“Minimalizm – İnsanları Sev Eşyaları Kullan”: İçimizdeki eskici dükkânları | Bahar Çetiner

Eylül 27, 2022

“Minimalizm – İnsanları Sev Eşyaları Kullan”: İçimizdeki eskici dükkânları | Bahar Çetiner

Şimdi o elinizdeki kredi kartını yavaşça cüzdanınıza koyun, size ilginç bir şeyler anlatacağım. Hem de bedava. Uzun zamandır bedava olan bir şeyle mutlu olmadınız değil mi? Bedava ya da ucuzsa kesin kalitesizdir algısı var. Halbuki hayattaki en iyi şeyler bedavadır: hava, su, diyet, egzersiz, uyku, güneş ışığı. İnstagram’da o ekranı kaydırıp linke tıklamaktan vazgeçin, ruhunuz ve aklınız yeterince zehirlenmedi mi?

Alışveriş bağımlısıyız değil mi? Alışveriş yaptıkça mutlu oluyoruz. Her yeni satın almanın yol açtığı dopamin salınımına bağımlı hale gelmişiz ve yeteri kadar sahip olmak yetmiyor, her an daha da fazlasını istiyoruz. Logolarımız bizi benzersiz hissettiriyor. Tanımadığımız veya sevmediğimiz insanları etkilemek için sahip olmadığımız paraları harcıyoruz. Mutluluğu geçici zevklerde, göstermelik zaferlerde, pahalı etiketlerde, alışverişte arıyoruz. Ama bunların hepsi anlık zevkler ve zevk mutluluğun düşmanıdır. Anlık ve yüzeyseldir, ruhunuzda doyum sağlamaz. Sahte başarıların ve özgürlüklerin peşinde koşuyoruz, takılar, marka giysiler, sosyal medya takipçileri…

Minimalizm – İnsanları Sev Eşyaları Kullan, Mayıs 2022’de Eksik Parça etiketiyle yayımlandı. Aynı zamanda Minimalizm belgeselinin de yaratıcıları olan Joshua Fields Millburn ve Ryan Nicodemus, bu üçüncü kitaplarında, kendi hayatlarını minimalizm sayesinde nasıl dönüştürdüklerini, minimalizm öncesindeki hayatlarına dair eleştirilerini, daha değerli ve mutlu bir hayata nasıl sahip olabileceğimizi öneriler ve ödevlerle anlatıyorlar.   

“Minimalizm, eşyalarla olan ilişkilerimizden, yani neye tutunduğumuz ve ne tükettiğimizden başlayarak zaman içine yayılan kademeli değişiklikleri ve daha sonra bu değişiklikleri diğer ‘ilişkilerimize’ (gerçek, benlik, değerler, para, yaratıcılık ve insanlar) yaymayı gerektirir.” Biz mutlu olmak için eşyalara tutunuyoruz, istifliyoruz, depoluyoruz, hatırası var diye hiç kullanmadığımız objeleri saklıyoruz, nostalji diye onlara sarılıyoruz. Bozulanları tamir edip kullanmıyoruz da öylece tutuyoruz. Evimizin bodrum katları, ardiyeleri, dolapları ve tavan araları “anıt mezarlarla” dolu. Sahip olduğumuz şeyler sonunda bize sahip oluyor. Depoladıklarımız farkında olmadan bizi tüketmeye başlıyor. Peki ne zaman vazgeçeceğiz? İçimizdeki boşluğu doldurmak için daha ne kadar satın alacağız?

Aslında tutunduklarımız eşyalarımız değil, onların bizlere hatırlattığı anılar. O dopamin kırıntısı, anlık yaşanan bir high. Biz içimizdeki boşluğu eşyalarla doldurmaya çalıştıkça o asla dolmaz, çünkü alınan haz anlıktır. Boşluk durmadan genişler. Ve bizler de eşyaların kölesi olarak bir sarmalın içinde sürüklenip gideriz. Yalnızca eşyaları ve kredi kartı borçları için yaşayan ve çalışan bir robot, bir bağımlı olmuşuzdur. Peki ya hayatı değerli kılan maddiyat değilse? İhtiyacımız olan şey daha fazla link değil; daha fazla yaratıcılık, daha fazla özgürlük ve daha fazla zaman. Önemli olana yer açabilmek, ona kavuşabilmek için maddi olandan vazgeçmemiz gerek. Vazgeçmek de bedava bir ilaçtır. Sizce de içimizdeki o eskici dükkânını kapatmanın vakti gelmedi mi?

edebiyathaber.net (27 Eylül 2022)

Yorum yapın