
I.
Okuma eyleminin kendiliğinden türetip varettiği tamlamalar üzerine düşünüyorum da…… Okuma iştahı. Okuma arzusu. Okuma iflası. Okuma etiği. Okuma doygunluğu. Okuma perhizi. Okuma kararlılığı. Okuma dalgınlığı. Okuma iltihabı. Okuma ritüeli. Okuma çılgınlığı. Okuma ısrarı. Okuma kültü. Okuma istenci. Okuma kutsiyeti. Okuma maratonu………..
Çoğul yaşantıların kat kat yoğunluğudur o tamlamalarda kendiliğinden çiçek açan. İçimize-dışımıza ve katettiğimiz satırlara-yaşantılara-olgulara bakma biçimlerinin anlık aktarımı. Bunlara niyet ettiğimizde sular derinleşiyor. Kendi ve ötekiyle tanışmanın, o apansız birleşmeden doğanların dipsiz kuyusu.
Bir yandan da böylesi tamlamalar çaktırmadan incelikli kavrayışın önünü açıyor. Zihinselliğe-ruhsallığa hiç durmadan yeni parseller ekliyor, anlamı çoğaltıyor, yaratım alanını mucizevi biçimde genişletiyor. Okuma hallerimize dair kapsamlı bir bakış geliştirmek psikoloji aynasını parlatmamızı sağlıyor. Öyle ki bedenle ve ruhla temasın köşe bucağını kudretimiz elverdiğince kolaçan ederken kaç benliğin sırrına keskin bakışlar yolluyoruz. Dönüp gelecekler desek hatta vadeleri dolmadan……. Bizi beklemediğimiz bir bereketle donatacaklarından dem vursak………. Pek çıkmazdı itiraz eden.
II.
Okuma kartelasında ana hatlar, yan yollar, patikalar, sarp yamaçlar, koyaklar, mağaralar, doruklar, çıkmaz sokaklar aynı tekil haritanın içinde. Hemen peşpeşe, silbaştan sıralayabiliriz istesek. Zorlamayacaktır. Sanki hep dilimizin ucundalar. Eğer niyetimiz bir sonuca varmaksa ama. Bir dakika. Orada durmalı. Çünkü bir de şu var: Emin olabileceğimiz hususlardan biri böylesi tamlamaların tek tek ve birarada sabitlenemeyeceği; aynı zaman ölçeğinde ele alınamayacağı, her seferinde mümkün değil aynı yere götürmeyeceği, sözlüğünün oluşturulamayacağı, nihayete er(dirile)meyeceği…….
Tek mırıltıda, belli belirsiz esintide uçup silinmesi, anlam kaymalarına-aşınmalarına- köpürmelerine vb. uğra(t)ması da mümkün bir yandan bu özne-nesnelerin. Alacakaranlık düzlemlerde can bulan, sonra sessizce bilinmez nerelere uğurlanan da hep onlar…….. Sanki hiç varolmamışlar. Sanki hiçbir limana demir atmamışlar. Hafiflikle alışılır yokluklarına. Esrarından güç alarak binbir yüzlü varoluşla sonsuzca çoğalan —nasıl oluyorsa işte— ah o hep aynı aşina tamlamalar.
III.
Okuma uğraşının —ki bizim bağlamlarda sadece kitap dolayımında sözkonusu edilmiyor—otantikliği ise tam aksine ne denli ölümsüz. Sonsuzca taze. Hem nasıl yaşanırsa yaşansın, şaşırtıcı biçimde içeriğin, içeriğe yaklaşımın yeğinliği aynı kalacaktır. Yeter ki öznesini bulsun. Burada köşeye çekilip şöyle bir soluklandıktan sonra nesne ile öznenin bakışmasından da bahis açmalı. Kaynak işlevi gören o özel karşılaşmalar nasıl duyumsanmaz. Kimyanın vurgusu. Simyanın yabana atılmazlığı.
Okuma’dan türetilmiş tamlama ok’u nereye götürecek acaba diye bir soru belirebilir bu noktada. Kişi istediği kadar isabetli bir tanım ortaya koysun, bizzat kendisinde olsa da patenti, gösterdiği yönü takip edemeyebilir. Tamlama istikametinin muğlaklığ(ın)a takılması kaçınılmaz. Giderek “istikametin muğlaklığı” diyerek yeni tanımı elleriyle yontacaktır. Sonra da heybesinde kalan o tek “okuma istikameti”yle yetinecek. Muhtemel. Ve yeni bir düzeneğin yörüngesine elbette dolanılabilir. Bu da isabet belirtebilir. Öznesine ve nesnesine. Hem de aynı anda. Yeni ahenk rotaları.
IV.
Herbirimiz yakın plana aldığımız her unsur için tek seferlik, son derece öz(n)el bir okuma tarzı geliştiriyoruz aslında. Sadece nadiren bilince davet ediyoruz bunları. Kendi meşrebimizce ayrıksı ve nadir bir oluşa kapılıyor; onunla dansımızın-muhabbetimizin belirleyeceği müstesna bir yol döşüyoruz. Tek yolcu ben olmasam diye içinden geçiren yazarlığ(ın)a soyunuyor. Ama bu tabii ayrı mesele. Tamlamanın öznesinde bir ikizleşme hasıl olacaktır yazma eylemiyle birlikte. Ne salt yazardır orada rotayı belirleyen ne meselenin ana damarı ne de salt okurun bilinci-birikimi-karakteri-doğası.
Kendini silen manzaraya odaklanıyor zihnim. Neresindesin diye soran gaip ses. Okumanın ihlali söz konusu edilse kim bahis açardı okuma körlüğünden. İstesen de diyor içimde bir ses, onu kısıtlayıcı doğa perspektifinden yorumlayamazsın. Elinde değil. Biliyorsun çünkü: Kepenkler bir bakıma hiç kapanmıyor. Sonsuz tekrarı olacak o yok-manzaranın. Kimse muktedir değil olur olmaz sahne alıp perde kapatmalara. Karartma için artık kimse savaş beklemiyor. Kimse gecenin görünmezliğine onay vermiyor. Anlamları tersyüz etme çağlarındayız. Çevik kavrayış şart. Hiç sanılacağı gibi olumsuz bir nitelik olmayışı körlüğün: Siyahı tanıma çabasıdır, onun sorgula(n)masıdır bu bir bakıma. Okuma esnasında. Karanlığın keşfi. Benliğin kendini ona tabi tutarak yeniden tanımla(n)ması.
Hemen akabinde okuma astiğmatı. Ki eğik bakışını hafifçe kaydırarak düzeltmeye uğraşan kendi şaşmış odaklanışıyla karşılaşacaktır.

















