Sansür mü daha kötüdür, oto sansür mü? | Vildan Çetin

Eylül 30, 2023

Sansür mü daha kötüdür, oto sansür mü? | Vildan Çetin

Eserlere ve yaratıcılarına uygulanan her türlü yaptırım ve sansürün ardından bir çıkış yolu bulmak maksadıyla derinliklerini farklı anlamlarda kazmaya ve üretmeye devam eden sanatçı, artık tüm heves ve gücünü yitirdiğinde hayatını adayarak anlamlandırdığı çabaya arkasını dönebilir mi? İfade özgürlüğüne asla izin vermeyen baskıcı ortamlarda üretmek ve yaşamını sürdürmek zorunda kalan sanatçı bir süre sonra bilinçli veya bilinçsizce, kendine ve eserine oto sansür uygular mı? Ve bu, üretimi sıradanlaştırırken bir süre sonra pasifliğe de itebilir mi? Aksine tüm bunlar öfke duygusunun merkezde olduğu bir üretimi tetikleyebilir mi? Her soru, yeni sorulara gebe. Ancak şu net ki, kişisel tarihimizdeki kırgınlıklardan kaynaklanan öfkeye, coğrafyanın sıkışmışlık duygusu yaratan ve patlamaya hazır bombalar üreten öfkesi eklendiğinde, eğer sanatçı bir çıkış alanı bulamıyorsa hayat yaşanılmaz hale gelebiliyor.

60. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Belgesel Film kategorisine önce kabul edilip ardından mahkeme süreci devam ediyor bahanesi ile gösterimden çekilen ve daha sonra tepkiler yüzünden tekrar yarışmaya dahil edilen Nejla Demirci’nin yönettiği Kanun Hükmü adlı belgeselin başına gelenleri düşünürken kendime bu soruları tekrar sormaya başladım.

Hayal Kurma Mucizesine İzin Veren Gizemli Hakikatler Silsilesi

Hayata karşı duyulan derin öfkenin, hayal kurmaya izin veren gizemli bir hakikatler silsilesi ile örtülerek yeniden üretimine izin veren eserleri yaratan sanatçılar genellikle bizlerin yaşadığı coğrafyalardan çıkıyor.

Kanun Hükmü belgeselini, festival kapsamında yer aldığı için sosyal mecralardan ulaşıp izleyemedim. İç İşleri Bakanının iddiasına göre, yönetmen Nejla Demirci’nin KHK ile işten uzaklaştırılan kızkardeşi doktor Yasemin Demirci ile öğretmen Engin Karataş’ın mücadelesini anlatan belgeseli, Fetö propagandası yapıyor. Ancak belgeselin yönetmeni Nejla Demirci ise bu iddiaları net bir dille yalanlıyor.

Kanun Hükmü’nün çetrefilli çekim sürecine kısa bir göz attığımızda, yönetmen ve belgesele emek veren sinema emekçileri dahil çekimde yer alan herkesin, ne denli zor bir yoldan geçtiği görülüyor. Belgesel çekimine 2017 yılında başlayan Nejla Demirci, çekim izni başvurusu yaptığı Bodrum Kaymakamlığından izin alamayıp bir de kolluk kuvvetlerinin müdahalesiyle karşılaşınca Muğla 1. İdare Mahkemesine dava açıyor. Henüz çekime geçilmemişken engellenmeye çalışılan belgesel, ifade özgürlüğü kapsamında AYM kararı ile hayata geçirilse de izleyicisine ulaşmasının önüne çıkan engeller bir başka belgeselin konusu olacak kadar çetrefilli.

Gelelim son duruma: Kanun Hükmü seçkiden çıkarılınca, festivale katılan diğer eserlerin sahipleri birleşerek hareket geçti ve böylece belgesel Altın Portakal’a geri döndü… Bu dünün haberiydi. Bugün, bir baktık ki belgesel tekrar seçkiden çıkarılmış! Evet, tam da yazıyı yayınlanmak üzere gönderecekken… Kendi kendime: Neden izleyicilerin yorumuna izin verilmiyor ve devlet eliyle bir kaos ortamı yaratılıyor sorusunu sorarken! Tam gönderme tuşuna ikinci kez basacağım. Bu kez de festivalin iptal olduğunu öğrendim. Bu sene 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in verdiği bilgiye göre iptal edildi.

Bu yazıyı, yenilikçi sanat için özgür ortamın gerekliliğine tüm kalbiyle inanan, sağ veya sol fark etmeksizin tüm terör örgütlerine ve dini kullanan cemaatlerin devlet yönetimine dahil olmasına karşı çıkan bir sanatçı olarak yazıyorum: Dünyanın her yerinde despotik iktidarlar kendi söylemlerinin aksine yapılan özgür üretimlerin önüne geçmek için bahaneler hep bulur. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğini çekmesinin ardından Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın da festivalden çekildiğini duyurması gibi festivalin sponsorlarının birçoğunun da aynı şekilde desteklerini çektiklerini festival yöneticilerine iletmeleri durumu çok güzel özetliyor.

Maddi bakımdan yıldırmaya yönelik baskılara, terör örgütü destekçisi gibi gösterilen itirazcı festival katılımcılarının üstünde kurulan manevi baskılar da eklendiğinde özgür sanat ortamı adına bir cehenneme dönmüş durumda festival. Devlet, yasal olarak ceza almamış, suçsuzluğu ve dolayısı ile özgürlüğü mahkemece onaylanmış bir esere karşı, tekelindeki tüm yaptırımları uygulayan bir ceza verici olarak hiç çekinmeden öfkesini dile getirdiğinde normalleşen sansür yaptırımları ile baş başa kalan sanatçının elinden ne gelir? Sansüre gerek kalmayacak şekilde istemsizce eserlerine oto sansür uygular mı? Hangisi daha kötü diye sormadan edemiyorum.

Öfke ve Hayal Kırıklığı ile Baş Etmek

Bu çeşit ikilemlere düşme riskine rağmen ne mutlu ki; çağımıza ve yaşadığımız coğrafyanın tüketiciliğine duyulan derin ve çıkışsız öfke, sanatçının üretme duygusunu tetikleyen en büyük itici güçlerden biri hâlâ. Öfke ve hayal kırıklığı ile baş edemeyen bir sanatçının, sanatını icradan uzaklaşma lüksü de yok buralarda. Üretme ve hak edilen sonuçları alamama yorgunluğu değil çünkü sorun. Sorun: Tamamlayıcı veya suni zevklerin varoluştan kaynaklanan acıları iyileştirmeyecek olduğunu bilmek. Biz sanatçılar da öfkemizi eserlerimizle dışa vurmaya ve özgürlük-eşitlik-adaletten yana duruşumuzu kararlılıkla sürdürmeliyiz.

Cânım Leyla Erbil, 2013 tarihinde yapılan bir röportajda “Öfke, yazarı uçuran bilinç kanatları işlevini görebilir. İçinde bulunduğumuz iğrenç yalanlarla kuşatılmış bu toplumun ve bu dünyanın yaşanabilirliğini kim iddia edebilir; bildiğimiz kesimler dışında. Bizim özlemimiz özgürlük, eşitlik, adaletten yanadır; eğitimsiz, yoksul halkı dinsel söylemlerle teslim alanlardan yana değil. Öfke bu koşullarda ortaya çıkabilir de çıkamayabilir de.”***** sözleri ile hepimizin duygularına ta o zamanlardan ne güzel tercüman olmuş değil mi? Aradan geçen 10 senede merkezde değişen bir şey yoksa da ‘direne direne kazanacağımıza’ inancımız sürüyor.

**** Alıntı: Yalçın Armağan ve Erkan Irmak’ın Leyla Erbil ile gerçekleştirdikleri röportajdan.

                                                                                                     Anısına hayranlık ve saygıyla…

edebiyathaber.net (30 Eylül 2023)

Yorum yapın