İlk Kitap: Gizem Hacımuto | Mesut Örs

Ekim 18, 2021

İlk Kitap: Gizem Hacımuto | Mesut Örs

İlk Kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Bilgi Yayınevi’nden çıkan “Sofraya Bir Tabak Daha Koy” isimli kitabıyla Gizem Hacımuto.

“Sofraya Bir Tabak Daha Koy için karakterlerin birbirlerinde kendilerini bulma yolculuğu da diyebiliriz.”

İlk Kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu Bilgi Yayınevi’nden çıkan “Sofraya Bir Tabak Daha Koy” isimli kitabıyla Gizem Hacımuto.“Karakterlerin birbirlerinde kendilerini bulma yolculuğu da diyebiliriz.”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, okur” olmaktan yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?

İstanbulda doğdum. İlk, orta ve liseyi İstanbul’da tamamladım. Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümünü bitirdikten sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji ve Genetik alanında yüksek lisans yaptım. Halen özel sektörde, bu alanda çalışmaktayım.

Kitaplar, kendimle ilgili hatırlayabildiğim en eski anılarımda bile mevcut. Ben uykuya kitap okunarak yatırılan bir çocuktum. Zamanla hikayeleri ezberler, paragraf atlama, kelime değiştirme gibi çocukların pek farkına varmayacağı ayrıntılara takılır, okuyana düzelttirirdim. Kitap, defter ve kalem beni en mutlu eden hediyelerdi. Her vapur yolculuğumuzda mutlaka kitap alırdık, hatta okumayı tam anlamıyla söküp, kitabı okuyup bitirdiğim yer Heybeliada’ya giden bir Şehir Hatları vapuruydu. Kitapla ve kalemle ilişki bu kadar eskiye dayanınca, biriken ve olgunlaşan düşünceler ister istemez kağıda dökülüyor.

Siz genetik alanında çalışmalar yapıyorsunuz. Fen bilimleri genelde edebiyata uzak görünen bir alandır. Farklı iki alan sizde nasıl buluştu?

İki benzemez gibi olmakla beraber aslında ikisinin temelinde de dikkatli bakanlar için “hikâye” var.  Fen Bilimleri eğitimi, hem kainat kurgusuna hem insana bakış açısını genişletiyor, ufuk açıyor. Ayrıca birinde yorulan zihin diğerinde dinleniyor, birbirlerini besleyebiliyorlar bu açıdan.

“Sofraya Bir Tabak Daha Koy” kitabının ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Mario Levi’nin verdiği ödeve espirili bir öykü yazmak istememle başladı. Kek yapmak isteyen ama bir türlü beceremeyen bir kadın düşündüm, bu başarısızlığı ikili ilişkilere bakış açısıyla bağdaştırmak istedim. Ortaya çıkan öykü, bana derdini yemeklerle anlatan başka karakterler için yol açmış oldu. Diğer 7 karakteri oluşturmam, ayağa kaldırmam, kendi hikayeleri, aralarındaki ilişkileri kurgulamam, bitirdikten sonra bölümlerin birbirleri hakkında ipucu vermemeleri için bazı kısımları düzenlemem iki yıldan biraz daha uzun sürdü. Uzunca bir süre öne çıkan bir ismi olmadı. Kafamda kitabın özünü yansıtacak bir isim aradım durdum. Bir akşam birden bire belirdi. Son bölümde adının neden “Sofraya Bir Tabak Daha Koy” olduğuna değiniyorum zaten.

Çalışma disiplinim var ancak ritüel uygulamıyorum. Herhangi bir sebepten uygulanamayan ritüel, yazmama mani olsun istemiyorum.

Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?

Önce kendime uzunca bir yayınevleri listesi yaptım. İçlerinden yoğun olarak çeviri edebiyata yer verenleri, dosya kabul etmediğini beyan edenleri eledim. İnternet sitelerinde dosya değerlendirme süre ve kriterleri bulunanları not edip listemi sıraladım ve dosya göndermeye başladım. Bu süreçte beklemek sorun teşkil etmiyor, zaten bekleyeceğinizi bile bile başlıyorsunuz. Yayınevlerinin yıl içinde yüzlerce dosya aldığını da biliyorum. En zoru dosyanın gerçekten ulaşıp ulaşmadığını bilememek. Bir diğeri ise olumsuz cevaplarda sebeple ilgili ipucu aramak. Demoralize olmadan, dosyaya inanarak devam etmek sanırım tek çözüm.

Bilgi Yayınevi dosyanın tamamından önce yalnızca bir kısmını talep ediyor, ayrıca başvuru yapan kişiyi de tanımak için bazı sorulara yanıt vermesini istiyor. Rastgele seçtiğim bir bölümü de ekleyerek bu soruları cevapladım. Önce dosyamın tamamını göndermemi istediler, birkaç ay sonra yayın listesine alındığım haberini aldım.

İlk kitap hem yazar, hem yayınevi açısından soru işaretleriyle dolu, heyecanlı bir başlangıçtır. Siz ilk kitap” olgusuna nasıl bakıyorsunuz?

Acemilik olduğu kadar üzerinde en çok çalışılan roman “ilk roman”. Uzun uzun düşünülen, yazıp yazıp silinen, fikir alınan… Hep aşılması gerekenmiş gibi düşünülüyor ancak belki de pek çok tek kitaplı yazarı ayağının takıldığı eşik bu.

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

“Sofraya Bir Tabak Daha Koy” da aynı apartmanda yaşayan, yemeklerle çeşitli sorunları olan, daha doğrusu hayatlarının bir döneminde maruz kaldıkları acıları yemeklerle ilişkilendiren 8 kişinin hayatlarından kesitlerden oluşuyor. Karakterlerin birbirlerinde kendilerini bulma yolculuğu da diyebiliriz.

Okuyucularla bir öneri paylaşmak isterim: Baştan sona okuyabilecekleri gibi, bölümleri kendi içinde karışık da okuyabilirler. Ya da bir karakterin peşine takılıp, önce onunla ilgili kısımları okuyup sonra diğerlerine geçebilirler.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

Üzerinde çalışmaya başladığım, karakterlerini ve olay kurgusunu belirginleştirdiğim, bölümlerini eş zamanlı olarak yazmaya başladığım yeni bir romanım ve şimdilik fikir aşamasında olan başka bir çalışmam daha var.

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

Tavsiye verebilecek kadar olgunlaştığımı düşünmüyorum. Naçizane aklıma gelenleri, kendi yaptıklarımı söyleyebilirim.

* Arka arkaya red cevabı aldığım zamanlar kitabıma yeni bir giriş yazmamı tavsiye eden olmuştu oysa ben giriş kısmında reddedilmeyi gerektirecek bir sorun olduğunu düşünmüyordum. Bence romanı tek cümlede özetliyordu. Bu nedenle değiştirmedim.

* Zaman zaman hiç yazamadığım oluyor, o zamanlarda pek bu duygunun üzerine gitmiyorum. Disiplinimi bozmadan, kendime avarelik için birkaç gün tanıyorum. Bazen fikirlerin ve cümlelerin demlenmesi gerekiyor.

* Kendilerinin beklediği dönemeç ya da basamaklarda, başkalarının hızla, takılmadan, beklemeden ilerlediklerini görürlerse, üzerinde durmasınlar, her kitabın kendi yolculuğu var. En azından ben öyle yapıyorum.

edebiyathaber.net (18 Ekim 2021)

Yorum yapın