“İlk Kitap”: Selda Uygur | Mesut Örs

Haziran 27, 2022

“İlk Kitap”: Selda Uygur | Mesut Örs

İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Turgut Özakman İlk Roman Yarışması’nı kazanarak Bilgi Yayınevi tarafından basılan Babalar ve Kızları adlı romanıyla Selda Uygur.

“İnsanı aradım önce. İnsanı ve hayatı.”      

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?

İstanbul doğumluyum. 1980’ler İstanbul’unda klasik mahalle ortamında büyüdüm. Kitap okumaya ne zaman başladığımı hatırlamıyorum. Çocukluğumdan itibaren hatıralarımda yeri olmuştur okumanın. Okuduğum ve aklımda kalan hiçbir kitapta zaten belli ve sıradan olan hiçbir şeyle karşılaşmadım. Bu nedenle büyürken kitaplar da hep yanımdaydı. Issız bir adaya düşmeden, ruhunu şeytana satmadan da heyecanlı bir hayat yaşanabileceğini; güzelliğe, yaşama, kötülüğe ve insana karşı adil davranmayı kitaplardan öğrendim diyebilirim. Öğrenimimi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamlamama rağmen okuduğum hiçbir romana salt estetik, düşünsel ya da ahlaki değerler açısından bakmadım. İnsanı aradım önce. İnsanı ve hayatı. Hala aynı. Sanırım kitapların dünyamdaki yerini anlatırken yazmaya nasıl başladığımı da açıklamış oldum. İnsanı, hayatı, heyecanı bütün saydıklarımı yaşattığı için, yazmaya başladım. Eskizlerden ilk romana geldiğim andayım.

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Uzun zamandır aklımda olan bir hikâyeydi. Birinin hayatını ona yeniden yaşar gibi anlattırsaydım her şey nasıl yeniden meydana gelirdi? Anlattırırken ikinci bir hayatı ona vermek gibi. Bir taraftan herkes gibi, herkes kadar yaşarken diğer taraftan kendi yarattığı dünyada nelerin kimlerin izini sürmek isterdi? Bu sorular çoğaldı tabi. Bu sorulara bir kadının cevap verebileceğini düşündüm ve çocukluktan kadınlığa uzanan -ailenin, mahallenin, komşuların, zamanın farkına varmadan tanıklık ettiği- bir hayatı anlattım. Romanın zihinsel hazırlık süreci, yazma sürecinden daha uzundu. Yazmaya başladığımda bitirene kadar zihnimi ve gündelik hayatımı meşgul eden bir şey yoktu. Yalnızca romana odaklandım. Aralıksız ve yorulana kadar yazdım. Yeniden okumalar ve silip tekrar yazmalar kısmında da yalnızca romanla ilgiliydim. Bittiğine ikna olduğumda birkaç kişiye okuttum ve okuyanların ısrarıyla yayınevinin ilk roman yarışmasına gönderdim. Romanın ismi biraz hayatını yeniden anlattırdığım kadının yaşadıklarıyla ilgili. Romanı okuyanlar ve kahramanla bağ kurmak isteyenler için odak sorunsallarından birine işaret ediyor. Çocuk doğurmuyorlar ama çocukluğu babalar doğuruyor. Buna da dikkat çekmek istedim.

Sorunuzun ikinci kısmına geleyim. Benim için tekbaşınalık ve susmak, yazmak için şart. İçimdeki huzursuzluktan ya da heyecandan yazmaya başlayacağımı hissederim. Bazen bu hisleri dindirmek belki de dindirmemek için gezerim. Bilmediğim yerlerde dolaşırım. Yazmaya başladığım zaman da kendimi ikna edene kadar başka bir işle meşgul olmam. Rutin ya da ritüel mi bilmiyorum ama yazdığım gün, hafta ya da ay boyunca aralıksız yazarım. Yorulana kadar…

İlk kitabınız Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’nü kazanarak basıldı. Edebiyat alanındaki yolculuğunuza, edebiyat dergilerinden sonra ödüllü bir kitapla devam ediyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Dergilerde öykülerim; ancak büyük ölçüde araştırma, eleştiri ve denemelerim çıktı. Bu sürecin roman yazmaya etkisi ne orandadır? Tahmin etmem güç. Ancak dergi tecrübesinin özellikle eleştiri, inceleme yazmanın romanımın kurgusunu oluştururken beni kontrol eden, kurgu dikkatimi diri tutan bir güç olduğuna eminim.

Ödülün farklı bir sorumluluk yüklediğini söyleyemem; ancak Bilgi gibi nitelikli bir yayınevinden ödül almak mutluluk ve cesaret verdi.  Ödüllü bir romanla bu dünyaya ilk büyük adımı atmak sonrakiler için güven verdi. 

İlk kitap hem yazar, hem yayınevi açısından soru işaretleriyle dolu, heyecanlı bir başlangıçtır. Siz “ilk kitap” olgusuna nasıl bakıyorsunuz?

Önce bir yayınevinin şu günlerde ilk kitap yayımlama cesaretinden bahsetmek gerek. Bu yalnızca yayınevinin yazara inanmasıyla ilgili değil. Edebiyatın devamlılığına, yenilik getireceğine, dair bir ideale sahip olduğunu gösteriyor. Yayınevi ilk kitabını basmaya karar verdiğinde yazarın kendisiyle ilgili soru işaretlerini de giderir. Bu nedenle yayınevi açısından riskli bir karar, yazar açısından da somut bir başlangıç gibi görünüyor.

İlk kitap yazarlar için basıldığında heyecan verici oluyor. Ancak yeni kitaplar yayınladıkça bu heyecan azalır mı bilmiyorum. Bazı yazarlar ilk kitaplarını unutmak hatta unutturmak istiyorlar.  Ben unutmayı isteyeceğim bir ilk kitap yazmadığıma eminim.

Siz aynı zamanda edebiyat alanında çalışmalar yapan, bu alanda öğrenciler yetiştiren bir akademisyensiniz. Akademisyen yönünüz yaptığınız edebi çalışmalara olumlu/olumsuz nasıl yansıyor?

Bir roman yazarı olarak romanın tarihini, ortaya çıkış ve değişim sürecini ayrıntılarıyla öğrenmenin, ‘ne’liği ve ‘nasıl’lığına, teknik boyutlarına dikkat etmenin işiniz olması söz konusu. Yanı sıra anlamak ve anlatmak sorumluluğu yüklüyor. Elbette besleyici bir etkisi oldu. Edebiyat yazma, yaratma arzusunun mahfazası ya da hayatı anlamanın bir yolu.  Ben akademisyenliğe biraz da bu açıdan bakıyorum.  Ancak meselenin farklı bir boyutu da var. Akademisyenlik sizi sürekli anlamaya dahası anlatmaya zorluyor. Susamıyorsunuz. Eleştiri, inceleme, araştırma yazarken ya da ders anlatırken konuşuyorsunuz. Yazmak için biraz susmak gerek.  

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Biraz önce dediğim gibi kitap yeniden anlatma, anlatırken yeniden yaşamaya dair sorularla başladı. Bir kadının çocukluğundan gençlik yıllarına kadar yaşadıklarını bir rüyaymış ya da rüyadaymış gibi anlattığı bir hikâye. Geçmişte hatta geçmiş olduğundan kimi zaman emin olamadığı melez bir zamanda kendine ait bir dünya yaratan kahramanın hikâyesi. Kendisini gerçekten yaşadıklarına teslim etmek istemediği için her şeyi baştan hatırlıyor ve her şeye başka anlamlar katıyor. Bütün yaşadıkları onu yeni bir kendi olma arayışına sürüklüyor. Roman aslında bu arayışı anlatıyor.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

Masamda her zaman yeni çalışmalarım olmuştur. Bunun için biraz daha huzursuz ve heyecanlı olmam gerekiyor. Biraz daha gezmem. Yeni bir romanın, soruları ve eskizleri zaten vardı. Buna yoğunlaşacağım. Epeyce soran oldu. Babalar ve Kızları’nın devamını da yazacağım. Ancak büyük ihtimalle ikinci kitabım bu olmayacak.

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

Aday yazar olur mu emin değilim. Ancak yazmayı hayatının önemli bir parçası olarak görenlere sürekli okumalarını tavsiye edebilirim. Çok okumak bazen yazma tembelliği getirse de okumanın yazmayı besleyen güçlü bir yanı var. Yayınlama konusunda zorluk çekseler de vaz geçmesinler. İlk kitapları basmak isteyen, idealist yayınevleri hala var.

edebiyathaber.net (27 Haziran 2022)

Yorum yapın