Nisa Yıldırım: “Tüm kolektif direnişlerin yeri başımın üstündedir.”

Eylül 16, 2020

Nisa Yıldırım: “Tüm kolektif direnişlerin yeri başımın üstündedir.”

Söyleşi: Deniz Taç

Nisa Yıldırım ile Küsurat Yayınlarından yeni çıkan kitabı Epidemik Eros üzerine konuştuk.

İsminizi, ilk kitabınız Epidemik Eros ile duyduk. Bize kendinizden söz eder misiniz?

83 doğumluyum. Liseyi bitirdiği yıl hayatının mesleğini bulabilmişlerden değilim. Bu nedenle esnek bir alan olan bilgisayar üzerine eğitim aldım. Ne istediğimi bulabilmek için, ne istemediğimi anlamaya zaman harcadım bir süre. Yirmi beş yaşımdan sonra sosyal bilimlere transfer oldum, otuz yaşımdan önce ise hiçbir yazma deneyimim ya da istediğim olmadı. Doktorada akademik okumalardan bunalınca sanırım refleks olarak kurmaca yazmaya başladım. Önceleri senaryo yazıyordum, ki edebi metinlerle hiçbir ortak özellik barındırmayan, minimum detayla anlatım gerektiren teknik bir metin senaryo. Bu kısıtlamanın da bir süre sonra beni yorduğunu fark edip, birkaç hikâyemi roman formatında kaleme almayı denedim. Özetle; gayet spontane gelişen bir yazma hikâyem var.

Romanın konusu ve yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Romanın konusu bitmeyen erkek teröründen çıktı. Toplumsal histeri de ilgimi çeken bir konu olmuştur her zaman. Gerçi bu metinde durum tam olarak böyle gelişmese de dışarından görünen o. Ayrıca fikri hikâyeleştirmeden önce dram türünde olacağını sanıyordum, ama daha ilk anlarda yönü değişti. Mizahın hüznü dramdan daha ağır bastığı için, mizah kendiliğinden dramın önüne geçiverdi. Benim tercihim değildi. Ben bu metin dışında da bir süredir dram yazamıyorum. Sanırım o durağı geçtik ülke olarak, hatta dünya olarak geçmekteyiz. Gözyaşından sonra gelen kahkaha tehlikelidir, ne yazık ki durum vahim. Ama umutsuz olmaya da gerek yok.

Herhangi bir yazma ritüeliniz var mı?

Yazma ritüelim hiç olmadı. Kurgu-dışı metinler için dahi gerçekten çalışmak istediğim zaman masa başına geçiyorum. Bir plana uymak yaptığım işle arama mesafe koymama yol açabilir. Hayatımı bu tür mecburiyetlerden uzak kalmak üzerine kurmaya çalıştım hep. Ayrıca bizim zamanı değil, zamanın bizi kontrol ettiğine inanıyorum.

Kadına dair ülke gündeminde söylenenler, sosyal medyada konuşulanlar düşünceleri şekillendirecek boyuta geldi. Siz de aslına bakıldığında sert ve acıklı olan bir hikâyeyi özünü kaybetmeden oldukça yumuşak şekilde aktarıyorsunuz. Yazarken nasıl bir yol izlediniz?

Tüm kolektif direnişlerin yeri başımın üstündedir. Sanırım farkında olmadan yolu buraya taşıdım. Ya da yol zaten buraya varmalıydı ve kendisi vardı. Ben aracı bir yazarım galiba, bilinçli olarak yazmıyorum, geleni yazıyorum.

Epidemik Eros’u okumak isteyenler için neyle karşılaşacaklarına dair neler söyleyebilirsiniz?

Mizahi yönü nedeniyle keyifli birkaç saat geçirebilirler, fakat son cümlede gözleri dolmayan bizden değildir. J

Kitabı okurken hem tatlı bir gülümseme beliriyor yüzde hem de acı bir his beliriyor içimizde. Bu dengeyi nasıl yakaladınız?

Aslında bir denge yakalamaya çalışmadım. Sanırım hikâye kendi dengesini buldu. Hatta mizahı fazla mı kaçtı diye endişe ettiğim anlar oldu. Yine de bittikten sonra metne müdahale etmek istemedim.

Siz kitabı yeniden elinize aldığınızda nasıl bir ruh haline kapılıyorsunuz?

Öncelikle bu metin için en doğru yayıneviyle çalıştığımdan emin oluyorum. Kendimi ait hissettiğim bir ekip Küsurat Yayınları. Muhteşem genç kadınlar var ve hiç düşmeyen enerjileri benim kolaylıkla düşen enerjimi korumam için çok ama çok önemli. Onlara her konuda güvenebileceğimi yaşayarak gördüm. Bir de kalemine, mizahına bayıldığım yayın yönetmenim Burak Aksak var. Kısaca daha iyisi olamazdı.

Metnin kendisine gelirsek, okur olarak baktığımda teması nedeniyle benim seveceğim bir metin olurdu ve zaman ayırdığım için pişman olmazdım diye düşünüyorum. Yoksa okunması gereken eşsiz kitaplar var. Bunlardan biri okunmak için sırada bekliyorsa, okur bu kitapla zaman kaybetmesin mesela.

Okuyucu yorumları nasıl, sizi nasıl hissettiriyor?

Öncelikle sıradışı bulunuyor tabii. Kadın okurlar daha sağlam bağ kuruyor doğal olarak. Yazan kişi olarak da hikâyeye ilham veren dertlerin yeryüzünden silineceği günü beklemek kalıyor bana. Tabii o gün gelene kadar bir köşeye çekilip bekleyecek değiliz. Sesleri bastırılamayan kadınlar sonunda geldiler, canım kadınlar…

edebiyathaber.net (16 Eylül 2020)

Yorum yapın