Mart ayında Ayrıntı Yayınları’nda neler var?

Mart 2, 2023

Mart ayında Ayrıntı Yayınları’nda neler var?

Ayrıntı Yayınları mart ayı kitaplarını duyurdu.

Tanıtım bülteninden

Şubat ayında yaşadığımız büyük depremler ve ardından ortaya çıkan skandallarla beraber geride  büyük bir toplumsal yıkım bırakıyoruz. Bu depremlerden sonra ortaya çıkan organizasyon eksikliği,  karmaşa, kamu kurumlarındaki skandalların felaketin etkilerini artırmasıyla barınma ve ısınma gibi  temel yaşam koşullarının sağlanmasını hala bekliyoruz. Bu sebeple hayatını kaybedenlerin  yakınlarına başsağlığı ve yaralılara geçmiş olsun dileklerimizi yeniden iletiyoruz.  

Madelon Sprengnether’dan Freud’un Yası, Tim Jackson’dan Büyüme Sonrası ve Hüseyin Solgun’dan  Mahir Çayan Ayrıntı Yayınları’nın mart ayı kitaplarından oldu. 20. yüzyılın en etkili psikoloji kuramcısı Sigmund Freud’un erken yaşta karşılaştığı kayıpların  yasını tutamamasının yas teorilerini nasıl şekillendirdiğini ortaya koyan Madelon  Sprengnether’dan Freud’un Yası; kapitalizmin amansız bir biçimde büyümeye yoğunlaştığı  ancak buna saplanan anlayışın terk edilirse neler olabileceğine dair bir okuma öneren Tim  Jackson’dan Büyüme Sonrası ve İstanbul’da yaralı olarak yakalanmasından sonraki 10 aya  odaklanan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını durdurmak için  mücadeleden vazgeçmeyen ve en sonunda Kızıldere’de girdiği çatışmaya kadar olan süreci  anlatan Hüseyin Solgun’dan Mahir Çayan’ı okuyacağız.

FREUD’UN YASI 

Madelon Sprengnether  

Mart ayında Lacivert Kitaplar dizisinde Freud’un Yası kitabına  yer veren Ayrıntı Yayınları, Sigmund Freud’un erken dönemde  yaşadığı kayıplarla ilgili bir çalışmaya yer veriyor. Freud’un yasını  tutamamasının yas teorilerini nasıl şekillendirdiğini inceleyen  Madelon Sprengnether, aynı zamanda feminist bir psikanalitik  eleştirmendir.  

Yazar, “Freud’un yas konusuna yaklaşımını ve bundan kaçınma  yollarını anlamak, düzgün şekilde onun yasını tutmamıza  yardımcı olur” demektedir. Lacivert Kitaplar dizisinden çıkan  kitap Melih Pekdemir çevirisiyle okurun ilgisine sunuldu.  

Arka kapaktan: 

Freud’un Yası, 20. yüzyıl boyunca psikanalitik teori ve  uygulamalardaki değişimleri keşfetmenin temeli olarak Freud’un  yas deneyimlerini ve teorilerini çözümlemektedir. 20. yüzyılın  başlarındaki modernist Freud yerini 21. yüzyılın postmodern  Freud’una bırakmıştır. Madelon Sprengnether, Freud’un  hayatındaki başlıca biyografik vakaların önemli bir yorumunu  sunuyor ve bunu yaparken Freud’un erken yaştaki kayıplarının  yasını tutamamasının yas teorilerini nasıl şekillendirdiğini ortaya  koyuyor. Bu durumun ardıllarına ödipal öncesi çalışmalar alanını açarak nesne ilişkileri, öznelerarası ve karşıaktarım teorileri, Lacancı analiz ve travma teorisi gibi bir  dizi yeni psikanalitik teoriye imkân sağladığını ileri sürüyor. Bu yaklaşımların çoğu, yasın ego  gelişimi süreci için kritik olduğu şeklindeki formülasyon konusunda farklı yönlerden gelip bir  noktada buluşmaktadır. İşte bu argüman aracılığıyla Sprengnether de, modernizmden  postmodernizme, yani ustalık vurgusundan kırılganlığa, dikeyden yatay anlam oluşturma  sistemlerine ve kelimelerle temsil edilebilen alandan sözel olmayan alana geçişin izini sürüyor.  

Freud’un Yası, Freud’un yasla kendi mücadelesini keşfederek, onu donmuş idealleştirmeden  kurtarırken ve çalışmalarının 21. yüzyılda taşıdığı önemi gösterirken, bizim de onun yasını  tutmamıza imkân tanımaktadır.  

Kitaptan alıntılar:  

“Yas tutmanın bir ürünü olarak ödipal teori olağan varsayımda, Freud’un babasının ölmesini istediği,  çocuklukta bastırılan bu duyguların babasının gerçek ölümünün baskısı altında yeniden ortaya  çıktığı yönündeki keşfini kodlamaktadır.”  

“Doğumundan 150 yıl sonra, fikirlerinin (kuşkusuz etkisi azaltılmış biçimde) Batı kültürüne nüfuz  ettiği de söylenebilir. Örneğin, Ödip kompleksi, penis haseti, iğdiş edilme kaygısı, çocuk cinselliği,  bilinçdışı veya id terimlerine kim aşina değildir ki? Ve Freud’dan sonra, rüyaların istek doyumu olma  özelliklerini ya da gündelik dil sürçmelerinin gizli önemini kim reddeder ki?”  

“Freud’un anne-bebek ilişkisinin dinamiklerini ve beraberinde getirdiği yoğun gelişim dramasını  gizleyen ödipal yapısı, Freud’un göz atabileceği ancak doğrudan ele alamadığı bir konu olan yas  tutmanın bataklığına yaslanmaktadır.”  

BÜYÜME SONRASI 

Kapitalizmden Sonra Yaşam  

Tim Jackson  

Küresel iklim krizi, ekonomik kriz, pandemi! Son yıllarda bütün  dünyayı kasıp kavuran salgın, zaten öncesinde var olan, vahşi şekilde  ormanların, denizlerin, gittikçe kirlendiği ve yok olduğu ancak bütün  bu hızlı yok oluşa rağmen durmayan bir büyüme canavarı, nam-ı diğer  adıyla kapitalizm! Bu canavarın durduğu bir vakitte neler olabileceğine  dair kafa yoran Tim Jackson, Büyüme Miti, Kapitalizmi Kim Oldürdü?,  Sınırlı Olanlar ve Sınırsız Olanlar, Refahın Doğası, Aşk ve Entropi  Hakkında, Hikaye Anlatma Sanatı olarak Ekonomi, İşe Dönme, İktidar  Sanatı ve Venedik’te Yunuslar başlıklarıyla konuyu irdeliyor.  İnceleme dizisinden okura sunulan 256 sayfalık Büyüme Sonrası’nı İngilizceden Akın Emre Pilgir çevirdi.  

Kitaptan alıntılar:  

“Hâkim toplumsal ilerleme vizyonumuz ölümcül bir biçimde yanlış bir  vaade dayanmaktadır: Herkes için her zaman daha fazlasının  olacağına.”  

“Kolay para ve gevşek düzenlemeler finans piyasalarının istikrarsızlaşmasıyla sonuçlandı. Dahası toplumsal eşitsizliği derinleştirdiler. İşçilerin çıkarları  karşısında sermayenin çıkarlarını korumak kaçınılmaz olarak yoksul karşısında zengini kayırmıştı.  Neredeyse elli yıllık toplumsal ilerlemenin akıl almaz bir şekilde geriye döndürülmesiyle, gelişmiş ülkelerdeki eşitsizlik 20. yüzyılın son on yıllarında devasa oranlarda arttı.”  

“Eğer mutluluğu toplamak için bir çerçeve geliştirmemiz mümkün olsaydı, sadece gündelik  kararlarımız için değil bir bütün olarak ulusun refahı için de güvenilir bir kılavuza sahip olurduk.”    

“Çocuklarımıza saldırgan pazarlama stratejileri için elverişli numuneler gibi davranıyoruz. Onları  uzun vadeli sağlıkları için yıkıcı olması kaçınılmaz beslenme alışkanlıklarına sokacak imkânsız  ayartmalara maruz bırakarak, hastalıkları hızlandırmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz.  İnsanlara gençliğin sona ereceği zamana hazırlanmayı da öğretmiyoruz. Kaçınılmaz bir şekilde  yaşlandıkça işler değişir. 100 metre dünya rekorunu kıramayacaksınız. Şiddetli temasların yaşandığı  sporlarda kendinizi geliştiremeyeceksiniz. Bedeninizin belli sınırları olduğunu kabul etmek zorunda  kalacaksınız.”  

“Kapitalizmin çalışmayı çarpıtması trajediden başka bir şey değildir. Her şeyi süratli, savurgan bir  tüketim sürecine teslim ederek, faniliğin pençesine kaçınılmaz bir şekilde geri döneriz. Anlamlı bir  çalışma gayesinin kendisini ortadan kaldırırız. Beşeri dünyanın dokusunu yok ederiz. Kapitalizm  ölümsüzlük arzularımızı uyarırken, bize devamlı hiçbir şeyin güvende olmadığını hatırlatır.”  

MAHİR ÇAYAN 

Kızıldere’den Önce 10 Ay  

Hüseyin Solgun  

İstanbul’da yaralı olarak yakalanmasından sonraki 10 aya odaklanan,  Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını durdurmak  için mücadeleden vazgeçmeyen ve en sonunda Kızıldere’de girdiği  çatışmaya kadar olan süreci anlatan Hüseyin Solgun’dan Kızıldere’den Önce 10 Ay alt başlığıyla Mahir Çayan kitabı,  Ayrıntı Yayınları’nın Yakın Tarih dizisinden çıktı.  

Arka kapaktan:  

İstanbul-Maltepe’de yaralı olarak yakalanmasından sonraki on ay,  Mahir Çayan’ın çok zorlu Sıkıyönetim şartları altında tarihe müdahale  ettiği on yıllara bedel bir dönemdir. Mahir Çayan, yaralı halde  sorgulandı, hücreye kondu ve gece gündüz yatağına zincirlendi. Mahkemenin başlamasına kısa bir süre kala gündüzleri zincirleri  çıkarıldı. Eline kâğıt kalem geçer geçmez de duygularını şiire döktü.  Geceleri hücresinde zincire vurulduğu Selimiye Kışlası’nın bir  salonunda başlayan yargılamalarda avukatları ve arkadaşlarıyla  birlikte hukuk savaşı verdi. Savunma safhasında götürüldüğü  Maltepe Askerî Tutukevi’nden öldürülme riskini göze alıp  arkadaşlarıyla birlikte tünel kazarak firar etti. Güvenlik kuvvetlerinin  tüm birimleriyle gerçekleştirdiği, mezarlıkların bile arandığı genel aramaya rağmen iki ay geçirdiği İstanbul’da Parti içindeki ayrışmayı netleştirdi ve Kesintisiz Devrim  2-3’ün yazımını tamamladı. Bir kamyonete yüklü sandık içinde götürüldüğü Ankara’da yoğun  operasyonlara maruz kaldı, yurtdışına gidebileceği halde gitmedi, kendini korumak için hareketsiz  kalarak saklanmak bir yana imkânsız koşullara rağmen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf  Aslan’ın idamlarını durdurabilmek için mücadele etmekten bir an olsun vazgeçmedi. Ankara’da  eylem yapabilecek imkânlar tümüyle ortadan kalkınca, Ertan Sarıhan’ın organizasyonuyla makarna  çuvalları taşıyan bir kamyonla Ünye-Fatsa’ya götürüldü. Ve sonunda bütün imkânsızlıklara rağmen,  idamların Resmi Gazete’de yayımlanıp kanunlaşmasından bir gün sonra Ünye Radar Üssü’ndeki üç  NATO teknisyenini arkadaşlarıyla birlikte rehin alıp Kızıldere köyünde bir eve kaçırdı… THKP-C lideri  Mahir Çayan’ın yaşamı Kızıldere’de son bulsa da, mücadelesi ve teorik yazıları ile Türkiye sol  tarihinde yeni bir başlangıç sayfası, bir Kutupyıldızı olarak görülmüştür. 

Kitaptan Alıntılar:  

“Gözaltında olan Oğuzhan Müftüoğlu, hayatının en zor durumunu yaşıyor olmalıydı. Mahir Çayan,  eve uğramadığı için kendisinin yakalandığını kuvvetle muhtemel anlamıştı. Acaba bunun üzerine  kaldığı evi terk etmiş miydi, yoksa kendisine güvenerek birkaç gün daha kalmayı mı tercih etmişti?  Başka deyişle Mahir Çayan, bu şartlar altında kendisine güvenir miydi, güvenmez miydi? Cevap  kafasında açık olmalıydı: Mahir Çayan, kendisine güvenir ve öyle davranırdı. Bu durumda ölüm  riskini göze alıp direnmekten başka yolu yoktu.”  

“Kendisine örnek aldığı Che gibi eylem içinde hayatını kaybeden Mahir Çayan, hayal ettiği gibi  devrimci marşlar ve sloganlar eşliğinde bir cenaze töreni ile gömülemedi. Ancak birkaç yıl sonra  adı, Hüseyin Cevahir ve Ulaş Bardakçı ile birlikte binlerce kişinin katıldığı cenaze törenlerinde,  mitinglerde, yürüyüşlerde, toplantılarda sloganlaşacak, mücadelesi ve Türkiye sol tarihinin canlı  başvuru kaynakları arasında yer alan teorik yazıları ile tarihte yerini alacaktı.”

edebiyathaber.net (2 Mart 2023)

Yorum yapın