Öykü: Yunusların uykusu | Ayşe Gümüş Çoban

Ocak 11, 2024

Öykü: Yunusların uykusu | Ayşe Gümüş Çoban

Servis şoförü, gideceği güzergâhın ilk durağında bekliyordu. Tan yeri alacalı perdesini yeni güne açarken, sabah serinliği otobüsün yarı açık camından şoförün yüzünü yalıyordu. Bu esinti, tatlı bir uyku kıvamına gelerek tüm vücudunu sarıyordu. Kafasını direksiyona dayadı, gözlerini kapadı. Nasıl olsa servise ilk binecek olan garson kız iki dakikaya gelir, hadi Yunus Abi, gitmiyor muyuz, diye onu dürterek uyandırır, yola düşerlerdi. Aynen düşündüğü gibi oldu. İki kuruş fazla kazanayım diye bir gün önce mesai sonrası ekstraya kalmış garson kız, saç baş dağınık, yarı uykulu yetişti servise. Üstünde beyaz gömlek, siyah pantolon, boynunda allı morlu fular var. Belki de gece üniforması ile uyuyakaldı kızcağız!

Şehrin merkezinden toplamaya başladığı otel çalışanlarını, yaklaşık bir buçuk saat süren turistik ilçeye taşıma görevi, başvuru yapan onlarca kişi arasından Yunus’a verilmişti. Askerliğini yapmış, otobüs kullanma yetkinliğinde ehliyeti olan, esnek çalışma saatlerine uyum sağlayabilecek, otel lojmanında ikamet edecek, gerektiğinde sadece personel servisi değil; hava limanı otel arasında turistlerin transferini sağlayacak, bekâr bir şoför aradıklarından, işe girmesi kolay oldu! Başlangıçta asgarî ücret alacak, ilerleyen zamanlarda maaşı artacaktı. Öyle söylemişti genel müdür.

Sabah erkenden kalkar, belirlenen güzergâhtan yavaş yavaş işçileri toplamaya başlardı. Patron ve genel müdür memorandum çıkarmış, hareket saatinde durakta olmayanları, kesinlikle beklememesini yayımlamıştı. Fakat Yunus kıyamıyordu kimseye! Karşıdan koşarak gelen kişiyi göz göre göre nasıl bırakıp gitsin! Turizm bölgesine giden dolmuş ücretleri, dövize endekslenmiş! İki kere servisi kaçıranın günlük yevmiyesi anca yeter! Bunu bilen otel personeli, olağan dışı bir durum olmadığı sürece kaçırmazdı servisi. Hangi departman çalışanı olursa olsun, aralarındaki maaş farkı yok denecek kadar az olduğundan kimse kimseyi yadırgamaz, ezmez, ele vermezdi.

Servisin güzergâhının başlangıç saati 06:15. İlk binen garson kız. İkinci binen, üç kilometre uzaklıktaki durakta bekleyen terzi Ahmet! Sonra üç bahçıvan, beş kat görevlisi, teknikten birkaç usta, aşçılar, çamaşırcılar, ütücüler, garsonlar, resepsiyonistler, muhasebe elemanları… Hepsinin hedefi otele gidip, saat yedi kırk beşe kadar kahvaltılarını yapıp sekizde görevlerinin başında olmak! Otel servisindeki tek ortak noktaları da hepsinin daha koltuğa oturur oturmaz uyku moduna geçmesi!

Herkesin gözü kapalı; sanki cenaze arabası! Birisinin kafası cama dayanmış, diğeri başını yanındaki arkadaşına yaslamış! Horlayan, tıslayan, yellenen…

Otel müşterilerinin “ne güzel hem çalışıp hem tatil yapıyorsunuz” diyerek özendiği çalışanların hayatı maalesef dışardan göründüğü gibi değildi. Her gün sabahın erken saatlerinde yollara düşen personel, turizm yolunda ilerlerken, doğan güneşin henüz sakince nazlanan denize düşen kırmızılığının romantizmini önemsemiyorlar, zıplayan yunus balıklarına heyecanlanmıyorlar, yol boyu uzayıp giden kızılçam ormanlarının kekik kokulu havasını doya doya içlerine çekemiyorlardı. Onlar, işe giderken, bir buçuk saatlik zamanı uyuyarak geçiriyorlardı. Yoğun iş temposuna ayak uydurmuşlardı artık. Turizmde işçi olmak belki de en zoruydu. Dış görünüşleri güzel,  bakımlı, saçı başı düzgün, kıyafetleri temiz, ütülü olmak zorundaydı. Ter kokmayacak, pırıl pırıl gülümseyeceklerdi müşterinin karşısında. Antalya’nın nemli, sıcak havasında ne mümkün! Şımarık Rus, disiplinli Alman, sinirli İngiliz, görgüsüz Arap müşterilere hizmet vermek kolay iş değil! Uzayan mesai saatleri, müşteriden artan yemekler, sezonluk sözleşmeye yazılmış fakat fırsat verilmemiş çay, sigara saatleri, asgari ücret çalışanları bezdirse de üç kuruş bahşiş için sahte gülümsemelere mecburlar. Hepsinin derdi ekmeği!

Turistik ilçenin yolu çift yönlü ve dönemeçliydi. Yolun sol tarafı uçurumun dibinden uzanan çarşaf gibi mavi deniz, sağ tarafı yeşilin her tonuna bürünmüş kızılçam ormanı ve kayaların üstünde öbek öbek yer edinmiş makilerdi. Akdeniz’in en güzel turizm yolunda, alıştığı manzarayla yola devam eden Yunus’un gözleri kan çanağıydı. Bu manzaraya dalıp, hayata pozitif enerji gönderecek halde değildi. Tek derdi azıcık uyku! Kolay değil! Akşam 16:00-24:00 vardiyası çalışanlarını otelden alıp şehir merkezine inmiş, kadın personeli tek tek evlerine bırakmıştı. Lojmana dönüp güzel bir uyku çekmeyi hayal ederken müdürü aramış, havalimanından bir müşteriyi alıp otele gelmesini söylemişti. Uçak gece iki buçukta alana inecekti. Elinde tuttuğu, müşterinin adı yazan pankartla iki saat dış hatlarda beklemişti. Sersem sepelek müşteriyi almış, kazasız belasız otele bırakmıştı. Lojmana gelip yatması saat dördü bulunca, iki saat uykuyla sabah servisini yapmak için yine düşmüştü yollara. Daha gece vardiyasından çıkanları da geri getirmesi gerekiyordu.  

Dikiz aynasından uyuyan personele baktı. Arka koltukta oturan aşçı yamağı oğlanın kafası bir öne bir yana düşüp duruyor, yarım açık ağzından salya akıyordu. Gülümsedi. “Zavallı çocuğun mahalle arasında top sektireceği zamanlar” Garson kız kafasını cama dayamış, gözleri kapalı, arada bir tıslıyordu. “Ulan hepsi Yunus olmuş uyuyor, bir ben varım uyanık!” diye düşünürken içi geçiyor.

Güneş, denizin üstündeki turuncu çarşafları toplayıp, iyot kokulu mavi nevresimleri açıveriyor. Sabah yeli de ılık ılık volta atmaya başlıyor havada. Yunuslar neşeli, yeni uyanmış, oynaşıyorlar. Otel servisindeki personel yunusların tam tersi, uykudalar. Bir tek şoför Yunus uyanık! Uyanık olmak zorunda! Hele varsa otele, bıraksa işçileri, içse çayını, gitse lojmana, yatsa, uyusa, dinlense. Ama yok, daha gece vardiyası merkeze götürülecek! Onların uykuya ihtiyacı var! Ama Yunus’un ihtiyacı yok, iki saatlik uyku yeter ona!

Ilık hava yüzünü yaladıkça,  kirpikleri kırpışıyor, ağırlaşan göz kapakları perde gibi düşüyor Yunus’un yüzüne. İçi geçiyor. Sol tarafa doğru dönüyor direksiyon. Arkadan ince bir ses “Yunus Abi dikkatli ol” diyor. Direksiyonu toparlıyor,  sağa kırıyor. Tekrar dalıyor. Gözleri kapanıyor. Yunus uyuyor. Otobüs, deniz manzaralı uçurumdan aşağıya yuvarlanıyor. Mavi derinliklerde kayboluyor. Servisin içindeki bütün personel yunus oluyor, o günden sonra hiç uyanamıyor.

edebiyathaber.net (11 Ocak 2024)

Yorum yapın