Lüfer Mevsimi: Kenardakilerin açmazı | Serkan Parlak

Nisan 18, 2024

Lüfer Mevsimi: Kenardakilerin açmazı | Serkan Parlak

Özlem Çadırcı’nın yeni öykü kitabı Lüfer Mevsimi Tara Kitap etiketiyle okurla buluştu. İletişim Fakültesi mezunu olan Özlem Çadırcı profesyonel iş yaşamının ardından yaratıcı yazarlık eğitimlerine devam etti. 2018 yılından itibaren ulusal televizyon kanallarının yanı sıra dijital platformlarda yayımlanan bazı dizilerin hikâye yazarlığı ve senaristliklerini yaptı. Çadırcı’nın ilk öykü kitabı Birtakım Fısıltılar da Tara Kitap tarafından yayımlanmıştı.

 “Özlem Çadırcı, Lüfer Mevsimi’nde birbirine eklenen öykülerle, okuru yaşamın dipnotlarına bakmaya çağırıyor. Orada kımıldamadan duran geçmişle baş döndüren bir hızla geçen zamanın arasına sıkışıp kalmış aşkları, yalnızlıkları, ölümü ve Allah’ı anlatıyor. İstanbul’dan parçaların işlendiği hikâyelerde Metin Eloğlu hüznünü, Hulki Aktunç argosunu, Cemil Kavukçu boş vermişliğini göreceksiniz.”

Yazarın ilk öykü kitabı Birtakım Fısıltılar’da özelliklekentli kenar mahalle insanlarının sıradan gibi görünen ancak sarsıcı hikâyelerini okumuş, karakterlerin duygu, durum ya da başlarından geçen olaylara yakından bakmıştık.Dile dökülemeyen duygular çocukluk travmalarının açtığı derin yaralara, ölümün kıyısında gezinen kararlar acıyla söylenen sözlere dönüşerek dünyamıza karışmıştı. Hepimizin bildiği, tanıdığımız mahallede yaşayan ve birbirlerine herhangi bir şekilde temas eden insanların görünüşte sıradan ama sonlara doğru sarsan hikâyelerini okumuştuk.

“Belki de En İyisi Televizyonu Açmak” adlı ilk öyküde ninesiyle birlikte yaşayan engelli bir yetişkinin evden pek çıkmayıp olup biteni pencereden gözlemlediği için yaşadığı yabancılaşmaya yakından bakıyoruz. Burada mahalle baskısı, kentsel dönüşüm ve statü endişesinin insan psikolojisi üzerinde yarattığı etkiler de dikkat çekici. Çıkışsızlığa tek çözüm televizyon dizileri ve sabah programlarını izlemek gibi görünüyor. “Boş Ver Sen Onları” adlı ikinci öyküdeki kadın karakter dayısına hastalığı nedeniyle maddi yardım yapıyor ancak cüzdanını çaldırdığı için İran sınırındaki köyde yaşamak zorunda kaldığı akraba evinden -muhtarın kızına diktiği gelinlikten alacağı parayla- İstanbul’daki sakin yaşamına geri dönüş hayalleri kuruyor. Can sıkıntısı, yalnızlık ve parasızlığın üzerine bir de akrabalarıyla yaşadığı kuşak çatışması binince bütün gün açık televizyon bile tartışma nedeni olabiliyor. Üçüncü öykü olan “Karındaş” ta madde bağımlısı ortanca erkek kardeşin ölümü nedeniyle büyük ve küçük kız kardeş arasındaki hesaplaşmaya şahit oluyoruz. Aile sırlarının, suçlamaların ortaya döküldüğü diyaloglarda kardeşler arası gerilim satırlar ilerledikçe artıyor. Dördüncü öykü “Toksoy Apartmanı”nda âşık olduğu adamın ölümü sonrası bulduğu anahtarla evine giden kadın karakter gerçeklerle yüzleşiyor ve hayal kırıklığı eşliğinde görkemli evi terk ediyor. Gözlem ve tutumlu betimlemelerin kadın karakterle kurduğu etkileşim öykünün atmosferini her anlamda çarpıcı kılıyor.           

Çadırcı yeni öykü kitabı Lüfer Mevsimi’nde ilk öykü kitabının devamı niteliğinde kadınlık ve erkeklik durumları, bunaltıcı ve yabancılaştırıcı günlük hayat, statü endişesi, aşk, ayrılık, yalnızlık, ölüm, mahalle hayatı, kentsel dönüşüm ve aile sırları izlekleri ön plana çıkıyor. Öykü kişilerinin zorluklarla baş etme yolları, var olma ya da vazgeçme reflekslerini anlamaya çalışıyoruz. Kısa cümlelerden oluşan öykülerde genellikle üçüncü tekil kişi anlatıcı kullanılıyor, bu sayede öykü kişilerine belli bir mesafeden bakarak devindikleri mekânla bütünleşen davranış ve diyalogları üzerinden duygularını anlamaya çalışıyoruz. Yazarın üçüncü tekil kişi anlatıcı aracılığıyla kişilerin duygu durumlarını özellikle gözlem ve betimlemeler aracılığıyla anlatması okurların kişilerle bütünleşmesini engelleyerek daha nesnel düşünmelerini sağlayabilir.

Hikâyeler iç evrenimizin, kozmik yapımızın yansımaları olarak dünyayı daha katlanılabilir hale getiriyor; ötekilere anlatılıyor ya da yazılıyor, öznel alana hitap ediyor, okurları ya da dinleyicileri etkilemeleri gerekiyor. Günlük hayatta katlanamayacağımız gerçekler hikâyeler sayesinde katlanılır hale geliyor. Birbirimizden farklı hayatlar sürsek de temel birkaç duygu üzerinde patinaj çekiyor, yoğunluğu farklı olsa da benzer konulara sevinip mutlu oluyor ya da kızıp üzülüyoruz. Sosyokültürel farklılıklarımıza rağmen kesişen duygudaşlıklar kuruyoruz,” diyor Çadırcı. Lüfer Mevsimi’ndeki öykülerde yer alan merkezkişilerin psikolojik çözümlemeleri, davranış ve diyalogları eşliğinde etkileyici tarzda sunuluyor. Sokakta, vapurda, metroda ve yolda hemen her gün karşılaştığımız insanlar, tanıdık yüzler hayalimizde canlanıveriyor. Öykülerde ele alınan izlekler ve yaratılan karakterlerin çeşitliliği de dikkat çekici. Yazar, dikkatli bir gözlemci ve ayrıntıları iyi yakalıyor. Kişilerin hal ve hareketleri, davranış ve diyaloglarından hareketle sezdirilen duygular okurları aktif kılıyor. Öykülerin merkezinde her daim insan hikâyeleri ve insanın temel açmazları var.

edebiyathaber.net (18 Nisan 2024)

Yorum yapın