Öykü: Oyunbozan | İlay Bilgili

Haziran 14, 2018

Öykü: Oyunbozan | İlay Bilgili

“ Bu çatı katı,” diye mırıldanıyor kız. Yanında uyuyan Mehmet’e bakıyor. Tavandaki kuş bokları ile dolu pencereden alacalı bir ışık yansıyor üzerlerine. Alt kattan süzülen ağır yağ kokusu sigara dumanına karışmış, çatı katına dolmuş. Kız doğruluyor, dalgalı saçları omuzlarına düşüyor. Sağ omzunu kendine çekerek kokluyor saçlarını, “Saat kaç acaba,” diyor kendi kendine. Bakmak için telefonunu arıyor, ne Mehmet’inki ne de kendininki var. Kolundaki saat beş yıldır aynı vakti gösteriyor. Altı yirmi. Uykusundan bir telefonla, dehşetle, içine doğmuşçasına fırladığı o sabahı. Alt kattan İsmet’in tıkırtıları duyuluyor. Geç olamaz, on bir, belki on iki. İsmet erken kalkmaz. Sararmış şiltenin üzerinde gözleri baygın uyuyan Mehmet’in dar omuzlarına bakıyor kız, gülümsemiyor. Seviyor muyum bu adamı sahi, annem sevmezdi. Doğruluyor yataktan, İsmet’in bu odaya terk ettiği eski eşyalarda gözlerini gezdiriyor, tozlu kitap yığınının üzerindeki sutyenini alıp tozunu silkiyor eliyle. Giyiyor. Saçlarını bileğindeki tokayla gelişigüzel topluyor. Bu odadaki zamansızlığa alışkın bir nefes çekiyor, tepesinden süzülen ışıktan saati anlamaya çalışıyor. Öğlen belki de. Ya da sabahın çok erken bir saati. İsmet hiç uyumamış olabilir. Tozdan simsiyah olmuş tabanlarına bakıyor. Eski bir tişört bulup iyice silsem şu evi. Mis gibi olsa. Bir de çay koysam sonra. İkisini de göndersem evden. Şu şilteye de kar beyaz bir çarşaf sersem. Annemin bir tanecik kızına layık.

“Mehmet,” diye sesleniyor kız. Ses yok. Topukları havada yürüyor, köşede, yerde duran içi dolu kül tablasının yanındaki sigara paketinden bir sigara alıyor, yakıyor. Paketi kolunun altına sıkıştırıyor. Yağ, sigara ve İsmet’in parfümü sinmiş siyah tişörte doğru yürüyor, kokluyor tişörtü. Kendi kıyafetlerini alt kattaki banyo kapısının arkasına astığı geliyor aklına. Hiç kalmak  istemiyordum. Yine. Sigaranın külünü yere silkiyor, bir kez daha kökleyip söndürüyor sigarayı. Uzunca bir nefes veriyor, tişörtü geçiriyor üzerine. Büyük tişört şortunu gizliyor, uzun bacakları parlak. Aşağı inmek istiyor. İsmet’in yanına. Oyununuzda ben de varım. Her şeyin farkındayım. Bir kez daha sesleniyor, “Mehmet.” Kıpırtı bile yok. Denemiş olmanın ve bu derin uykunun verdiği güvenle aralıyor kapıyı, yukarıdan eğilip her zamanki koltuğunda, sigarayı ortalamış parmaklarıyla ne zamandır kitabının sonu üzerinde çalışan İsmet’in boynuna bakıyor. Merdivene sessizce çöküyor. Sarı saçları yastıkta dağınık duran Mehmet’e ve İsmet’in boynuna bakıp bir süre oturuyor. Bu korku. Mehmet’ten mi? Annemden mi kalma? Kolundaki saate bakıyor. Altı yirmi. Saati diğer eliyle istemsizce yukarı aşağı itiyor. Aniden  İsmet’e canlı ama yüksek olmayan bir sesle “Saat kaç,” diye soruyor. İsmet, güzel boynuyla dönüyor. Ne vakittir bu bakışa çalıştığı, işlerin istediği gibi gitmemesindeki şaşkınlıktan belli oluyor.

“Tişört yakışmış.”

Gururlu, tanıdık bir dudak çizgisi ile gülümsüyor kız. Mehmet’in uyuduğuna emin olmak için bir saniye dinliyor.

“Biliyorum,” diyor sonra. “Saat kaç?” Bu oyun ikinizin değil, ben de varım.

“Yarım,” diyor İsmet. Bir sigara yakıyor, tam ortasından tutuyor sigarayı. Kız, İsmet’e doğru yürüyor. Gözlerini ekranda gezdiriyor, eğilip okumaya çalışıyor. İsmet’e yaklaştırıyor bedenini.

“Nasıl gidiyor, bitirebildin mi?”

İsmet, dik. Sigarayı ağzına götürüşünde bir kararlılık var. Sekmiyor nefesi. Kız en çok bunu seviyor. Oyunun farkında olduğumu bilsen, Mehmet’i bile satarsın. Geri çekiyor kız kendini, sigaraya uzanıyor.

“Nihayet bitirdim sayılır,” diyor İsmet.

“Neyi?” diyor kız. Sesinde boklu camdan yansıyan ışığın alacası var.

“Kitabın sonunu işte.”

Kız, İsmet’in karşısındaki yeşil kadife koltuğa oturmuş. Mehmet uyandığında oluşacak gerginliği ve bu sözüm ona on beş yıllık iki arkadaşın bu gerginliği fark ettirmeden edecekleri sohbeti düşünüyor. İsmet, kızın bacaklarına bakıyor. Kız, İsmet rahatça baksın diye masanın üzerinden bir dergi alıp karıştırmaya başlıyor. Bu ağır koku. Sigara, toz. Bir kova su alıp tertemiz etsem buraları. Ayak bağı olmasalar bir saatlik işim var.

“Aç mısın,” diye soruyor İsmet. Bir parça sevgi için şefkat dağıtan her insan kadar ilgili. Omuz silkiyor kız. İsmet, kahvesine uzanıp bilgisayara bakıyor yine. Odada bir oyun sonrası sessizliği var. Güneş batayazmış da tüm çocukları anneleri çağırmış sanki. Cıvıldayan sokak birden boşalmış gibi ani ve acıtan bir sessizlik. Bordo kuş desenleriyle dolu krem rengi perdeye bakıyor. Annemde de mi vardı bundan? Aynısı olmasa da çok benziyordu. Perdenin önündeki çekyata bakıyor kız, sonra saatine. Altı yirmi. Bir garip utanç hissediyor, bacaklarını önünde birleştirip iki elini bacaklarının arasına saklıyor sonra. Ne işin var yine burada? Olur olmadık yerde gözlerini dikiyorsun gözlerimin içine! Bir hınç kaplıyor içini, ellerini bacaklarından çekip ayağa kalkıyor, İsmet’e bedenini değirerek eğiliyor ekrana yine. Sıcaklığını, kokusunu hissetsin istiyor. Bu oyun annemle oynadıklarımın yanında hiçbir şey.

“Okuyabilir miyim sonunu?”

Hayır, diyecek. Hiç merak etmiyorum sonunu. Cevabı beklemeden, İsmet’in kahvesine uzanıyor kız. İzin almadan kahveden içiyor. Kulağı yukarıda, gözleri çekyatta, nefesi kahvede, arsız.

“Bahar,” diye sesleniyor Mehmet yukarıdan. İsmet, uçsuz bucaksız çayırları izliyormuşçasına kısıyor gözlerini. Kız, İsmet’in üçü bir aradayken takındığı bu ifadeyi, bu bıkkın ama güçlü ifadeyi çok seviyor.

“Aşağıdayım sevgilim, banyoya giriyorum.”

İsmet’le göz göze gelmiyor kız. Çekyat boş. Banyoya, Mehmet inmeden tişörtü çıkarmaya gidiyor. Üst kattan hızlı adımlarla iniyor Mehmet.

“Uyumadın mı yoksa,” diye soruyor İsmet’e. Kız banyodan dönüyor, İsmet’e bakarak Mehmet’i dudaklarından öpüyor. İsmet, “Roman nihayet bitti, dostum,” diyor. Mehmet, doğrulup İsmet’in omzuna dokunuyor, bir şey söylemiyor. Bu kirli evi temizlemeliyim. Yalnız olsam bir saatlik iş var. Kız birden doğruluyor. Yerdeki şişelerin yanında duran telefonunu hızlıca çantasına atıyor. Mehmet’e sarılıyor, parmaklarıyla adamın saçlarını düzeltiyor.

“Melis rahatsızlanmış, az önce mesaj atmış, aniden gitmem gerekti sevgilim.”

“E, kahvaltı? Bir şeyler yedin mi?”

“Önemli değil, yoldan alırım bir şeyler. Akşama ararım seni,” deyip İsmet’in yanına gidiyor kız. Yanaklarından öpüp, “Görüşürüz,” diyor.

“İki arkadaşı biraz yalnız bırakayım.”

İlay Bilgili kimdir:

1981 Elazığ doğumlu. Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünde öğrenim gördü. Öğretmen olarak görev yapıyor. “Artis” isimli öyküsü 2017 Altkitap Öykü Seçkisi’ne; “Mimesis” isimli öyküsü 2018 Altkitap Öykü Seçkisi’ne girmeye hak kazandı. Öyküleri Oggito Öykü ve Notos Dergi’de yayımlandı. Yazdım Sihir Oldu isimli bir kitabı bulunmaktadır.

edebiyathaber.net (14 Haziran 2018)

Yorum yapın