Marie-Aude Murail’den iki çarpıcı kitap | Mehmet Atilla

Ağustos 5, 2014

Marie-Aude Murail’den iki çarpıcı kitap | Mehmet Atilla

809-7112013132543Geçtiğimiz yıl içinde Tudem Yayın Grubu arka arkaya iki kitap yayımladı. İkisinin de yazarı aynı kişiydi: Marie-Aude Murail. Özgeçmişinden Fransa’nın tanınmış yazarlarından olduğunu öğrendiğimiz Murail’in her iki kitabı da gerek okurlar gerekse yazarlar için ufuk açıcı nitelikteydi. Ancak hak ettiği ilgiyi topladıklarını söylemek zor. Bu nedenle üzerlerinde biraz daha konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yıldızı Dişi, okura uzak gelen adıyla şanssız bir kitap aslında. Özgün adının (Oh, boy!) kullanımında da bir güçlük var gerçi, bunu kabul etmek gerekiyor, ancak daha çekici bir başlık bulunabilirdi diye de düşünmeden edemiyor insan. Arka kapak yazısıyla dengelenmeye çalışılan bu zor eşiği aşıp kitabın ilk satırlarıyla buluşabilen okurlar için gerisi kolay olacaktır. Marie-Aude Murail ilginç karakterler yaratmayı önceleyen bir yazar çünkü. Bu yüzden olay örgüsü de sıra dışı oluyor.

Bir yıl önce babaları tarafından terk edilen, birkaç gün önce de anneleri intihar eden ve başka yakınları olmayan üç kardeşin birbirlerine tutunmak için gösterdikleri direnci okumaya hazırlanırken başka güçlü karakterlerle de buluşuveriyoruz. Öncelikle ikisi: Babalarının daha önceki evliliklerinden olma ve hiç tanımadıkları iki üvey kardeş çıkıyor karşımıza. Kim bunlar? Savruk ve eşcinsel bir abi ile soğuk nevale bir abla. Anneleri farklı olduğu için onlar da birbirlerine yakın değiller aslında. Birbirlerini doğru dürüst tanımıyorlar bile. Fakat çocuklar bunlardan biriyle yaşamak istiyorlar yine de, yurtta yaşamak onlar için işkence çünkü. İyi de, çocukların paylaşımı nasıl olacak? Kim, kimin yanına gidecek? Daha doğrusu abi ile ablanın seçimlerini hangi etkenler etkileyecek?

İşte bu noktada devreye sosyal hizmet uzmanı, aile mahkemesi yargıcı ve tıp doktoru üç kahraman daha giriyor ve her birinin etkin birer karakter olarak okurun imgeleminde canlandığını görüyoruz. On dört, sekiz ve beş yaşlarındaki bu üç kardeşin nerede ve kiminle kalacağı sorunsalı üzerinde ilerleyen kitap, hemen her sayfada aile kavramını, kan bağının önemini ya da önemsizliğini, parçalanmanın getirdiği ruhsal çöküntüleri irdelememize yol açıyor. Zaten bir edebiyat metnini kalıcı kılan da okurun zihninde oluşturduğu sorular değil midir? Yazarın ya da -kendisi de uydurma bir karakter olan- anlatıcının bu sorulara bulduğu çözümler, verdiği yanıtlar bir kez daha ikinci derecede önem kazanıyor.

Öte yandan bir romanı yalnızca konusuyla değerlendirmenin hiçbir anlamı olmadığından yola çıkarsak, Murail’in asıl başarısının anlatımındaki yetkinlikten, dış gerçeklikten kurmacaya geçişte oluşturduğu özel bölgenin olağanüstü çekiciliğinden kaynaklandığını vurgulamak zorundayız. Bir yazar bunu seçtiği sözcüklerle yapar elbette. Kendi deneyimlerini ve araştırmalarını, hayal dünyasındaki görüntülerle harmanlarken kurmacanın gerçekliğini örselememek için anlatıcı karaktere çok büyük görevler düştüğünün bilincinde olan ve çarpıcı bir öyküleme dili sergileyen Marie-Aude Murail, okuru içinde bulunduğu gerçek dünyadan koparıp imgelemin bağımsız evrenine kolaylıkla taşıyor. Bu taşıma olgusunda anlatıcının mekânsal sıçrayışlarının etkin oluşu kadar, son derece özgün karakterlerin çağrısına ayak direyemeyen okur hevesini de göz ardı edemeyiz.

409-61201412179Yazarın ikinci kitabının adı Sıradışı Basit, karakterleri de sürükleyici bireyler doğrusu. İlk anda yine bir aile öyküsü olarak nitelendirilebilecek romanda bu kez bir abi-kardeş dayanışmasına tanık oluyoruz. Gerçek yaşı 22 olmasına karşın 3 yaşlarında bir çocuğun zekâsına sahip olan Basit (gerçek adı Barnabé) ile on yedi yaşındaki Kléber’in yaşam serüvenlerinden bir kesitle karşılaşıyoruz. Bu kesitte, genç bir kadınla birlikte kendine yeni bir gelecek planlayan bir babanın zihinsel sorunları olan oğlunu (Barnabé) akıl hastanesine yatırmak istemesine karşı çıkan ve abisiyle birlikte yaşamayı seçen öteki oğlunun (Kléber) kararlılığı gerçekten etkileyici.

Eğitim için geldiği Paris’te, kendilerine göre kiralık ev bulamayınca, birlikte yaşayan üniversite öğrencisi dört gencin evindeki bir odayı kiralamak zorunda kalan Kléber’le Basit’in ev arkadaşları da oldukça ilgi çekicidir. Tıp fakültesinde okuyan iki sevgili (Aria ile Emmanuel), Aria’nın erkek kardeşi Corentin ve Aria’ya karşılıksız bir aşkla bağlı Enzo. Bu ekibe Barnabé ile Kléber de katılınca kuşkusuz ki ilişkiler çatallaşır.

Bir apartman dairesini paylaşan bu genç insanlarla Basit arasında kimi uyumsuzluklar yaşansa da zamanla aralarında özel bir tutkal oluşmaya başlar. Gerek Kléber’in özverisi gerekse Basit’in sıra dışı davranışları gençlere bambaşka bir enerji katar, yaşamlarına farklı bir boyut eklendiğini duyumsarlar. Okurun karşı karşıya kaldığı sorular değişmiştir artık; engellilik, sorumluluk, paylaşım, aşk…

Murail’in göze çarpan bir başka özelliği, her iki romanda da yardımcı karakterlerin metne katkısı. Yıldızı Dişi’deki uzman, yargıç ve doktor örneklerine Sıradışı Basit’te komşu Georges ile Kléber’in okul arkadaşları Zahra ve Béatrice ekleniyor. Bu arada Basit’in oyuncak tavşanı Bay Şavşan’ı da unutmamalıyız. O da öteki karakterler kadar Basit’in üzerinde etkilidir çünkü, dert ortağıdır onun, sırdaşıdır, hatta iç sesidir.

Elbette ki her kitapta yan karakterlerin ana karakterler ve olay örgüsüyle birleşmesi, sonucun başarılı olacağı anlamına gelmez. Kurmacanın birbirini besleyen diğer öğeleri de var çünkü; öyküleme zamanı, anlatıcının bakış açısı, mekân, biçem, betimlemeler… Metnin asıl etkisinin ayrıntılarda, sözcük seçiminde, söz sanatlarında vb. olduğunu dikkate alırsak Murail’in kimi zaman içli, kimi zaman mizahi ama her zaman sürükleyici bir biçeme sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu tür yazarların, alanda emek veren öteki yazarlar için iki noktada yol açıcı olduklarını düşünüyorum. Bunlardan birincisi, küçük dereciklerle zenginleşip çatallanan olay örgüsü; öteki de yaratılan gerilimin çözümlenmesi aşamasında bulunan gerekçelerin inandırıcılığı ve okurda yarattığı doygunluk duygusu. Murail’in kitaplarında ne böyle bir yapay çıkmaz var, ne de kaçamak yollarla işin içinden sıyrılma kolaycılığı. Dolayısıyla yoğun bir emek ve saygı duyulması gereken bir yaratıcılık karşısında şapka çıkarmak zorunda kalıyoruz.

Bu aşamada, çocuk ve ilkgençlik edebiyatı alanlarında yayımlanan kitapların yetişkinler tarafından ıskalandığını söylemek de boynumuzun borcu. Çoksatar “yetişkin” kitaplarının hafifliğine inat, dönüştürücü ve keyif verici nitelikte çok sayıda yapıt yayımlanıyor çocuk ve gençlik edebiyatında. Rafların biraz da bu tarafına bakmakta yarar var deyip başka kitaplara uzatalım elimizi.

Mehmet Atilla – edebiyathaber.net (5 Ağustos 2014)

Yorum yapın