“Rusya’da Konstrüktivist Mimarlık” raflarda

Mart 2, 2023

“Rusya’da Konstrüktivist Mimarlık” raflarda

El Lisitzki’nin “Rusya’da Konstrüktivist Mimarlık” adlı kitabı, Mehmet Kerem Özel çevirisiyle Arketon Yayınları tarafından yayımlandı.

Tanıtım bülteninden

El Lisitzki’nin metinlerinden oluşan Rusya’da Konstrüktivist Mimarlık, Arketon Yayınları arasındaki yerini aldı. Aykut Köksal’ın editörlüğü ve Mehmet Kerem Özel’in çevirisiyle yayımlanan kitap, dönemin kaynak niteliğindeki yazı, çizim ve fotoğraflarını içeriyor.

Toplamın ana metnini El Lisitzki, 1929’da yazmış; metin 1930’da Viyana’da, Russland. Die Rekonstruktion der Architektur in der Sowjetunion (Rusya. Sovyetler Birliği’nde Mimarlığın Yeniden İnşası) başlığıyla yayımlanmış. Toplamda bu ana metnin yanı sıra, El Lisitzki’nin 1921-1926 yılları arasında kaleme aldığı beş sanat yazısı da bulunuyor. Rus avangardının kaynak metinleri arasında bulunan bu yazılar, süprematist sanattan konstrüktivist mimarlığa geçiş sürecini sergiliyor. Özellikle Proun Odası’nı ele aldığı 1923 tarihli metin bu geçiş noktasını gösteren bir belge. 

Toplamın ekinde, biri Rusya’dan, diğeri Almanya’dan, dönemin önde gelen iki mimarının, Rusya’nın mimarlık ortamına, özellikle de konstrüktivist mimarlığa bakışını aktaran iki yazısı yer alıyor. Moisei Ginzburg’un yazısı 1928, Bruno Taut’un yazısı ise 1929 tarihli.

Kitapta, El Lisitzki, konstrüktivizmin doğuşunu şöyle anlatıyor: “…iki ayrı görüş ortaya çıktı. İlki, ‘dünyayı görme yoluyla, renkler aracılığıyla kavrarız’, ikincisi  ise ‘dünyayı dokunma yoluyla, maddeler aracılığıyla kavrarız’ idi. Her ikisi de dünyayı geometrik bir düzen olarak kabul ediyordu. Madde aracılığını öne süren ikinci görüş, nesnelere yalnızca bakmayı değil, aynı zamanda dokunmayı da gerektiriyordu. Tasarımın kurulması, her seferinde varsayılan malzemeye özgü özelliklerden yola çıkıyordu. Bu hareketin öncüsü (Tatlin), malzemeye sezgisel bir sanatsal ustalıkla hükmetmenin, malzemelerin sağladığı temel bilgilerden yola çıkarak nesnelerin kurulabileceği buluşlara yol açacağını ve bunun bilimsel tekniğin rasyonel yöntemlerinden bağımsız olacağını varsayıyordu. Bunu Üçüncü Enternasyonal Anıtı tasarısında kanıtlayabileceğine inanıyordu. Bu çalışmayı herhangi bir özel teknik veya statik bilgi olmadan yapmış ve böylece görüşünün doğruluğunu ispatlamıştı. Bu, ‘teknik’ ile ‘sanatsal” arasında bir sentez yaratmaya yönelik ilk girişimlerden biridir. Yeni inşa sanatının, hacmi gevşetme ve dış ile için mekânsal olarak iç içe geçmesini yaratma çabası burada ifadesini buluyor. Bu tasarımda, örneğin Horsabad’daki Sargon piramidinde de gördüğümüz, çok eski bir biçim kurulumu yeni bir malzemeyle, yeni bir içeriğe hizmet etmek üzere gerçekten yeniden yaratılmıştı. Bu çalışma ve malzeme ile modellerin dahil olduğu bir dizi başka deney ‘konstrüktivizm’ adlandırmasını doğurdu…”

edebiyathaber.net (2 Mart 2023)

Yorum yapın