
“Batıl inançlara bulaşmadan oyun masasına dokunmak gerçekten mümkün değil mi?”
Fyodor Dostoyevski
Bir şey ters gitmeye görsündü, bir başladı mı terslik gerisi çorap söküğü gibi geliyordu. Önce “Sende şeytan tüyü var” diyen nişanlısı, nişanı bozdu. Kıldan tüyden nem kapma huylu babasına kötü hastalık teşhisi kondu. Bu sabah da girdiği uzmanlık mülakatını kaybettiğinin haberi beter gidişe adeta tüy dikti.
Canı sıkıldığında her zaman yaptığı işi yaptı. Yakındaki patates tarlasının dibinde erik ağacının gölgesine başının altında kuş tüyü yastık varmışçasına sırt üstü uzandı.
Ağustos ayının bu son haftasında, mürdümler salkım salkımdı. İki mürdüm salkımı arasından, ağacı kaplayan masmavi gökyüzüne taht kurmuş beyaz bulutlara baktı. Onlardan ağaca iki nokta yaklaşıyordu. Az sonra ağacın tepesinde biri beyaz, diğeri siyah iki güvercinin dalaştığını gördü. Oynaşmak mı, dövüşmek mi olduğu belirsiz bu dalaştan ayaklarının dibine bir tüy süzülüyordu. Kapattı gözlerini siyahsa kötü, beyazsa iyi diye düşündü. Korkarak doğruldu, kuşkuyla aldı tüyü düştüğü yerden. Gözleri parladı birden. Batıl inanç tüy gibi okşadı ruhunu. Yerden aldığı beyaz tüyü ceketinin cebine usulca ve saygıyla yerleştirdi. Ayağa kalkarken tüyleri diken diken olmuştu, gözleri parlıyordu. Eve doğru hızla koşarken tüy gibi hafiflemişti. Büyük bir şans onu bekliyordu. Şansı dönecekti… Bundan çok emindi…
Beyaz tüy cebindeydi…



















