Öykü: Miskinler tekkesi | Ebru Akkan

Ocak 1, 2023

Öykü: Miskinler tekkesi | Ebru Akkan

Apartmandan çıktığında cadde genişlemiş, binalar büyümüş, insanlar uzaklaşmıştı. Kendisini küçücük hissetti. Taksi durdurmak için kollarını yel değirmeni gibi indirip kaldırsa da akan trafikte onu kimseler görmüyor, duymuyordu. Sonunda birisi onu fark edip durduğunda hızla arka koltuğa geçip oturdu. Şoför yola koyuldu. Radyoda reklam dönmeye başlayınca kanal değiştirdi. Bir haber spikerinin tok sesi. Bir türkü. Ardından arabesk şarkı. ‘Şaşıran sen mi yoksa, ben miyim bilemedim’. Dikiz aynasından kendisine baktığını görünce pencereyi araladı, üst üste derin nefes alıp verdi. Başı dönüyor, çenesi kasılıyor, boynundaki damar şişip iniyordu.

Nereye abi, dedi şoför elindeki tespihi şıngırdatıp.

Nereye mi? Bu durumda nereye gider ki insan? Ne yaptım böyle ben? Sözcükler ağzından istemsizce dökülüverdi.

Bilmiyorum, devam et sen.

Şoför şimdi kasketinin altından dik dik bakıyordu. Neden sonra sırıttı, aracı sahil yoluna sürmeye başladı. Hava güneşli, yolunacak kaz arka koltuktaydı. Kasketini siperlik gibi önüne düşürdü.

Bu mesai gününde bile sahil yolu keşmekeşken, merkezden uzaklaştıkça kalabalık yerini giderek ıssızlığa bıraktı. Zaman yavaşladıkça şoför gaza bastı.

Oh be, dedi, insan araba sürmenin tadını böyle yollarda alıyor abicim. Ne o öyle dur kalk, dur kalk. İçim açıldı, gözüm gönlüm şenlendi resmen. Sen nasıl oldun abicim, diye sordu hafifçe arkasına bakarak.

Abi mi? Sen kaçlısın ki, en fazla yaşıtız, diye çıkıştı Tekin. Adın ne senin?

Harun, abicim. Aman be, pardon! Benimki ağız alışkanlığı. Nereye gidiyoruz belli mi yoksa yola devam mı?

Devam. Varınca ben haber ederim.

Başını olur anlamında salladı Harun, vites arttırdı, biraz ileride yavaşladı. Şimdi sollarında kumsal, sağlarında orman. Belli ki tadını çıkarmak istiyordu.

Yıl oldu buraları görmeyeli, dedi. Hep bir hengamenin içerisinde oradan oraya savruluyoruz. Savruluyoruz da ne için, kim için? Gerçi yarış atı gibi koşturup yormalı insan kendini bu hayatta. Yoksa çekilmez bu kahrı bu dünyanın. Hele de benim gibi yalnızsan. Beygir gibi, bi o tarafa bi bu tarafa. Sabah akşam…

Tekin dinlemiyordu artık. Ellerine baktı. Parmaklarına. Parmak boğumlarındaki kızarıklıklara. Avucuna. Kaskatıydı elleri. Ovuşturdu biraz açılsın diye. Biri şişmişti. Adam akıllı ağrıyordu. Kendisine korkuyla bakan gözleri anımsadı. O gözlerdeki dehşeti, pişmanlığı, ihaneti gördü tekrar. Yüzünü ekşitti. Bakışlarını ormana çevirdi. Tek tük restoranlar vardı hala. Kaçamak yapmak isteyenler için saklanmış cennetler. Saklanmak, herkesten uzaklaşmak, kaybolup unutulmak. Gizli, dedi yüksek sesle, cennet…

Efendim abi, dedi Harun.

Sana demedim ama iyi gidiyoruz. Böyle yavaştan devam et sen yola, dedi. Hatta yol bulursan ormana ilerle bakalım, ormanda neler saklı?

Harun başını salladı yine. Tekin suskun, bakışları ellerinde. Ağrıyan elini kendi boynuna götürdü, adem elmasını okşadı uzun uzun, kaşır gibi. Ter içerisinde kalmıştı, başı çatlayacak gibiydi. Harun’a baktı, boyuna posuna, kilosunu tartar gibi inceledi. Taksiye bindiği sırada açtığı şarkıyı anımsadı. Mırıldandı. Bakalım sen mi şaşıracaksın, ben mi, diye sordu. Harun duymadı. Birden önemli bir şey hatırlamışçasına aynı anda taksimetreye baktılar. Göz göze geldiklerinde Harun arabayı ormana kırdı.

Biraz sonra hava kararmaya başlamış, ağaçların da etkisiyle serinlik artmıştı. Pencereleri kapadılar.

Şurası iyi, kenara çek, dedi Tekin.

Harun durdu. Taksimetreye bakıp ücreti söylemeye hazırlanırken Tekin ‘Hadi gel’, dedi, ‘Kaç saattir beraberiz, sana bir de yemek ısmarlayayım’. Harun önünde durdukları yere baktı, barakadan hallice, virane bir mekan. Loş sarı ışıkları çoktan yanmış. İçeride birkaç gölge dışında pek müşteri yok gibi. Tereddütte kalsa da, boş versene dedi içinden, senin de tatilin anca bu olur. Tekin inince kendisi de koltuğun altına sakladığı emaneti alıp fark ettirmeden beline sıkıştırdı. Acele adımlarla Tekin’e yetişti. Acayip bir gündü. Girmeden önce boyası yer yer dökülmüş, teneke tabelayı gördü; Miskinler Tekkesi. Nasıl isimdi bu böyle, tevekkeli değildi duyulmadığı. Tekin çoktan ocak başına yakın masaya yerleşmişti bile. Ardı ardına siparişlerini sıralarken Harun’a sormadı bile, ne yiyeceğini nerden biliyorsa! Ellilik, ortaya da karışık ızgara iki kişilik.

Mezeleri sen seç, ben gidip elimi yüzümü yıkayayım artık, dedi lavabonun yerini sormadan.

Harun mezeleri seçti, o dönene kadar etrafını incelemeye koyuldu. Dışarıdan göründüğü kadar döküntü değildi aslında. Orta halli bir yer. Pekala da temiz. Ortada dolaşan iki garsonun dışında kasada, ocak başında birer kişi var. Üç masa dolu. Birinde gayet alımlı iki kadın, diğerinde kelli felli üç erkek, diğerindeyse tek başına gençten bir adam. Çoktan çakır keyif olmuş gibiler, kahkahalar, yüksek sesli sohbetlere karışıyor. Tekin döndü, ellerini ovuşturdu.

Eee, neden rakıları koymadın, diye sordu şişeye uzanırken. Nasıl olsun?

Duble olsun abi, dedi Harun, pardon diye ekledi hemen.

Yok yok, sorun değil. Nasıl rahat edersen. Gergindim, sen kusura bakma asıl, dedi Tekin kadehini havaya kaldırırken.

Harun gülümsedi, ‘Neye içiyoruz?’. ‘Kaçamaklara’ dedi Tekin yüzü karararak ‘Kaçamaklara’.

Yemeklerini yerken havadan sudan konuştularsa da, daha çok etrafı izlediler. Birbirlerini tarttılar fazla belli etmemeye çalışarak.Söylesene, dedi Tekin aniden Harun’un yüzüne yaklaşarak, o tabancayı neden yanına aldın.

Sen? Ne ara…

Tuvaletten dönerken. Fark etmemek için kör olmak lazım.

Abi, dedi Harun, duraksadı, içi sıkıldı. Bindiğinde çok gergindin, belli ki hala öylesin. Mırıldanıp durdun yol boyu, beni ormanın derinliklerine soktun. Ellerin. Kızarmış. Gömleğindeki kan damlaları da…

Kan mı? Tekin şaşırmıştı. Önüne baktı, damlaları fark etti. Aşırı stres altındayken burnum kanar, yıllardır böyle. Üzülünce, sinirlenince… Yapacak bir şey yok dedi doktorlar, tansiyon ilacı verip gönderdiler. Beyin kanaması geçirmekten iyidir. Demek sen, diye kahkaha patlattı. Ne o? Birini öldürdüğümü falan mı düşündün?

Hayır da, ya ellerin? Canının yandığı besbelli?

Bu konudan bahsetmek istemiyorum.

Ne yaptın ona?

Ona değil, duvarlara.

Neden?

İlla deşmen mi gerek. Mesela hep aynı değil mi? Patronla çalışan.

Aynı. Mesele hep aynı. Öyle ya da böyle, zengin ya da fakir, cahil ya da okumuş. Mesele hep aynı.

Değişmez. Unutmaya içelim. Sağlığımıza! Bundan sonra bir süreliğine miskin bir işsiz olmama!

Miskinler Tekkesine!

edebiyathaber.net (1 Ocak 2022)

Yorum yapın