Kaan Demirdöven: “Hılfu’l-Fudûl, İslam’dan önce Mekke’de ortaya çıkan bir cemiyet.”

Mayıs 11, 2023

Kaan Demirdöven: “Hılfu’l-Fudûl, İslam’dan önce Mekke’de ortaya çıkan bir cemiyet.”

Söyleşi: Ezgi Yıldız

Kaan Demirdöven’in son kitabı “Hılfu’l-Fudûl: Erdemliler Cemiyeti” Destek Yayınları tarafından basıldı. Demirdöven’le kitap üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.

“Hılfu’l-Fudûl: Erdemliler Cemiyeti”ni yazmaya nasıl karar verdiniz?

Neredeyse 20 yaşımdan beri şövalye tarihini araştırıyorum. Tüm kültürlerde var olan bir kurum bu, yani üst bir yetkeden emir almayan ama sadece vicdanlarından emir alan cesur insanlar… Erdemler   etrafında toplanıyorlar ve bir cemiyete dönüşüyorlar. Bunlarla ilgili okumalar yaptım, notlar aldım. Zamanla notlar o kadar birikti ki, sonunda bunları bir Doğu Batı çatışması bağlamında ele almak istedim ve Sofya ile Kemal karakterlerini yarattım. Bu iki karakter, biri Sofya Antik Yunan bilgeliğini temsil ediyor, Kemal ise Kenan kültürünü temsil ediyor. Bu iki kültür Anadolu’nun kültürel altyapısını çokça şekillendiren iki kültür. Bu iki kültürü temsil eden karakterlerimizin başlarından geçen olaylar, birbirleriyle tanışmaları ve aralarında oluşan aşkı anlattım. Sofya’nın dilinden anlattım. 

Peki yazım öncesinde nasıl bir araştırma sürecinden geçtiniz, hangi kaynaklardan yararlandınız?

Pek çok kaynak kullandım. Ama özel olarak herkesin internete girip kolayca ulaşabileceği açık kaynakları kullandım. Sözel geleneğimizin yazılı olmayan kaynaklarını kullandım. 

Hılfu’l-Fudûl gerçek bir cemiyet olarak tarihte isminden söz ettirmektedir. Bize biraz Hılfu’l-Fudül’ü anlatır mısınız?

Hılfu’l-Fudûl, İslam’dan önce Mekke’de ortaya çıkan bir cemiyet. Yasanın olmadığı bir dönemde, aşiretlerin kendi töre, örf ve âdetlerine göre yaşadıkları, bir anlaşmazlık karşısında haklı haksız demeden güçlü olanın zayıf olanı cezalandırdığı bir dönemde, kadın erkek, maddi anlamda güçlü fertlerin bir araya gelerek kurdukları bir örgüt… Adaleti sağlıyorlar. Hz. Muhammed, gençken bu cemiyete üye oluyor. Kendisine peygamberlik geldiğinde de cemiyet lav ediliyor. Elçinin, “Eğer İslam elçisi olmasaydım, Hılfu’l-Fudûl’un reisi olurdum,” dediğini biliyoruz. 

Romanda tarihi gerçeklerle kurgusal dünyayı iç içe geçirerek anlatıyorsunuz. Peki kitabın gerçek-kurgu dengesini nasıl sağladınız, nelere dikkat ettiniz?

Hiçbir denge gözetmedim, tek gözettiğim konu, okuru, kurguladığım çöle sürüklemekti. Çöl benim için bir roman imgesidir. Binbir Seraplı Çöl diyorum, her metin çölde kaldığınızda gördüğünüz bir seraptır, ama okuru, içinde sınırsız serabın bulunduğu bir çöle sürüklemek istedim. Her serap ona başka bir imge kapısı açsın, onu kendi dünyasında, kendi okumalarıyla keşfetsin istedim. Bu roman çölü geçmek üzerine değil, ama okur, serapları deşifre ederek, o çölü geçebilir.

Kitapta 7. yüzyılla günümüz arasında da bir ilişki kuruluyor. Kabaca değerlendirseniz; geçmişten bugüne attığınız bakışta neler görüyorsunuz?

Değişen çok şey var, ama değişen bir şey yok. Değerler değişmemiş, insanın insana zulmü değişmemiş, zulüm karşısında yüreğin isyanı değişmemiş.

Yazarlığın yanında senaristlik ve parfümörlük yaptığınızı da okuduk. Bunların yazarlığınıza olan etkisi hakkında neler söylemek istersiniz?

Senaryo çalışmalarım, roman yazımını doğrudan etkiliyor, çünkü senaryo yazımı bir öykü iskeletinin kurulması demektir, roman için de geçerli bu, bu yüzden romanı, önce zihnimde bir senaryo olarak tasarlıyorum, sonra da o tasarım üzerine öykümü yazarken romana dönüştürüyorum. Parfüm de bir tasarım işi, parfüm mimarisi deniyor, yapıyı kuruyorsunuz. Üç yapıdan oluşuyor parfüm: Tepe (açılış notaları), kalp notaları ve dip notaları… Önce tepe notaları tenimizde kalıyor, onlar tenimizi terk edince, kalp notalarını deneyimliyoruz, ardından onlar da gidiyorlar ve geriye dip notalar, yani kokular kalıyor. Romanın kapağını, arka kapağını tepe notalarına, romanın kendisini kalp notalarına, roman okunup bittikten sonra dimağda kalan zevki de dip notalarına benzetebilirim.

Son zamanlarda neler yapıyorsunuz?

Yazmaya devam. Yeni iki kitap üzerine çalışıyorum: Biri Sohbetin Fenomenolojisi, diğeri Şeyh Bedrettin… Sohbetin Fenomenolojisi, sohbet geleneğindeki Gönül kavramının incelenmesini konu alıyor. Şeyh Bedrettin ise yine sohbet geleneğinin içinde yetişmiş olan tarihsel bir kahramanın çok özel dünyasına bir bakışı konu alıyor.

edebiyathaber.net (11 Mayıs 2023)

Yorum yapın