Ne zaman günlükler anlatıya döner? | Metin Celâl

Kasım 5, 2023

Ne zaman günlükler anlatıya döner? | Metin Celâl

Covid günlerinin, pandemide yaşananların edebiyatımıza yansımaları yavaş yavaş günyüzüne çıkıyor, kitaplaşıyor. Geçen yıl Necati Tosuner’in Salgında Öyküler’i (İş Bankası Kültür yay.) yayınlanmıştı. Şimdi de Atilla Birkiye’nin Ev Günleri Kumrularla Birlikte (Literatür yay.) çıktı. Ev günleri, “günce” olarak tanımlanmış.

Günlük türü edebiyatın en yeni türlerinden. Bizde çok yaygın değil. Günlük türünün belli başlı ustalarını adeta parmakla sayabiliyoruz; Nurullah Ataç, Salâh Birsel, Tomris Uyar ilk akla gelen isimler.  “Kişi başından geçen olayları yaşadığı günde yazıya döker. Samimi bir tür olup yazar dışa vurduğu veya vuramadığı her türlü duygusunu dile getirebilir. Bunun yanı sıra, kaleme alındığı tarihe ışık tutmaları bakımından belge niteliği taşırlar” diye tanımlanmış. Kişinin özelini gözler önüne sermek için kaleme almasının bizde pek ilgi görmemesi şaşılacak bir şey değil. Çünkü Doğu Akdeniz toplumu olarak özelimizin bilinmesini istemeyiz. Bu yüzden pek fazla biyografi de yazılamaz Türk edebiyatında. 

Günlükler içe dönük ve dışa dönük olarak ikiye ayrılmış. İçedönükten yazarının özel hayatını tümüyle yansıtan ve bir anımsama aracı olarak kullanılan günlükler kastediliyor. Bir de dışa dönük günlükler var. Bunlar okura yönelik edebi çalışmalar. Yazar yazdıklarının yayınlanacağı, kitaplaşacağı bilinciyle günlüklerini kaleme alıyor ve sadece okurca bilinmesini istediği olaylar, görüşler günlükte yer alıyor. Bir tür öndenetimle kaleme alıyor günlüklerini. İçedönük günlüklere örnek olarak Nigâr Hanım’ın günlükleri (Timaş yay.) verilebilir. Tomris Uyar, Ataç, Salâh Birsel gibi yazarların günlükleri ise dışadönüktür. Dikkati çekici bir nokta da günlük yazarlarının çoğunluğunun aynı zamanda deneme yazarı olması.

Atilla Birkiye biyografisinde “günlük yazarı” olarak anılan nadir yazarlarımızdan. Atilla da iyi bir deneme yazarıdır. Yine biyografisinde şöyle yazıyor; “Hayatının üç farklı dönemine ait günlüklerini de kitaplaştıran Birkiye, bu yazılarında, doğma büyüme İstanbullu bir yazarın, şehre, edebiyata, hayata ve aşka bakışını diğer kitaplarından daha samimi bir şekilde kendisi olarak okura sunar.” (Atilla Birkiye (yesevi.edu.tr). Samimiyet vurgulaması önemli. Günlük okurken bunu hissetmek isteriz okur olarak.

“Saptamalar-Bir Sonbahar Güncesi” 1984, “Perdelerden Caddelere Dökülüvermiş Bir Festivalin On Yılı” 1995, “Şehirlerarası Arzu” 2019 tarihini taşıyor. Atilla Birkiye de yayınlamak amacıyla yazmamış belki ama kitaplaştırma aşamasına gelince bir seçme gereği duymuş. Günlüklerini oluşturan defterleri olduğu gibi yayınlamamış. “Ev Günleri Kumrularla Birlikte”ise doğrudan bilgisayarda yazıldığı için tamamen dışadönük yani yayınlanmak amacıyla yazılmış bir eser olarak değerlendirilebilir. Tarihler gün gün gitmediği için yine bir seçme yaptığını düşünebiliriz. Belki de her gün günlük yazmak için bilgisayar başına oturmadı.

Covid salgını başlayınca, çoğumuz gibi hastalık kaparım korkusuyla tamamen eve kapanıyor Atilla Birkiye. Günleri evde geçiyor. Rutinler belli. Bol bol okuyor, yazıyor ve belki de en sadık dostları olan kuşları, öncelikle kumruları, ardından martıları ve tabii İstanbul’un vazgeçilmez kargalarını gözlüyor.

Burada bir parantez açayım. Büyük usta Ferhan Şensoy’un da Beyoğlu’nda yalnız yaşayan bir adamın mutfak penceresinin denizlik denilen dışa doğru çıkıntısına yuva yapan iki kumruyu gözlemlemekle günlerini geçirdiği “Karagöz ile Boşverinbeni” (Aralık 2008, Ortaoyuncular yay.) adlı anlatısı vardır. Tabii ki benzerlik yalnız adam ve kumrularda. İkisi de farklı eserler.

Sokağa çıkmamak, halk arasına karışmamak iradi bir seçim. Salgına alışılıp normalleşmeye başladığında bile tedbiri elden bırakmıyor, mahallede kısa yürüyüşler dışında pek az kişiyle ilişki kuruyor Atilla Birkiye.

Kahramanımız zaten bu arada 65 yaşına girdiği için kısıtlamalar daha da artıyor. Bundan şikayetçi olduğunu da söyleyemeyiz. Hayatta kalma, sağlığını yitirmeme isteği kısıtlamaları benimsemesini kolaylaştırıyor.

Ne kadar dirense de sokağa çıkmasını gerektiren durumlar da oluyor. Pandemi öncesi her hafta gördüğü yaşlı annesini ziyaret etmek istemesi bunların en önemlisi. Arada kendisi de çeşitli rahatsızlıklardan doktora görünecektir.

Günlükleri daha çok denemeciler kaleme alsa da içerdikleri olaylar nedeniyle anlatıya da yakındır tür. Sonuçta günlük yazarı yaşadıklarını ayıklayarak yazıya geçirir, hiç kimse hayatının her anını yazmaz. Hele yayınlanmak amacıyla günlük tutuyorsanız bu seçerek anlatma iyice zorunlu bir hal alır.  Ev Günleri Kumrularla Birlikte’yi bir süre sonra başkahramanı yazarından esinlenen bir anlatı olarak okuduğumu fark ediyorum.

Ev Günleri Kumrularla Birlikte’nin anlatısında 65 yaşında, günlerini okuyup yazarak geçiren bir yazarın yaşamı var. Pandemi, eve kapanma zorunluluğu en önemli konudur.  Gittikçe uzayan kapanmanın etkilerini ustaca yazıya geçirir. “… İsteksizlik, kocaman. Kalkmak, kahvaltı yapmak, şu iki gündür suda duran kuru fasulyeyi pişirmek, mitoloji-antik kitaplığımı düzenlemek –kitaplar salonun ortasında!–, evet, hepsi için kocaman bir isteksizlik…”

Diğer yandan toplumsal gelişmeleri dikkatle izler. Duyargaları haberlere, gelişmelere açıktır. Hayata, topluma ve insana dair yorumlar yapar. Endişelenir. Tedirgin olur. Çözüm yolları arar.

Ama çözülmez. Bir yandan günlüğünü bilgisayarda yazarken diğer yandan iki kitap birden kaleme alır. Birinde “Şair İstanbul’daydı!’da (Literatür yay.) Nâzım Hikmet’in pek bilinmeyen ve uzun yıllar günışığına çıkmayan bir yolculuğunu konu alır. Sovyetler Birliği’ne kaçmış olan Nâzım Hikmet Ekim 1927 TKP tutuklamalarından sonra dağılan hücreleri yeniden canlandırmak için İlyiç vapuruyla İstanbul’a gizli bir yolculuk yapıyor. Yolculuk izlenimlerini de Moskova’daki Parti Dış Büro üyesi Hasan Âli Ediz’e yazdığı mektuplarda dile getiriyor. Birkiye bu mektuplardan yola çıkarak, daha geniş bir zaman dilimini kapsayan bir kurmaca oluşturuyor.

İkinci kitapta, “Bulutlar Piraye Piraye Diye Geçiyor”da (Literatür yay.) Nâzım Hikmet’in 1945 sonbaharında, Bursa’da hapis yatarken karısı Piraye için yazdığı Saat 21-22 Şiirleri‘ni konu ediniyor.

İki kitabı da kaleme alırken bol bol ele aldığı konularla ilgili kitaplar okuyor, araştırmalar yapıyor. Bir yandan da İş Sanat’ın online yayınlanmaya başlayan şair ve yazar etkinlikleri için araştırmalar yapıp onların metinlerini kaleme alıyor.  Mehmet Başaran ve Dursun Akçam’ın eserlerini yayına hazırlıyor. Hayatı edebiyatla dolu olarak geçen bir yazarın üretim sürecini kendi kaleminden izliyoruz. Kitaplar bitiyor, yayına hazırlanıyor, bu sırada kahramanımız yeni bir romana başlıyor. 

Esas konu tabii ki pandemi ve hayatta kalma kararlılığı ile eve kapanmadır ama evde bir de sevgili vardır. Evi paylaştıkları anlaşılan sevgilisi ile ilişkileri hemen hiç anlatılmıyor. Zaten yoğun bir iş yaşamı olduğu sezilen sevgili de önce annesinin, sonra da ablasının sağlık sorunları ile ilgilenmek ve sık sık evden uzaklaşmak durumundadır. Gidiş gelişleriyle biliriz onu. Bunu yazarın bilinçli bir tercihi olarak değerlendiriyorum. Kahramanını yalnız bir adam olarak var etmek istiyor. Sevgili net olarak var olsa, onunla ilişkisini, konuşmalarını aktarsa bu yalnızlığı güçlü bir şekilde hissedemeyiz. 

Anlatıcı yazar annesi için endişelidir. Halkla hiç ilişki kurmamaya dikkat ederek kardeşleri ve oğlu ile onu ziyarete giderler. Annesinin gittikçe kötüleşen sağlık durumunu izler. “Annem uyuyor, artık pek kalkamıyor, yine Bakırköy, gençliğimin izleri sokaklar, yaklaşık bir yıldır trenle geliyorum, Yenimahalle’de iniyorum, gençliğimi geçiyorum.”

Hülya Soyşekerci’nin “Şehirlerarası Bir Arzu” için yazdığı gibi “Bir anlamda yazar, dış’ta yoğun ve dikkatli gözlemlerde bulunurken iç’te yaşadığı derin duyguları da çekinmeden dillendiriyor.”

Atilla Birkiye’nin Ev Günleri Kumrularla Birlikte’sini deneyimli bir yazarın kendi yaşamından yola çıkarak ve günlük biçiminde kaleme aldığı bir anlatı olarak okudum. Edebi anlamda iyi bir eser olmasının yanında o günleri anımsamaya da büyük katkıda bulunuyor. Çünkü, çok yakın bir geçmişte yaşansa da bir çok kötü şey gibi pandemiyi de belleğimizden silmiş, unutmaya terk etmişiz. Hem edebi tat almak, hem büyük bir felaket karşısında şehirli bireyler olarak nasıl davrandığımızı anımsamak için kitabı öneriyorum.

* Ev Günleri Kumrularla Birlikte, Atilla Birkiye, Literatür yay.

Yorum yapın