçmişine ait sis perdesini kaldırabildi mi?  Dramatik bir serüveni okuyoruz bu kitapta.

Molly, Pim ve Milyonlarca Yıldız

Anne ve kız ilişkisinden söz ediyorken bir başka kitap da “Molly, Pim ve Milyonlarca Yıldız.” Yine Can Çocuk etiketini taşıyor bu kitap da. Martine Murray yazmış, Tuğçe Özdeniz dilimize kazandırmış. Bu kitapta da annesiyle yaşayan Molly’yi tanıyoruz. Ve tıpkı Annemin Kelimeleri’nde olduğu gibi baba figürü yok.

Molly’nin annesi şafak sökerken koruya gidiyor, şifalı bitkiler toplayıp iksirler hazırlıyor. Yaşadıkları ev düzensiz. Sıradışı, rengârenk. Molly ise bu durumdan çok rahatsız. Onun istediği, en iyi arkadaşı Ellen Palmer’ınki gibi bir hayatının olmasıdır. Örülmüş saçlar, derli toplu bir ev, akşam yemeklerinde evde olan bir anne ve baba. Molly çok haklıdır. Herkes düzgün ve düzenli bir yaşam hayal eder. Fakat şans herkese aynı şekilde gülmez. Hele ki annesi hazırladığı iksirlerden birini yanlışlıkla içip de ağaca dönüşünce… Evet, ağaçtan bir anne. Peki, Molly bunu kime, nasıl anlatabilirdi ki? Gizemli sınıf arkadaşı Pim Wilder’ın yardımıyla annesini kurtarmanın bir yolunu ararken, kendi alışılmadık hayatının mucizesini de keşfeder Molly.

Annemin Kelimeleri’ndeki Heidi’ninki gibi dokunaklı bir hikâyesi olmasa da okunmaya değer bir serüveni var Molly’nin.

Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (18 Eylül 2017)

Yorum yapın