İlk Kitap: Firdevs Ev | Mesut Örs

Mayıs 2, 2022

İlk Kitap: Firdevs Ev | Mesut Örs

İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu İthaki Yayınları’ndan çıkan “Tavana Bak” isimli kitabıyla Firdevs Ev. Tavana Bak’ın bu “gerçeklik bükücü” tarafının, o gerçekliği anlama arzusuna yaslandığını söyleyebilirim .”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve ilerledi?

Kitaplar da yazmak da birer oyun olarak hayatıma girdi. Bilgisayarla ilk tanışmamda Mayın Tarlası, Solitaire ve boş bir Word sayfasından oluşan üç oyun seçeneğim vardı ekranda. Okuldaki bilgisayarda hayalet öyküleri yazar, öğretmenime, aileme okurdum. İlerleyen yaşlarda bu kendi kendine karalamalar devam etti ve Boğaziçi Üniversitesi’nde Edebiyat Kulübü’ndeki arkadaşlarımla tanıştım. Öykülerle canlı ve kolektif bir bağ kurabildiğim bir dönemdi. Kırtıpil Dergisi, Metin Deneyleri Alanı gibi oluşumlarla kurmacanın kolektif ruhunu hayatımda tutmaya gayret ettim. Kendim yazamadığım bir dönemdeysem bile başka yazarları çevirerek zihnen çok uzaklaşmamayı önemsiyorum; iş hayatı yazma sürecini zorlaştırsa da dönem dönem üretmeye devam ettim.

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

Öyküleri önce birbirinden bağımsız ele aldım, dolayısıyla tek fikir olarak gelişmediler. Fakat yazdıkça belli öykülerin aralarında bir dil birliği ve tema ortaklığı olduğunu, aynı evrende dolaşır gibi birbirlerine sokulduklarını fark ettim. Bunun üzerine kitabın bütününe de çalışmaya başladım, öyküleri birbirine dokunduracak bağlar üzerine odaklandım. Zevkli bir süreçti benim için. Birbirinden ayrışan, fakat bir araya geldiğinde bir odanın dört duvarı gibi birbirini tamamlayan dört bölüm bu şekilde oluştu. Her öyküde kendini ufak da olsa hatırlatan tavan imgesi, bu dört duvarın üzerine oturan bir isim olmanın yanı sıra herkes için birçok çağrışımı da içinde barındırıyor.

Ritüellerim var mı bilmiyorum; fakat düzenli aralıklarla tavana bakmanın, mümkünse bu esnada kendinize bir dinleyici tayin etmenin faydalı olduğuna inanıyorum – bu gerçek bir dinleyici olmanın yanında hayali/hatırlanan biri ya da bir okur da olabilir.

Dosyayı bitirdikten sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız?

Yayınevlerinin farklı başvuru yöntemlerini takip ederken dosya hakkında bilgi veren bir belge eklemenin faydası dokunduğunu söyleyebilirim. Bu sizin de dosyanın henüz pişmemiş noktaları varsa onları fark edip dikkate almanıza, kitabın bütünlüğü üzerine kafa yormanıza yardımcı oluyor. Başvuruya yanıt almak uzun sürebiliyor malum; bu süreci iyi okur olduğuna inandığınız bir iki arkadaşa dosyayı okutmak için kullanmak iyi oluyor. Bu okur yorumları bir sonraki adımı şekillendirmek için kıymetli. Dosyamın bu anlamda bolca destekçisi oldu, hepsine minnettarım. İkinci adım olumlu dönüş aldıktan sonraki süreç, yayınevinin yıllık programına bağlı olarak yine uzayabilecek bir evre.

Dolayısıyla üretiminizin kendisini yayımlanmasından bağımsız ele alabilmek bu süreci sağ salim atlatabilmenizi sağlayacak en önemli beceri olabilir. Yani yayımlanmayacaksanız dahi yazmaya devam ediyor musunuz, sonunda kitap olarak görme fikrinden bağımsız olarak yazmaktan zevk alıyor musunuz, yazarın işinin önce bu soruları sormak olduğunu düşünüyorum – geri kalan işleri gönül rahatlığıyla bırakabileceğiniz, sizi anlayan bir yayıneviyle yollarınız kesişiyorsa ne âlâ.

“İlk Kitap” hem yazar hem de yayınevi açısından birlikte soru işaretleriyle dolu yeni bir yola çıkmanın heyecanını taşır. Siz, yazarlık yanında çevirmenlik de yapan, edebiyat, kültür-sanat alanında emek veren biri olarak  “ilk kitap” olgusuna nasıl bakıyorsunuz?

Haklısınız, yayıncı tarafını deneyimlediğim için süreçlerin birçok farklı evresini gözlemleme imkanım oldu. Yazar ve yayıncı arasında çok özel bir ilişki var; her iki taraf da önce kendi üzerine düşeni yapıp birbirini anlamaya odaklı çalışıyorsa beraber çok güzel işler üretiliyor. Yazar için ilk kitap büyük bir heyecan evet; fakat bu motivasyonun temel kaynağı önce okur olmanın verdiği heyecan. Yani dünya edebiyatını, Türkiye edebiyatını takip edip o kitabın edebiyata hangi noktadan eklemlendiği üzerine düşünmek, çocukluktan beri merak duyduğunuz hayal dünyasının küçük bir parçası olabilmek.

Yazar açısından: Kurmaca kalıcı bir motivasyonla hayatımıza yerleşince “ilk kitap”, “genç yazar”, “satan kitap, satmayan kitap” kavramları gittikçe önemini yitiriyor zevkli olan, sürecin kendisi oluyor.

Yayıncı açısından: Elbette ilk kitaplarda yayıncı bir risk alır ama kalıcı kataloglar oluşturabilmek için yeni yazar keşfetmek de gerekli bir risktir.

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

Okuyanların yorumlarına bakarak, “büyülü gerçekçilik”, “weird fiction”, “yeni gerçekçilik” gibi ifadeleri çağırdığını gördüm. Tavana Bak’ın bu “gerçeklik bükücü” tarafının, o gerçekliği anlama arzusuna yaslandığını söyleyebilirim bir tek. Böylece, başka tuhaf, absürt, komik veya karanlık hikâyelerin başına otururken bana varlığıyla cesaret veren bir kitap oluyor.

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?

Bu yanıt yapım aşamasındadır, verdiğimiz geçici rahatsızlık için özür dileriz 🙂

Yazar adaylarına tavsiyeleriniz neler olur?

Önceki yanıtlarımda kendi deneyimimi olabildiğince aktarabildiğimi umuyorum ama yazarlığa “aday” olmak biraz oksimoron, tavsiye vermekse biraz hadsiz geliyor bana.

Onun yerine tepe lambasını kafamın üstüne çekip kendime sormaya gayret ettiğim soruları, kullanmak isteyen için buraya bırakabilirim: Neden yazıyorsun, bu çileye değer mi, yazmak yerine kullanabileceğin başka bir ifade biçimin var mı, hiçbir zaman yayımlanmayacağını bilsen yine de yazar mısın, okumayı neden seviyorsun, ne kadar okursan oku dünyada her zaman okumadığın tonlarca kitap kalacağının farkında mısın, yazmayı nasıl düzene oturtacaksın, aynı zamanda para kazanman gerekeceğinin farkında mısın, iyice düşündün mü, yıllarını heba etmeye değer mi, zaten yayımlansan kaç kişi okuyacak, okuyanlar da sevecek mi bakalım – bu soruları ellilerine gelince kendine hâlâ soracağının farkında mısın?

edebiyathaber.net (2 Mayıs 2022)

Yorum yapın