Oya Akçizmeci: “O dönemlerde yaşamayı çok isterdim.”

Şubat 11, 2021

Oya Akçizmeci: “O dönemlerde yaşamayı çok isterdim.”

Söyleşi: Serkan Parlak

Oya Akçizmeci ile geçtiğimiz günlerde Yeni İnsan Yayınevi tarafından yayımlanan son romanı  “Saçlarımdaki Rüzgâr” hakkında konuştuk.

Oya Hanım, sizi ilk romanınız “Ümit Penceresi” ile tanıdık. Anılarınızdan hareketle kurguladığınız bir aile romanıydı. Cumhuriyet’e kadar olan dönemi geçişli biçimde ele alıyordu. Yeni romanınızın temel meselesi nedir? 

Yeni romanım, ilk romanımla hemen hemen aynı dönemleri ele alıyor. Romanın kahramanı Müstenire’nin gençlik yıllarından, yani İstanbul’un işgal altında olduğu yıllardan başlayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarıyla nihayet II. Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar uzanan bir zaman dilimi. Bu dönem hep ilgimi çekmiştir. Romanımda, mazbut bir ailede aydın bir babanın desteğiyle eğitimini o devrin Güzel Sanatlar Akademisi’ne kadar sürdürebilen güçlü ve tutkulu bir kadının ressam olmak için gösterdiği çabayı, bu uğurda verdiği mücadeleyi, idealleri uğruna savaşını, azim ve kararlılıkla hayallerini nasıl gerçekleştirdiğini anlattım. İlk romanımda olduğu gibi arka planda toplumsal yaşantıyı, aile yapılarını, gelenek ve göreneklerin o dönemin kadınları üzerindeki etkilerini de ele aldım.

Tarihsel unsurlar, döneme özgü dil-anlatım gibi içerik ve biçim unsurlarından hareketle romanınız için nasıl bir araştırma yaptınız, nasıl çalıştınız?

Romanımın geçtiği dönem, sona ermek üzere olan Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul’un işgali, Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’ in kuruluşu, dünyayı kasıp kavuran II. Dünya Savaşı yılları… Öncelikle bu dönemdeki tarihi gerçekleri araştırdım. Daha sonra, yurt içinde bu zaman diliminde özellikle yeni bir düzene geçişteki toplumsal sancılar, kızların ilk kez üniversite kapılarından içeri girmesi, resim sanatı üzerine araştırmalar ve o dönemin kılık kıyafetinden yeme-içme alışkanlıklarına kadar uzayan geniş bir yelpazeyi taradım.

Aşk, savaş, toplumsal dinamikler… Romanınızı yaratan düşünsel çerçeve nedir sizce?

Savaş, o dönemin toplumsal hareketlerini derinden etkilemişti. Bunun gölgesinde gençlerin değişen Türkiye’de yer alma çabalarındaki gayretler ki çoğu erkek savaştan yaralı dönmüştü. Yine de büyük bir gayretle ülkenin geleceği için canla başla çalışmaları… Yaşanan bir aşk hikâyesi içinde bu unsurlar da anlatıldı.

Romanınızın başkahramanı Müstenire ilk romanınızdaki gibi merkezde yer alan bir kadın karakter, iyi çalışılmış bir birey olarak kurgulanmış. Özellikle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kültürel ve toplumsal geçişleri, kadınlık meselesini incelikli biçimlerde yansıttığını söyleyebileceğimiz Müstenire karakterinin özelliklerini bir de sizden dinleyelim.

Müstenire ayakları yere basan çok sağlam karakterli bir kadın. En büyük şansı, aydın, ileri görüşlü, sürekli okuyan, onu sonuna kadar anlayıp, ressam olma isteğini o devirde destekleyip kızının arkasında duran bir babasının olması. Hiç yılmayan, olaylar karşısında fazla yıkılmayan, aklıselim ve dik duran bir kadın. Dönemin kadınları içinde sivrilmiş, çok çalışkan, oldukça gururlu, romantik ancak duygularını mantık çerçevesinde yöneten son derece emin adımlarla yol alabilen bir kadın. Bu özelliğiyle hep düştüğü yerden daha kuvvetli kalkmasını bilmiş, çevresi tarafından da takdir ve hayranlıkla izlenmiş bir kişilik.

Romanda İstanbul-Paris, Osmanlı-Cumhuriyet, konak-apartman, eski-modern gibi ikilemlere şahit oluyoruz. Kuşkusuz bu durum romanın bir geçiş dönemini ele almasıyla ilgili. Peki, bu zıtlıklar romanınızı yazarken sizi ve kurgunuzu nasıl besledi?

Bu zıtlıkları araştırmak, özellikle yaşanan mekânların eski yıllardan günümüze kadar geçirdiği değişim ve dönüşüm hep ilgi alanım olmuştur. Birinci romanım zaten eski bir köşkte geçiyordu ki bu köşk aynı zamanda içinde çocukluğumun geçtiği bir mekândı. Bu ortamın kokusunu duyarak yazmıştım. Hâlâ burnumda tüter, bu yüzden her gördüğüm konağın hikâyesini hep merak ederim. İçinde geçen yaşanmışlıklar kurgumu besledi. Bu insanların neler yaşadığı, dönemin gelenek görenekleri, acılar, mutluluklar, çok detaya inersek kullandıkları perdeler bile kurgumu besledi. Daha da açık konuşmam gerekirse o dönemlerde yaşamayı çok isterdim.

Salgın dönemi nasıl geçiyor, bu dönemde neler okudunuz, önümüzdeki günler için masanızda neler var?

Salgın dönemi yeni bir romana başlamam için iyi bir fırsat oldu. Günde mutlaka iki veya üç saatimi okumaya ayırıyorum. Bu dönemde birçok yazardan çok sayıda kitap okudum. Kitap konusunda ayrımım yok, hemen her konuda okumalar yapmaya çalışırım. Masamda üçüncü kitabımın bitmiş bir taslağı var. Yazmayı, araştırmayı çok seviyorum.

edebiyathaber.net (11 Şubat 2021)                                                                                   

Yorum yapın