Ishiguro’nun güvenilmez anlatıcıları | Güngör Özge Akpınar

Mart 18, 2023

Ishiguro’nun güvenilmez anlatıcıları | Güngör Özge Akpınar

20.yy romanın ve romanın anlatıcısının da değiştiği bir yüzyıldır. Artık sıradan insanların kendi inanç ve değerlerini ifade edebilecekleri anlatım yöntemleri devreye girer ve artan bireyselleşme ile beraber roman da değişir. Roman kahramanı “ben” ile başlayan cümleler kurmaya başlar eserlerde. Roman kahramanının rasyonel olması da beklenmez; illa ki bildiğimiz anlamda kahraman değildir başkarakter; gayet sıradan, hataları ve günahları olan, okuyucunun bakış açısı ile aynı yöne bakmak zorunda olmayan kişilerdir onlar. Bir bakmışız bendir, sendir, o’dur anlatıcı.

“Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar (oldukça iyi bir öğrenim gördüm, boş inançlara inanmamam gerekirdi, ama inanıyorum işte). Hayır, hayır, salt hıncımdan dolayı tedavi olmak istemiyorum. Siz bunu anlayamazsınız. Ama ne ziyanı var, ben anlıyorum ya! Bu huysuzluğumla kime kötülük edeceğimi açıklamak elimde değil, bunu ben de bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa, o da, tedaviden kaçmakla hekimlere bir “zarar veremeyeceğim”, olsa olsa bütün zararı kendimin çekeceğidir. Yine de hıncımdan tedavi olmuyorum! Karaciğerim ağrıyormuş, varsın daha beter ağrısın!” diye başlar Yeraltından Notlar. İrrasyonel anlatıcıya, katılıp katılmamak okuyucunun iradesindedir ve “ben” ile cümleler kuran irrasyonel anlatıcıyı dinleyerek devam eder yazın.

Modern romanda bir de güvenilmez birinci şahıs anlatıcı vardır ki okuduğunuz metnin doğruluğundan asla emin olamazsınız. Güvenilmez anlatıcı; ya hayali bir gerçeklik içindedir, ya aklında kalanlar yıllar içerisinde değişmiş ya da unutulmuştur. Tolstoy’un Kazaklar romanındaki Olenin gibi karakterin nesnel gerçekliği ile öznel gerçekliği arasında farklar vardır ya da anlatıcı tam anlamıyla bir yalancıdır. Anlatıcı zihinsel bir rahatsızlığa ya da hafıza kaybına uğramış olabilir ki Dostoyevski’nin Öteki’si buna iyi bir örnektir. Kurguyu başka başka birinci şahısların gözünden anlatarak güvensiz bir anlatı oluşturmak da bir seçenektir yazar için ki her anlatıcıda hikaye bambaşka bir hal alır. Ishiguro’nun okuduğum son üç romanında karşılaştığım bu güvenilmez anlatıcılara bir göz atalım şimdi; Okuyucuyu manipüle etmek için Kazuo Ishiguro; ya anlatıcıyı hafıza kaybına uğratır, ya anlatılan olay anlatıcı küçükken yaşandığı için yanlış hatırlanır ya da anlatıcı kendini kandırıp durur. Anlatıcı genelde birinci tekil kişidir ve Ishiguro başta ona tamamen güvenmemiz için bize, tam da gözümüze hitap eder. Tam anlatıcıya güvenip hikâyenin akışına bırakırsınız ki kendinizi, olay hop başka bir yere evrilir. Hatta bazen öyle bir şey olur ki anlatıcının başına gelen şeye kendisi de anlam veremez. Ya rüyadadır anlatıcı ya da hayal dünyasında.

Ishiguro’nun “Avunamayanlar”ında hafızasını kaybetmiş bir başkarakter çıkar karşımıza ve ondan dinleriz hikâyeyi yarı doğru yarı yanlış. Çırpınırız okurken gerçeğin peşinde ama başkarakterin hafıza katmanları içerisinde kaybolur, bazen de aşağıya düşeriz. Bahsettiği insanların kim olduklarını karıştırır, kimin kimle sohbet ettiğini bilemez, nereden nereye gittiğini öngöremeyiz. Zaman bir sarmal olur bir yerde durmayan, anlatıcının yaşamı kısa bir film olur tam anlatamadan sahne atlayan. Hatta anlatıcının rüyasında mıyız gerçek hayatında mıyız onu bile bilemeyiz zaman zaman.

Yazarın bir başka romanı “Öksüzlüğümüz”de anlatıcı kapı arkasından duyabildiklerini anlatır bize ki konuşmanın yarısını ya yanlış anlamış ya da konuşan insanları başkaları ile karıştırmıştır. Eserde çocukluk anılarından hatırladıkları üzerine bir hikaye inşası kuran yazar, anıların geçişkenliği, çocukluğun kafa karışıklığı ya da doğru iletişimin önündeki fiziki engellere (duvarlar, kapılar, mesafe, kalabalık) dayanarak bizi manipüle eder.

Ishiguro’nun bir başka eseri olan  “Günden Kalanlar”ın baş uşağı kendini kandırıp duru; ne aşkına ne babasına ne de ideolojisine sahip çıkabilir kendini kandırmaktan. Aşık olabileceği kişinin kendisinin arkadaşı olduğuna dair kendini kandırır, babasını kaybederken görevine olan takıntılı düşkünlüğüne kendini inandırarak babasına karşı son görevini bile yerine getiremez, patronunun iyi ve erdemli bir insan olduğuna, yaptığı görevin hayati önemi olduğuna dair kendini kandırır.

Sonuç olarak, Kazuo Ishiguro’nun anlatıcıları güvenilmezdir; sırtınızı dayayamadığınız karakterler ile sizi kurgunun sınırlarında gezdirir. İyi okumalar…

edebiyathaber.net (18 Mart 2023)

Yorum yapın