Kirpi hassasiyeti | Anıl Ceren Altunkanat

Şubat 16, 2021

Kirpi hassasiyeti | Anıl Ceren Altunkanat

“Kötüydüm, haindim, kırıktım ama seviyordum da.”

Kaç yaşındaydım, anımsamıyorum. Anılar yaşa değil, bıraktıkları duyguya göre saklanıyor zihinde. Ama küçük olmalıyım; sütdişlerim dökülüyor, yerlerini azman yetişkin dişleri alıyordu. Küçük Ceren için büyük travma – ergenliği nasıl atlattığımı ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.

O gün eve renkli televizyon alınacaktı. Büyük bir olay! Zira o zamanlar televizyonun, hele renklisinin anlamı büyük: gözlerimi perdeleyen parmaklarımın arasından izleyeceğim korku filmleri, yırtıcılar avlarını parçalarken bağıra çağıra ağlayacağım belgeseller, beni hayallere salacak yabancı müzik klipleri – ah, La Isla Bonita!

Heyecanım çok büyük, o renkli televizyon eve gelince, akşam saatlerinde çalıştırılınca evde şenlik olacak! En azından benim için. O akşam her şey kusursuz olmalı. Cici kıyafetlerim hazır, erkenden giymiyorum ki kirlenmesinler. Ama hazır hepsi, yatağımın üstünde: kırmızı-beyaz dantelli eteğim, kırmızı yün çoraplarım… Saçlarımı da iki yandan toplar annem. Daha ne olsun?

Yeni televizyonun şerefine içki içerler, nasıl da severim içki sofrasında yanlarında olmayı. Bana meyve suyu, belki patates cipsi. Normalde eve alınmaz, zararlı ama o gece… Renkli televizyon gecesi. Cips de olur illa ki.

Ama… Bunca sevinçle kamaşmışken kalbim, lanet sütdişlerinden biri düşmesin mi! Ağzımda çığlık gibi bir boşluk! Haykırarak ağlayan bir Ceren. Her şey, her şey mahvoldu; şenlik drama döndü. Çünkü dişim düştü, çünkü kusursuz olamayacağım renkli televizyon gecesinde.

Annemle babam şaşkın, bir yandan da kahkahalarını bastırır gibiler. Anlayamıyorlar yaşadığım hayal kırıklığını; her şeyin muhteşem olacağı bir gecede dişim düştü, yok. Ama anlamıyorlar işte içimdeki yıkımı. Televizyon gelene kadar çıkar mı, diye soruyorum. Bir ümit. Elbet çıkacakmış ama zamanla. Ağlamam şiddetleniyor. Nasıl olur? Böyle bir talihsizlik nasıl, neden beni bulur?

Beni nasıl yatıştırdılar anımsamıyorum. Hayli zorlanmış olmalılar – ben hâlâ, çocukluğun ilk kırk yılını aşmış bir yetişkin olarak, zorlanıyorum kendimi yatıştırmakta. Ama iyi eğlenmişlerdir, orası kesin. Bir yerden sonra sinirlenmeye başlamıştır babam, annem hem beni hem babamı sakinleştirmek için paralamıştır kendini.

Renkli televizyonun renkli gecesi.

Adeta hayatımızın hikâyesi.

*

Nerden geldi bunlar aklıma? Neden anlatıyorum sümüklü Ceren’in sütdişlerini?

Çünkü Yalçın Tosun okuyorum. Mesafenin Şiddeti.

Çünkü ne zaman Yalçın Tosun okusam içimdeki öyküler uyanıyor. Kendilerini anlatmak için çırpınmaya başlıyorlar. Sarsıyorlar beni – Yalçın Tosun’un artçıları.

Yazdan beri. Zangır zangır.

2020 yazında okudum Mesafenin Şiddeti’ni. Bitirdiğim günden bu yana masamda, tam karşımda. Kimi o beni çağırıyor, kimi ben onu. İtti sandığım yerden çağırıyor en çok, belki ben de.

Kirpi hassasiyeti var satırlarında. Okşanamayacak olana uzanıyor insanın eli; okşanamayacak bir şeye dokunmanın hazzını veriyor. Ve bir yandan dikenler yürüyor kalbe. Kimi zaman unutulan öyküleri uyandırıyor, kimi zaman ıskalanan sevgileri.

Kirpi hassasiyeti; dokunulmaz olana dokunuyor satır satır (burada yazarın Dokunma Dersleri adlı kitabını anmamak ayıp olur). Okşamakla tokatlamak arasında, öykünün kendisiyle anılar arasında kalıyor insan. İtildiği yerden çekiliyor, çekildiği yerden itiliyor.

Adeta hayatımızın hikâyesi.

Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (16 Şubat 2021)

Yorum yapın