Roberto Bolaño’nun edebi rüyaları

Mayıs 14, 2013

Roberto Bolaño’nun edebi rüyaları

Roberto Bolaño’nun 2000 yılında yayınlanan Tres isimli şiir kitabına aldığı ve “Un paseo por la literatura” adını verdiği edebi rüyalarından bir seçkiyi newalaqasaba çevirisi ile okuyabilirsiniz: 

Edebi Alemde Bir Gezinti

1. Rüyamda Georges Perec üç yaşındaydı ve bizim eve geliyordu. Onu kucaklıyordum, öpüyordum, ona ‘çok değerli bir çocuk’ olduğunu söylüyordum.

8. Rüyamda New York’ta sahilde parkta yürüyordum ve uzaklardan Manuel Puig’in silüetini görüyordum. Üzerinde gök mavi bir gömlek ve ince kanvas kumaştan, duruma göre, açık mavi ya da koyu mavi bir pantolon vardı.

9. Rüyamda Macedonio Fernández NewYork göklerinde bir bulut olarak beliriyordu: Burnu ve kulakları yoktu bulutun, bir tek gözleri ve ağzı vardı.

10. Rüyamda Afrika’da bir yolda yürüyordum ama yol birdenbire Meksika’daki bir yol oluyordu.İleride kıyıda Efraín Huerta, büyükçe bir kayanın üzerine oturmuş, Distrito Federal’in çulsuz şairleriyle barbut oynuyordu.

11. Rüyamda, Afrika’nın unutulmuş bir mezarlığında artık yüzünü bile hatırlamadığım bir arkadaşımın mezarıyla karşılaşıyordum.

12. Rüyamda bir akşam evimin kapısı çalınıyordu. Dışarıda kar yağıyordu. Benimse ne sobam ne de param vardı. Elektriğimi de kesmeye geldiler diye düşünüyordum. Sonra kapıyı açınca, karşımda kimi göreyim? Kapıda elinde bir şişe şarap, bir paket yiyecek ve Meçhul Üniversiteiçin bir çekle Enrique Lihn duruyordu.

17. Rüyamda ihtiyar ve hasta bir hafiyeydim, uzun zamandır kayıp olan insanların izini sürüyordum. Bazen tesadüfen aynaya baktığımda aynada Roberto Bolaño’yu tanıyordum.

22. Rüyamda bir Afrika köyünde Gabriela Mistral’le karşılaşıyordum. Biraz zayıflamıştı ve toprak zemine oturup kafasını dizlerinin arasına yatırarak uyumayı huy edinmişti. Sivrisinekler bile onu tanıyor gibiydiler.

26. Rüyamda 15 yaşımdaydım ve vedalaşmak için Nicanor Parra’nın evine gidiyordum. İçeride ayaktaydı, kara bir duvara yaslanmıştı. Nereye gidiyorsun Bolaño?, diyordu. Uzağa, Güney Yarıküre’nin uzaklarına, diye yanıtlıyordum.

27. Rüyamda 15 yaşındaydım ve gerçekten de Güney Yarıküre’den gidiyordum. Sırt çantama sahip olduğum tek kitabı (Vallejo’nun Trilce’si) koyar koymaz, çantam yanmaya başlıyordu. Saat akşamın yedisiydi ve ben artık yanıklar içindeki çantamı pencereden fırlatıyordum.

29. Rüyamda bir taşa Vergilius’u çeviriyordum. Ben bir bazalt taş levhanın üzerinde çırılçıplaktım ve güneş, savaş uçağı pilotlarının dediği gibi, tehlikeli bir biçimde saat 5’lerde salınıyordu.

30. Rüyamda Afrika’da bir evin avlusunda can çekişiyordum ve Paulin Joachim isimli bir şair benimle Fransızca konuşuyordu (ben yalnızca “teselli”, “zaman”, “gelecek yıllarda” gibi kısımları anlıyordum), bu arada yanımızdaki bir ağacın dalında idam edilmiş bir maymun salınıp duruyordu.

31. Rüyamda dünyanın sonu geliyordu. Ve bu sonu seyreden tek insanoğlu Franz Kafka’ydı. Gökyüzünde Titanlar ölümüne kavgaya tutuşmuştu ve Kafka, New York’ta Central Park’ın dökme demirden banklarından birine oturmuş dünyanın yanışını seyrediyordu.

34. Rüyamda çok yaşlı bir Latin Amerikalı hafiyeydim. New York’ta yaşıyordum ve Mark Twainyüzü olmayan birinin hayatını kurtarmam için beni tutuyordu. Bu iş hiç de kolay olmayacak, Bay Twain, diyordum ona.

35. Rüyamda Alice Sheldon’a aşıktım. O beni sevmiyordu ama. Bu yüzden üç kıtada kendimi öldürmeye kalkışıyordum. Yıllar geçiyordu. Sonunda artık ben iyice yaşlandığımda, bir gün New York’ta, sahildeki yürüyüş kolunun öbür ucunda görünüyordu ve uzaktan bana (havaalanlarında pilotların inmesi için yapılanlar gibi) işaretler aracılığıyla beni hep sevdiğini söylüyordu.

36. Rüyamda devasa bir bazalt taşı levhanın üzerinde Anais Nin’le 69 yapıyorduk.

41. Rüyamda bir düş görüyordum ve düşler tünelinde Roque Dalton’un düşüyle karşılaşıyordum: Başkalarının boktan şüpheleri yüzünden ölen cesur insanların düşüydü.

42. Rüyamda on sekiz yaşındaydım ve o zamanki, yine on sekiz yaşında olan, en iyi arkadaşımWalt Whitman’la sevişiyordu. Bunu bir koltukta yapıyorlardı, Civitavecchia’da yağmurlu bir gün batımını izleyerek.

44. Rüyamda balta darbeleriyle Marquis de Sade’ı çeviriyordum. Delirmiştim, bir ormanda yaşıyordum.

45. Rüyamda Pascal Civitavecchia’da bir barda gayet sarih bir dille korkudan bahsediyordu: “Mucizeler insanları dönüştürmezler” diyordu “mahkûm ederler”.

47. Rüyamda Baudelaire bir cinayetin işlendiği bir odada bir gölgeyle sevişiyordu. Ama Baudelaire bunu hiç önemsemiyordu. Hep böyle olur, diyordu.

57. Rüyamda Georges Perec üç yaşındaydı ve durmadan ağlıyordu. Onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Kucağımda gezdiriyordum; şekerlemeler, boyama kitapları alıyordum. Sonra New York’ta sahildeki parka iniyorduk, o kaydırakta kayarken ben kendi kendime şöyle diyordum: Evet, hiçbir işe yaramıyorum ama en azından sana mukayyet olacağım, kimse sana zarar veremeyecek, kimse seni öldürmeye yeltenemeyecek. Sonra yağmur başlıyordu ve sakin sakin eve dönüyorduk. İyi de, evimiz neredeydi?

Roberto Bolaño’dan öykücülere tavsiyeler>>>

newalaqasaba (14 Mayıs 2013)

Yorum yapın