
Sosyal medya Instagram’da Mersin merkezli Küçürek Öykü dergisi bir dalgalanma başlattı kendi çapında. Bana öyle geldi en azından. Doğrudan küçürek öykü üzerine yoğunlaşacağını sandım bu hareketin. Paylaşımlar bu yöndeydi. Öykü metinleri için duyurular filan derken “Öykünün güçlü sesi olmaya çalışan “Küçürek Öykü”, ilk sayısıyla okura merhaba dedi. İlk sayının girişinde “Sadece 101 adetle sınırlı özel baskı, Ferit Edgü’nün ‘Yazmak Eylemi’ne’ selam gönderiyor.” bilgisine de yer verilmiş.
Küçürek öykü denince aklan ilk gelen isim, kuşkusuz Ferit Edgü’dür. Birkaç kitabında küçürek öykülerine yer vermiştir. Ferit Edgü, bir yerde “artık atılacak bir şey kalmamışsa küçürek öykü ordadır” gibi bir tanımlama getirir küçürek öykü için. Rodin’in “Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor.” yaklaşımı da küçürek öykü ile tam olarak örtüşen bir yaklaşımdır. Yine Ferit Edgü, bu tür öyküleri “yalnızca bir ânın saptaması olan öykücükler” olarak tanımlar. Sözün kısası küçürek öykü hayatın kısacık bir anına ışık tutan, artık atılacak tek bir sözcüğü bile kalmamış, kısacık, küçücük metinlerdir.
Küçürek Öykü’nün 1. sayısıyla okura merhaba dediği bugünlerde okuma gündemimde yer alan ve sırasını bekleyen Ali Teoman’ın Öykü Uçları adlı eserini okudum. Çok çok kısa öyküler alt başlığı ile okura sunulan bu kitapta yazar, 45 metne yer vermiş.
Küçürek öykünün en yakın olduğu yazınsal tür, şiirdir. Ali Teoman’ın metinlerini de yer yer şiir tadı alarak okudum. Şunu da hemen belirteyim: Ali Teoman’ın bu kitapta yer alan metinleri, Ferit Edgü’nün küçürek öyküye bakışını esas alındığında küçürek öykü olmadığını söylememiz pek de yanlış sayılmaz. Peki nedir o zaman bu metinler? Kitabın kapağında da yazdığı gibi “çok çok kısa öyküler”dir. Daha da doğrusu bir öykünün girişidir, başlangıcıdır. Kitabından adını da işin içine katarsak olay daha netleşiyor: öykülerin uçlarıdır. Öykü başlangıçlarıdır.
Öykülerin bir kahramanı var ama hiçbirinin adı yoktur, hep üçüncü tekil şahıs bir kişidir öyküsü anlatılan. Yazar, öyküye sıkı, kısa ve yoğun bir giriş yapar, sonrasını okura bırakır. Kimi zaman doğrudan bir olayı anlatmaya başlar, öykülemeye başvurur, kimi zaman ise çevre / kişi üzerinde durur, betimlemeden yararlanır ama hep, metinleri bir öykünün giriş bölümünde bırakır. Küçürek ve çok çok kısa öykünün temel özelliğidir bu: Okura her şey söylenmez, mesajı / konuyu verebilecek en az sözcükler kalır ortada. Okur, zihninde okuduğu bu küçücük metinden bir şeyler çıkarır, olayın devamını zihninde yaşar. Bu anlamda küçürek öykünün en başarılı yazarı Ferit Edgü’dür. Müzaffer Kale’nin Güneş Sepeti adlı kitabında da küçürek öykünün başarılı örnekleri vardır.
Ali Teoman’ın kitabında “aylasıyla, erinç, ılgar, yankıyor, ırıyor, çıdamlı, sokur, yamçı, pıyrık” gibi okurun pek de aşina olmadığı sözcükler kullanıyor, bu sözcükleri bir anlamda yaşatmaya çalışıyor. Dil emekçiliği sergiliyor bir anlamda.
Yazar, bunların yanında kimi zaman yeni sözcükler türetme, dile yeni sözcükler kazandırma yoluna başvuruyor. “-nti” eki ile türetilen “derinti” bunun başarılı bir örneği. “hurufhor” sözcüğünü de bu bağlamda ele almak gerekir. “güz dönümü” sözcüğünü de yazarın özel üretimi olarak buraya ekleyebiliriz.

Öykü Uçları, yaşamdan okura sunulan küçük parçacıklar. Çoğunluğu öykü ve roman olmak üzere Yapı Kredi Yayınları arasından okura sunulan 14 kitaba imza atan Ali Teoman, günümüzün önemli yazarları arasında yerini almış durumda.
Son olarak yazarla ilgili küçük bir bilgiyi de ekleyeyim buraya:
1991 yılında “Nurten Ay” imzasıyla yayınlanan Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı adlı kitaba Haldun Taner Öykü Ödülü verilir. Kitabın yazarı ile ilgili kafalarda oluşan soru işaretleri vardır ama bu soruların cevabı bulunamaz. Edebiyat tarihine geçen bu “edebi aldatmaca” Ali Teoman’ın, 2007’de Kitap-lık dergisinde yayınladığı bir yazı ile sona erer. Yazar, Nurten Ay imzasının kendisine ait olduğunu açıklar. Kapaktaki “Nurten Ay” imzası yerini “Ali Teoman”a bırakır. Günümüzde bu kitabı Yapı Kredi Yayınları arasından bulup okumak mümkün.
İLK SAYI
İlk sayısını yayınlayan Küçürek Öykü, salt bir küçürek öykü dergisi değilse de bir öykü dergisi olarak yol alacağını gösteriyor. Farklı formattaki öykülere kapılarının açık olduğunun da altı çizilmiş sunu yazısında. Elimizdeki dergide; küçürek öyküler, kısa öyküler, öyküler, çeviri öykü, öykü yazarı ile söyleşi, öykücülerle ilgili yazılar yer alıyor. Bu hâliyle de oylumlu bir derginin ayak seslerini duyurmaya çalışıyor derginin emekçileri.
Günümüzün önemli öykücülerinden Gaye Boralıoğlu ile Mübarek Kadınlar kitabı üzerine yapılan bir söyleşi var dergide. Boralıoğlu’nun “Kadının ‘Kahraman’ Olduğu Hemen Hiçbir Alan Kalmadı” saptamasını yaptığı söyleşi, derginin öne çıkanlarından. Yusuf Alper’in “1950 Kuşağı, Anolojik Dönemi İroniyle Aşmıştır” başlıklı yazısında öykücülüğümüzde çok önemli bir kuşak olan 1950 kuşağı hakkında bilgiler veriliyor.
Küçürek Öykü’ye yayın hayatında başarılar diledikten sonra Sevim Burak’ın bir küçürek öyküsünü paylaşıyorum sizlerle.
Bekâr
Bana iğne iplik verin
Az iplik-yün-ipek-pamuk
Bu iğne kalındır
Ne yapacaksınız?
Yakamı dikeceğim.
edebiyathaber.net (28 Haziran 2025)