Ölümden Yaşama Karanlıktan Işığa | Suay Arsev Işlakca

Ağustos 17, 2021

Ölümden Yaşama Karanlıktan Işığa | Suay Arsev Işlakca

İlk öykü kitabı Köz Yanılması 2018’de okurla buluşan Zeynep Kahraman Füzün’ün Dünya Topraklarında isimli romanı Sahi Kitap etiketiyle yayımlandı. Asıl mesleği öğretmenlik olan yazar eserini öğrencilerine ithaf etmiş. Ayrıca 2016 yılından itibaren verdiği yazarlık eğitimlerine katılanlarla oluşturduğu Matruşka Atölyesi isimli öykü kitabı ve 2019’da kurduğu sesli edebiyat mecrası Ze Dergi’yle genç yazarlara alan açıyor.

Yazarın distopik roman örneğini güçlü bir şekilde hissettirdiği eserinde okurun dünyasında gerçekle gerçek olmayan dünya arasındaki geçişler çok ince bir çizgiden ilerliyor. Büyülü gerçekçilikle karanlık bir atmosfer içerisinde sergilenen şehirler bulunuyor. Anlatımda görülen gerçeklikte o dünyanın toprağına, dokusuna, canlısına adeta dokunuyorsunuz. Kelime tekrarları anlatımdaki akıcılığa katkı sağlarken merak unsurunu zirveye taşıyor.

“Çamur ellerimden kayıyordu, çünkü iki de bir kasılıyordu ellerim. Ayaklarımla çamur duvarından destek almaya çalışıyordum. Ayaklarım kayıyordu. Dirseklerimi dayıyordum, dizlerimi dayıyordum. Olmuyordu. Kurtulamıyordum çukurdan. Çukur, yeni kazılmış bir mezar olup beni bir ceset gibi yutmuştu.”

Elinizden bırakmadan bir çırpıda okunabilecek olay örgüsüyle karşılaşıyorsunuz. Yaşarken bile zamana gömdüğümüz güzel anılarımız için zamanı durdurabilmeyi ve o zaman içerisinde kalmayı hayal ettiriyor okuruna.

“Bir insanın bıraktığı boşluk kadar değeri vardır.  Hesap bu kadar basittir aslında,” diyen ana karakterimiz bu boşluğu yaşamamak için bir aylık süreç içerisinde büyük mücadele veriyor. Ölümün bırakacağı bu boşluğu dolduramama korkusu karakterleri baştan itibaren bir mücadelenin içerisine sürüklüyor.

Zeynep Kahraman Füzün ikinci karakterimizi gölgede bekleterek romanın sonuna kadar adeta pandora’nın içerisinde gizliyor. Neredeyse tüm roman birinci karakterin ağzından yazılmış bir defterden oluşuyor.

“Bu defteri yazmadan önce o kadar çok düşündüm ki. Her şeyi anlattığımda sana iyilik mi yoksa kötülük mü yapacağıma bir türlü karar veremedim. Eğer dayanacak gücün varsa okumaya devam et. Karar senin ancak yaşamak istiyorsan son sayfaya kadar okumak zorundasın.”

Zeynep Kahraman Füzün’ün romanın karakterlerini iki arkadaş ve irot adını verdiği robotlar oluşturuyor. Ana karakterimiz anlatıcı olarak romanda baştan sona olayları kendi gözlemleriyle bize aktarıyor. Karakterlerimizin bir ismi yok. Bu iki arkadaşın birbirini yaşatmak için dünya topraklarında verdikleri mücadeleyi, birinin diğerini yaşatmak için uğraşını görüyoruz. Yazarımız karakterlerin ağzından insanların salgın dönemindeki buhranlı sürecinde aslında hissedip dile getiremediklerinin bir sesi oluyor. Ana karakterimizin sıkça yaşadığı kronik baş ağrısını ve onun içerisinde taşıdığı huzursuzluğu okura aktarıyor. Yapay zeka kavramları, bilgi fabrikaları, laboratuvarlar mekanların anlatımı açısından destekleyici olmuş.           

Okur romanda verilen dünyanın kurgu olduğunu düşünürken bir yandan da bu dünyanın gerçek dünyaya çok benzediğini fark ediyor. İnsanların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli olan ilaçlarından devlet kararıyla mahrum bırakılmaları, onların adım adım ölüme sürüklenirken diğerlerinin onları izlemesi, yavaş yavaş artan iç karışıklıklar karakterimizi çıkmaza sürüklüyor.

İki karakterimizin arasındaki bağın bana çok yakın geldiğini, bir abla kardeş ilişkisi taşıdığını da söyleyebilirim. İki karakterin de çocukluğuna dair anılarının ortak olması ve birbirine sığınmaları, ikisinin aile sıcaklığını birbirinde bulmaları söz konusu oluyor. Birinin altı yaşında, diğerinin on beş yaşında takılı kalması olay örgüsü içerisinde çocuklukta yaşanan travmaların önemine dikkat çekiyor.

“Babamı kaybettiğimde altı yaşındaydım, annemi kaybettiğimde altı. Mahkeme salonunda son kez görmüştüm onları. Boşanma davası ile velayet davasının duruşması aynı anda yapılıyordu. Onlar ayrılırken benim birini seçmem gerekiyordu. Onlar anlaşarak boşanıyordu. Ben kimseyle anlaşmamıştım. Bana fikrimi sormamışlardı. Benim ne düşündüğüm ve ne hissettiğim umurlarında değildi. Yumruklarımı sıkmış, ikisini de istemediğimi söylemiştim hâkime, isteğim kabul edilmişti. Onlar boşanmıştı. Tek duruşmada. Ben annesiz ve babasız kalmıştım. Tek duruşmada.”

Ölüm kavramının sorgulanması, felsefi ve toplumsal açıdan ölüme bakış açılarıyla insanlığın karanlık dünyasına bizi çekiyor. Özellikle ana karakterimizin intihar mailinden sonra arkadaşını bulmak için arama çalışmaları okurun merak unsurunu zirveye taşıyor. Mücadeleci karakterimiz gerçekten arkadaşı için elinden geleni yapmıştır. Hayatın dönüşümü, ölüm, intihar, yaşamın sorgulanışı, karanlık, yalnızlık, kimliksizlik, endişe romanda sorgulanan kavramlar.

“Belki de zaman kavramı sadece bir yanılsama. Geçmişin ve geleceğin hangisinin önce, hangisinin sonra yaşandığını nereden bilebiliriz? Sonsuza kadar sürecek ve aynı noktadan defalarca geçecek bir çizgiyle daire çizip duruyorsak eğer.”

Umudunu diri tutan kahramanlarla bizi buluşturan, arkadaş sevgisinin ölümün önüne geçtiği bu romanda kaybetmekten korkmamayı okurlarına üfleyen yazarımız tüm olumsuzluklara inat, biz okurlarını umutla yaşamaya çağırıyor.

“Uğruna mücadeleler verdiğimiz hayat çok güzel. Yaşamak suyun yüzeyine bedenini bırakmak gibi. Yani biraz cesaret istiyor. Bir gün tükeneceğini bilerek itinayla nefes alıyor insan ama ne kadar özen gösterirse göstersin tükeniyor. Bir gün senin de bitecek. Tek bir nefesin dahi kalmayacak. İşte o zamana kadar sakın hayatı üstünkörü yaşama. Durup dinlenmeden, işitmeden, koklamadan, tatmadan olmaz.”      

edebiyathaber.net (17 Ağustos 2021)

Yorum yapın