Öykü: Fareler ve Şeytanlar | Roşan Orhan

Ağustos 15, 2023

Öykü: Fareler ve Şeytanlar | Roşan Orhan

Serseri diyorlar Bahtiyar abiye. Bir o kadar da seviyorlar. Aklım karışıyor. Korkuyorum ondan ama bir yandan da sevildiğini düşünüyor ve sebebini anlamaya çalışıyorum. Bu insanlar ne garip. Hangisine inanacağımı şaşırmıştım. Arka cebindeki bıçağı görene kadar. Belinden düştü düşecek kot pantolonu ve üzerinde sürekli renk değiştiren gömleğiyle dolaşırdı bu sokakları. Meğer bir bıçağı da giyinirmiş her gün. Emirhan ‘‘Kendini korumak için taşıyor.’’ dedi. Kimden, neden ki? E, gezmesin o zaman geceleri.

Nasıl serseri bu ya? Mahallenin başka abileri de var ama onlar kalabalık, ahkâm kesiyorlar sağa sola. Bahtiyar abi hep yalnız ve gülümsüyor bulduğuna. Annesi var bir de. Çok sever onu. Bir bağırıyor ‘Bahtiyaaar!’ diye tüm mahalle inliyor. Bahtiyar abi sadece annesine pısıyor. Buna da şaşırıyorum. Ne zor bu mahallede genç evladının olması. E, kadın da korkuyor bir yerde. Kavgaya karıştı mı, bıçaklandı mı, yere yığıldı mı, ağzı kan doldu mu? Daha neler gelir insanın aklına Bahtiyar gibi oğlu olunca. Gelemez kenarda durmaya. Mahallede çok genç var ama ‘bir’ Bahtiyar var. Varlığını, çıkardığı sesle duyurdu mahalleliye. Haksızlık sanki onu anne karnında bulmuştu; çaresizlikten göz yummuştu. İçinde kalan ne varsa şimdi bağırıyordu. Yine de tekinsiz gelir bana. Yaklaşamam yanına da. Emirhan rahat durur mu? Havalı geliyor ona belki de seviyor. Gördüm mü yanında bitiyor hemen. Topu mopu unutuyor. Biz de izliyoruz onları. Bahtiyar abi de seviyor Emirhan’ı. Babasının arkadaşı sever tabi ya.

Emirhan’ın babası da gariptir; yaklaşamam ona da. Böyle anlatınca korkak sanırsınız beni ama hiç öyle değil. Ben insanların sır küpüyüm. Neler neler anlatırlar bana. Emirhan’ın babasının gündüzünü herkes bilir gecesini bir ben. Onu da herkes sever. Bir fırını var bizim sokakta tüm çocuklara dağıtır poğaça. Neden sevmesinler. Emirhan’a ne verir kim bilir?

Ben.

Veresiye de verir bolca. E bir mahalleli daha ne ister? Bahtiyar abinin annesini de çok sever. Annesi ‘oğlum’ der ona. Sahi Bahtiyar abinin annesinin adı neydi? Herkes ‘‘Bahtiyar abi, annen çağırıyor.’’, ‘‘Bahtiyar abi annen seni arıyor.’’, ‘‘Eyvah! Bahtiyar abinin annesi geliyor.’’ der. Adı ‘Bahtiyar abinin annesi’ oldu. Unuttuk gerçek adını. Emirhan’ın babası ‘anne’ diyor. Neden bilmiyorum. Annesi kadar çok seviyor. Emirhan’ı sever mi kim bilir?

Ben.

 Emirhan karanlıktan çok korkar. Neden mi anlatıyorum bunu? Geçen topumuz kaçtı Bahtiyar abilerin bodrumuna. İnip almadı kerata. E o attı almıyor da. Biraz üstüne gittik. Oturdu kaldırımın üstüne. Kapandı dizlerine, elleriyle de kapattı başını. Ağladı ağladı. Öyle içliydi ki Emirhan ağlarken herkes şaşkındı. Ben de ağlamak üzereydim. O sussun diye hemen koştum bodruma. Kapısı kapalıydı bodrumun. Baktım etrafına. Her zamanki gibi karanlıktı. Zifiri. Fareler dışında bir şey bulunmazdı bu bodrumda. Yalnız o sesleri düşündüm. Bir de anlatılan hikayeleri. Kapı da kapalı niye korkmuştu bodrumdan?

Emirhan daha bir suskun bu sabah. Okula gitmeden top oynayalım, dedik ama hiç oralı değil. Oturduk Bahtiyar abilerin merdivenlerine.

-Emirhan neden ağladın o gün? Öyle içli içli. Çok korktum. Ben hep toplarını alırım bodrumdan sen ağlama. Ama neden ağladın?

Emirhan cevap vermiyor. Gözlerini kocaman açıp başını çevirip baktığı bodruma dalıyor. Uzaklara… Emirhan’ı dürtüyorum.

-Oğlum söylesene bir şey mi gördün? Lan biz oraya hep iniyoruz. Fareler dışında bir şey mi var? Cin mi gördün lan yoksa? Dedikleri gibi sesleri onlar mı çıkartıyor? Lan yoksa şeytan mı?

Emirhan biraz gülümsedi.

-Hayır, fareler hala bodrumda ama şeytan evimizde.

-Ne demek lan o? Açık açık konuşsana? Oradan çıkıp evinize mi girdi?

-Yok hep bizim evdeydi.

-Ne! Lan oğlum doğru mu söylüyorsun? Neye benziyor, nasıl bir şey anlatsana?

Emirhan’ın dudakları titremeye başladı. Gözleri doldu. Yine içli içli ağlayacak belli.

Bu ağlaması beni çok etkiliyor. Şımarık bir çocuk ağlaması değil -zaten hiç şımarık çocuk olmadı ki- yaranın, yaralanmanın ağrısı bu. Kabuğu kazan bazen bodrum bazen karanlık bazen bir top olabilir. Her ne olursa olsun yarasına nemli bir bez olup dindirecek bir arkadaştım ben. Çok üstüne gittim.

-Tamam tamam, sen ne zaman anlatmak istersen o zaman anlat. Ama gelemem lan size bir daha. Korkarım ben şeytandan.

-Ben artık korkmuyorum, tiksiniyorum.

Tüm sessizliğimle Emirhan’a kilitlendim. Ağzına öyle bakıyorum ki çıkan her şeyi hemen yakalayıp aklımda tutmak istiyorum. Emirhan biraz duraksayarak anlattı.

-Babam kız kardeşimle gece oyun oynarken ses çıkardık diye dinlemeden bağırdı, çağırdı. Neden kavga ediyorsunuz? Huzursuzluk çıkartıyorsunuz, dedi.

-E ne var bunda?

-Dedim ya dinlemedi. Bağırdı, çağırdı. ‘‘Sizi mi dinleyeceğim ben? Zaten yorgunum. Haylazlar! Laftan anlamazlar!’’ dedi. İkizimizi de kıyafetlerimizden tutup kapının önüne koydu. Annem bağırdı ağladı. ‘Yapma!’ diye.

Ben neler duyuyordum böyle? Sesimi bile çıkaramadım. Emirhan’ı kapının önüne koymuş gece ve kız kardeşiyle. Sabah herkese veresiye veren babası… Emirhan ağlayarak devam etti anlatmaya. Elimi dizine koydum. Başını önüne eğdi.

-Kimse duymasın, bize kızmasın diye sessiz sessiz ağladık kapının önünde. Kardeşim elimi tutarak bana teselli verdi. Kardeşim:

-Ne de olsa açacak ve o kapıdan gireceğiz. Ağlayıp sevindirme onu. İşe yaradığını düşünecek ve böyle davranacak.

-Tamam, dedim ona ama tutamıyordum kendimi. Biz kötü bir şey yapmadık ki.

-Annen bir şey yapmadı mı? O uyuyunca gelmedi mi?

-Hayır, uyumadılar. Kavga ettiler. ‘‘Annem çocuk böyle terbiye edilmez.’’ dedi. ‘‘N’apıyorsun? Çocuk sokağa atılır mı? Hele bir de kız çocuğu?’’ Kız kardeşim buna daha çok kızdı. Kaşını çattı. Elimi daha sıkı tuttu; beni yalnız bırakmayacağını öyle anlatmak istedi herhalde. Annemi susturamayan babam kapıyı açtı. Kardeşimi zorla içeri aldı. Yenilgisinin hıncını benden çıkardı. Kapıyı kilitledi. Duyduğum tek şey kardeşimin hıçkırarak ağlaması oldu. Beni kolumdan tutarak aşağı indirdi. Bahtiyar abilerin bodrumunun önüne geldik. Ne yapacağını anlamadım ama korktuğum şey olması bedenimi titretmeye başladı. Elinde tir tir titredim ama hiç oralı olmadı. Sanki gözü dönmüştü bir şeytan gibi. Korkuluklara bile tutunamadım.

-E sonra?

-Kapkaranlık ve fareli bodrum…

-Seni oraya mı kapattı?

Emirhan başını salladı. Benim de gözlerim doldu ama Emirhan’a göstermemeye çalıştım. Tam bir şeytanmış bu adam. Gündüz giydiği kıyafetler ve takındığı o duruş ancak bir şeytanın başarısıydı. Herkese yeten merhameti bir Emirhan’a kalmıyordu. Merhameti de veresiyeydi. Emirhan’ın elini tuttum gözlerine baktım. Babasından mı utanıyordu korkmaktan mı bilmiyordum. Belki kader dedikleri şeyden utanıyordu. Onu yaşamak zorunda olmaktan.

-İçerisi çok karanlıktı. Dışarıdan daha karanlık. Tıpkı bizim ev gibi. Sokak benim evimden daha aydınlık…

Daha sıkı tuttum elini.

-Çok ağladım. Beni dinlemedi bile. Sigara kokusu geliyordu. Sanırım o yakmıştı. Bana yaptığı işkencenin keyfini onunla sürüyordu. Çok korktum. Karanlıktan sesler geliyordu. Göremiyordum ama bir sürü farenin varlığını hissediyordum ayağımın çevresinde. Bodrum kapısının alt kısmındaki yatay demirliklere tutunup basamak basamak üste çıktım. Ayağımı yakalamasınlar diye. Dönüp karanlığa bile bakmadım gözleriyle karşılaşırsam tutamam bağırırım. Dayanacaktım ama onların seslerini duyunca o kadar çok korktum ki artık mahalleli duysun duymasın avazım çıktığı kadar bağırdım. İmdaaaaat! İmdaaaaat!

…İmdaaaat!

   Bahtiyar abi geldi. Aldı babamın elinden anahtarı. Koşarak indi basamakları. Demirlikler arasında gördüm onu. O serseri değil. Bizim mahallenin ağabeyi. Açtı kapıyı, beni kucağına aldı. Başımı okşadı. Göğsüne bastırdı. Tamam, yanındayım Emirhan geçti, dedi. Madem geçti ben neden bayılacak gibi hissediyordum?

Babam sinirli ve yakalanmış hissiyle bana baktı. Bahtiyar abi ‘Git!’ dedi öfkeli öfkeli. Babam kımıldamadı yerinden. Bahtiyar abi babamdan korkan yüzüme bakıp elini başıma koyarak omzuna bastırdı. Babama:

-Sana yaşatılanları çocuklarına yaşatamazsın, dedi.

-Ne? O da mı yaşamış?

-Evet, o gün anlamadım ama daha sonra düşününce…

-E peki ona da babası mı yapmış?

-Bilmiyorum ki? Sormadım hem nasıl sorayım?

-E peki sonra ne yaptınız Bahtiyar abiyle?

-Titremem azalınca bıraktı beni yere. Sokağın başına doğru yürüdük. Bilirsin hep o sokağın başında bulurduk Bahtiyar abiyi.

-Evet.

-Orada bir kahve var ya, oraya girdik. Ne kadar çok adam vardı o saatte. Hepsi bize bakıyordu. Hiçbir şey yokmuş gibi Bahtiyar abi selam verdi herkese. Sonra iki çay söyledi ‘ama Emirhan’a yeşilinden. O bugün büyüdü. Kocaman adam oldu.’ dedi. Çay geldi. Böyle rengi yemyeşil. Bizim mahallede pek ağaç yok ama nasıl desem işte sen hiç söğüt ağacı gördün mü?

-Hayır.

-Söğüt ağacı gibi. Tüm yeşili kendinde toplayan cinsten. Direnmeden salınır o söğütler. Her dalı bir saç tutamı. Yere doğru sarkan… Doğayla çok uyumlu. Salınır salınır, serinletir yanındakini. Bu çayda aynı serinliği verdi. İçince boğazımı yaktı ama acılarımı dindirdi.

-Vay be korktuğum Bahtiyar abiye bak sen. Demek o kurtardı seni. Ona derler ama asıl babanmış serseri. Bir daha böyle bir şey olursa hemen bize gel. Bahtiyar abi gibi geceleri mahalleyi gözetemem belki ama söz veriyorum topun her kaçtığında ben gidip alacağım bodruma.

edebiyathaber.net (15 Ağustos 2023)

Yorum yapın