On iki saatte devriâlem! | Sevim Şentürk

Aralık 26, 2022

On iki saatte devriâlem! | Sevim Şentürk

Saatbilimci ve teknoloji tarihçisi David Rooney’nin kaleme aldığı Akrep ve Yelkovanın İzinde, uygarlık tarihine alternatif bir bakış aslında. Son dönem tarih anlatılarını bir kavram, bir eşya, bir enstrüman, bir yemek üzerinden okumak bir trend. Böylesi kurgular, geçmişin dipnotlarında kalmış detayları görünür yapıyor. Resmî ve kravatlı tarihin o soğuk ve mesafeli duruşunun dışına çıkılmış, (belki de hadiselerin içine girilmiş) olunuyor. On iki bölümden oluşan çalışma, illüstrasyonlar listesi, seçili kaynakları ve referanslarıyla göz dolduruyor. Bu açıdan Timaş Yayınları’nın ‘Popüler Bilim’ vitrinine yakışan bir eser var karşımızda. 

Kitabın alt başlığı ‘On İki Saatin Hikâyesiyle Uygarlığın Tarihi’ ismini taşıyor. Eserin birinci düzeni Roma Forumu’nda bulunan ve MÖ 263 yılına tarihlenen güneş saatinin zamanı belirlemesiyle başlıyor. Şu cümle, zaman denen mefhumu belli bir kalıba dâhil eden insanlığın hal-i pür melalini de ortaya koyuyor aslında: “Saatler artık Romalıların uyanık oldukları zaman dilimleri kadar uyku saatlerini de yönetiyordu.” 

Diyarbakır’dan Cezerî’ye Selam!

Yazar, en gösterişli bilim kitaplarının yazarı diye andığı Cezerî’ye de selam veriyor. Hatırlatalım: 13. asrın Müslüman bilginlerinden olan Cezerî, hem dönemi hem de teknolojiyle ilgili olanlar nazarında oldukça şöhretli bir isim. Onun makinelerinden sadece biri, su çarkıyla işleyen tulumba modern mühendisliğin gelişmesine doğrudan doğruya katkıda bulunmuştur. Dolayısıyla onun icadı buhar makinesinin ve emme basma tulumbanın ilk örneği sayılır. David Rooney, Cezerî’nin kaleme aldığı risale üzerinden kale saatlerini anlatıyor ve yolunu Diyarbakır’a düşürüyor. 1206’da inşa edilen saat kulesi üzerinden şu tespiti yapıyor: “Saatlerle inanç, dünya üzerindeki tüm büyük dinlerle sıkı bir bağ içindedir. İslam’da gündelik hayatı düzenleyen iki zamansal ritim vardır. Birincisi İslamî ayların başlangıcı ve bitişiyle Mekke’ye hacca gitme zamanını tanımlamak için kullanılan ve ay takvimi olarak da bilinen Hicrî takvimdir… İslam’ı yöneten ikinci zaman kalıbıysa namaz vakitlerinin güneşe göre ayarlanmasıdır.”  

David Rooney, Kıta Avrupası’ndan Ümit Burnu’na oradan Hindistan’a uzanan zaman tarihini aydınlatıyor. Yazarın bir şablonu var: Eski devirleri, modern zamanla bağlıyor, aralara bugünü de anlatan ayrıntılar serpiştiriyor. Akrep ve yelkovanın izini takip ettiğinizde, insanlığın baş döndürücü ve her millet için ortak bir hafızayı imleyen geniş bir repertuvar çıkıyor karşımıza, kum saatinden elektrikli zaman sistemine geçiş sanki İsa’dan önce bu günlere ışınlanıyormuş hissi veriyor. Kim bilir belki de zaman dediğimiz bu belirlenmiş anlar bir kerede geçip gelmiştir yanımıza, olamaz mı? 

İnsan Ne Zaman Uyanır, İşten Hangi Vakitte Döner?

Yazar, saatlerin elektrikle işler hâle gelmesini, ‘elektrik modernitedir’ aforizmasıyla kaydediyor. 20. yüzyıla taşınan insanlar için mekanik vakitlerin hızla akıp giden tatsız, tuzsuz, renksiz şekiller olduğunu belirten Rooney, günümüzde içinde bulunduğumuz sarmalı çok iyi bir biçimde özetliyor: “Standartlaştırılmış zaman, iktidardakilerin standart zaman dilimindeki herkesin davranışını, insanların ne zaman uyandığını, ne zaman yattığını, ne zaman alkol alıp almayacağını, fabrikalarda ve dükkânlarda ne kadar süre çalışmalarına izin verildiğini, günlerin daha uzun olduğu yaz aylarında ne kadar gün ışığı aldığını ve başka yerlere ne kadar kolay seyahat edilebileceğini kontrol altına alınmasını sağlar.” Evet elimizdeki çalışma, bize zamanın yüzyıllar boyunca toplumları hizada tutmak için kullanıldığını ve biz ‘modern köleler’in de bu sisteme (düzene?) hâlâ itaat ettiğimizi anlatıyor. 

Toparlarsak, Akrep ve Yelkovanın İzinde/On İki Saatin Hikâyesiyle Uygarlığın Tarihi, bir işin, bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği ve maalesef geçmekte olduğu büyük insanlık tarihinden sayfalar. Metni Türkçeye aktaran Eylül İdemen Doğramacı’ya da teşekkür ettikten sonra Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde konuşan Tanpınar’ı dinleyelim: “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır. Bu da gösterir ki zaman ve mekân, insanla mevcuttur.”

edebiyathaber.net (26 Aralık 2022)

Yorum yapın