Resul: Hayatta kalmanın oyunu | Takyedin Çiftsüren

Mart 1, 2018

Resul: Hayatta kalmanın oyunu | Takyedin Çiftsüren

“Yalnız yaşayan insanların kendi içlerinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.”

Oğuz Atay, “Korkuyu Beklerken”

2000 yapımı Yeni Hayat filminin kahramanı, ıssız bir adaya düştüğünde orada yaşamak zorunda kalır. Bu süre içinde bulunduğu yalnızlığı atlatmanın yollarını arar ve bulur. Zihni, onu içinde bulunduğu sıkışmışlıktan kurtarmak için olmasa da orada yaşamasını olanaklı hale getirmek için oyunlar oynar. Bu oyun ona yeni bir hareket alanı sağlar. Ona kim olduğunu ve yaşadıkları karşısında güçlü olmasa da direnmesini için gerekli olan birçok şeyi fısıldar.  Küçük Prens hakkında yazdığım yazıda da Küçük Prens’in aslında anlatıcının bir çölde sıkışmanın zorluğunu hafifletmek istemesinin sonucu ortaya çıkan bir halüsinasyon olarak gördüğümü yazdıydım. Anlatıcının düştüğü ıssız çölde kendini yalnız hissetmesinin sonucu olarak yeni bir oyun olarak gördüğümü de.

Bu, zihnin karşı karşıya kaldığı zorlu durumlarla baş etmek için geçtiği bir savunma. Farklı bir direniştir bu. Bu olmazsa zihin korkunç acıları çekmeye devam edecek ve en sonunda kendini yok edecektir. Yok etmek de aslında bir savunma, ama o ancak bu yenilgiden sonra gelecektir. Hüseyin Kıran‘ın Resulu da farklı nedenlerle böyle bir oyuna girişir. Resul bir oyuna girmek zorunda aksi durumda acıları daha derin ve daha yoğun yaşayacaktır. Resul, her ne kadar, “Gövdeden kurtulmak mümkün, bilinçten kurtulmak değil.” dese de oynama devam eder. Yine, “Unutması gerektiğini bildiği bir şeyi nasıl unutur insan?” diyerek, yapmak istediği şeyin pek de kolay olmayacağını hissettirir.

Metin bize net bir şey söylemese de biz, Resul’un 12 Eylül’de gözaltına alınıp işkence edilen binlerce kişiden biri olduğunu düşünürüz. Gözaltında tutulduğu yer Daire’dir. Daire’nin başında işkencecilerin başı “efendi” bulunur. İşkencehanenin nemli bir bodrum katı olduğunu, “ekşi bulut huysuzlandırmıştı beni” demesinden anlıyoruz. Yaşadığı diğer acıları da ancak bu şekilde verilen cümlelerin gizli anlamına yoğunlaşarak ne olduğunu tam olarak öğreniyoruz. İşte Resul’un kurtulmak istediği hikâye bu. Kurtulmak istediği acılar burada yaşadıkları. O yaşadığı acıları kabul etmek, yaşadığı acıları bilmek istemez. Bilirse çürür. Tüm bunlardan kurtulmanın yolunu köpek gibi yaşamakta bulur. Ancak bu şekilde korkunç acılardan kurtulabileceğini düşünür. Bu şekilde köpekleşir ve oynar. Bunu bir süre başardığını da şu sözünden anlarız: “Şu köpek olma oyununu oynarken, kısa süre bile olsa, gördün, biliyorsun, mutluydun. Sana öğreteceğim; hayatta kalmak için bir oyun bahçesine gereksinim vardır.”

Resul’un çektiği korkunç acılar, ilk başta kelimelerini parçalar, sonra cümlelerini, paragraflarını. Bunlar da yetmeyince Resul’u, en sonunda da anlatıcıları. Birinci ağız ve üçüncü ağız anlatının cümleleri sona doğru iç içe geçer. Acı her şeyi parçalayacak kadar güçlüdür. Öyle ki Resul öleyazdığında bile ona şunu söyletecektir: “Ölmek demek, kurtulmak demek ve dünyanın dışına çıkmak demek değildir.”

Peki Resul’un bu kadar acı çekmesine neden suçu nedir?  Bir suçu yoktur aslında Resul’un. Zaten kendisi de, “Bildiğimiz bir suçumuz yoksa gerçekte suçlu da değiliz.” der. Ama başkaları için suçlu olup olmamamızın bir anlamı yoktur. Önemli olan bu suçlanırken yaşadığımız binlerce acıdan kurtulmanı bir yolunu keşfetmektir ve Resul’un bulduğu yol tam olarak kaçmanın yoludur.

Takyedin Çiftsüren – edebiyathaber.net (1 Mart 2018)

Yorum yapın