‘Kör Baykuş’u görmek | Merve Koçak Kurt

Şubat 14, 2017

‘Kör Baykuş’u görmek | Merve Koçak Kurt

rp_merve-kocak-kurt-300x235.jpg1977 yılında Behçet Necatigil tarafından dilimize kazandırılan Kör Baykuş, Çağdaş İran Edebiyatından Türkçeye çevrilmiş ilk romandır. Bu eser, geçtiğimiz günlerde Yapı Kredi Yayınları tarafından resimli ve büyük boy olarak aynı çeviriyle okura sunuldu. Kitabı resimleyen ise Hemad Javadzade. 

Üzerine çok söz söylenmiş kitaplarla ilgili –yeni– bir şeyler yazmak oldukça zordur; söylenmemişi söylemek, görülmeyeni görmek, yakalanmayanı yakalamak… 1936 basımı bir başyapıttan dem vuracağım size: “Hayat baştan başa kıssadır, hikâyedir.” diyen Sâdık Hidâyet’in Kör Baykuşundan.

Kitabın satırları arasında gezinirken, “Gözlerinde, onun o siyah gözlerinde aradığım derin, ebedî geceyi buldum; o gecenin korkunç, büyülü karanlıklarına daldım.” derken, anlatıcının peşinde ayrıntılara daldım ben de. “Kitaptan bu kadar sitayişle bahsedilmesi boşuna değil galiba.” diye düşündüm. İçten içe, kalpten kalbe yol olan ‘kelimeler’ aradım. Çünkü “Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”

Kör Baykuş ile birlikte zaman kavramının büyük bir zamansızlığı da içinde barındırdığını gördüm. “Hayır, yanılmamıştım, oydu. Bir rüya gören, rüya gördüğünü bilen, uyanmak isteyip de uyanamayan biri gibi afallamış, kalakaldım.”

“Geçmiş-gelecek ve şimdiki zaman”ın bazen tek bir “an”a sığdığını; seslerle görüntülerin, gerçeklerle düşlerin iç içe geçtiğini; yüzlerin maskelere, maskelerin yüzlere dönüştüğünü de gördüm. “Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti âdeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti.”

Altı çizili bolca satır kaldı okurken geriye. “İçimde ilk görüşten kalma, aşina bir duygu: Ben onu tanıyorum. kor-baykusİki sevdalı hep aynı hisse kapılmazlar mı, birbirlerine önceden rastladıkları, aralarında esrarlı bağlar olduğu duygusuna kapılmazlar mı?”

Ölümün şarkısı

Bir ressamın gördüğü hummalı kâbuslar var Kör Baykuş’ta. Sürekli birbirine dönüşen kahramanların dünyası da oldukça “zamansız”… Her şey birbirine karışmış durumda. Bir sebep-sonuç aramak beyhude bir çaba o yüzden. Bir masal kurgusuyla ilerleyen olayları büyülü bir dille anlatıyor yazar bize. En çok da ölümün şarkısını duyurmaya çalışıyor sanki. “Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Her birimiz ansızın, sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz, bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki zamanı, mekânı fark etmez olmuyor muyuz? İnsan bilmez bile ne düşündüğünü; ama sonra kendini ve dış dünyayı hatırlamak, düşünmek için toparlanmak zorundadır. Bu da bir sesidir ölümün.” 

Sâdık Hidâyet, Beethoven dinlemeyi seven ve afyon tiryakiliği bilinen bir yazardı. Resimle de uğraştığını göz önünde bulundurursak metnin otobiyografik nitelikler taşıdığı söylenebilir. Bu eserinde özellikle ölüm kavramı üzerinde durur ve onun sözlerini fısıldar okurun kulağına. Aslında kitapta belki de “Ölüm, ağırdan yavaştan, kendi şarkısını mırıldanıyordu. Her sözcüğü tekrarlamak zorunda, kekeme biri gibiydi ölüm; tıpkı şiiri bitirince gene baştan başlayan biri gibi. Ölümün şarkısı, testere inleyişlerindeki titreme gibi, tenin etlerinde rahneler açıyor, feryatlar koparıyor, ansızın susuyordu.”

Yavru örümceğin hikâyesi

Kör Baykuş ‘ta ölüm, aşk, korku ve intihar gibi birtakım kavramlar detaylı bir şekilde ele alınıyor. Geleneksel kalıplar, töreler ve feodal yapının içinde “kendi” hayatlarını yaşayamayan insanların hikâyeleri anlatılıyor. Karanlık, bunaltıcı, acıklı, boşluklu hayatlardan geriye kalan hikâyeler bunlar.

“Yüzü, belleğimdeki bütün öteki yüzleri siliyor, yok ediyordu; büyülemişti beni.” diyen anlatıcının dilinde, Doğu’nun hikâyesi ile Batı’nın öyküsü birleşip sanki bir bütün hâline geliyor.

“Ölümünden az önce bir hikâye taslağı kaleme almıştı, şuydu konu: Annesi ‘Salgı salamaz ol!’ diye beddua eder yavru örümceğe. Küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider. – Hidâyet’in hayat hikâyesi miydi bu?” diye bitiriyor kitabın “sonsöz”ünü Bozorg Alevî. Bilmem siz ne diyeceksiniz Kör Baykuş’u okuyunca?

Merve Koçak Kurt – edebiyathaber.net (14 Şubat 2017)

Yorum yapın