İlk Kitap: Arman Atilla | Mesut Örs

Ağustos 29, 2022

İlk Kitap: Arman Atilla | Mesut Örs

İlk kitap söyleşilerimizin bu haftaki konuğu İnkılap Kitabevi’nden çıkan Lübeyna adlı romanıyla Arman Atilla.

Bir kadının biyografisi ekseninde aslında insanı, ülkemizi ve Dünya’yı anlatmaya, hayata ayna tutmaya çalıştım.”

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Kitaplar hayatınıza nasıl girdi, “okur” olmaktan “yazar” olmaya giden yol nasıl başladı ve nasıl ilerledi?

1981 yılında İstanbul’da doğdum. Uzun yıllar kamuda ve özel sektörde klinik psikoloji ve eğitim psikolojisi alanlarında çalışan, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda uzman eğitici olarak eğitimler veren bir psikoloğum. Kendimi bildim bileli mesleğim haricinde farklı hobilerim oldu. Küçüklüğümden beri karikatür ve resim çizerim. Oyunculuk ve spikerlik eğitimleri aldım. Yazmak da aslında bundan on beş yıl önce 2007 yılında hobi olarak başladı. Kendimce hikâyeler, öyküler, denemeler ve senaryolar yazıp durdum. Bunların kimileri köhne ajandaların, eski defterlerin içinde tozlanarak hiç gün ışığına çıkmadı, kimileri ilk romanımın bünyesinde yayımlandı, kimileri de yeni kitaplarımda kendine bir yer bulmayı bekliyor. Yani ilk romanım 2021 yılında yayımlanmış olsa da, ortaya dökmediğim on beş yıllık bir yazın geçmişim var diyebilirim. Zaten evimizde babamın geniş bir kütüphanesi olduğu için kitaplar hep hayatımdaydı ama çocukluğumda daha çok Teksas, Tommiks gibi çizgi romanlar okuduğumu da itiraf etmeliyim. Bu çizgi romanları okumanın gerek karikatür konusu geliştirme gerekse hikâye kurgulama yeteneğimi artırdığını düşünüyorum.

Kitabınızın ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz? Fikir nasıl doğdu, kitabın ismine nasıl karar verdiniz, yazma süreci nasıl gelişti, yazarken uyguladığınız belli rutinler veya ritüeller var mı?

2007 yılından 2016 yılına kadar uzanan dokuz yıl boyunca yazdığım hikâye ve öyküler ya beni tatmin etmekten uzaktı ya da ilham perisi ansızın beni terk ederek yarı yolda bıraktığı için yarım kalıyordu ve ben üzerinde çalıştığım hiç bir işin devamını getiremiyordum. 2016 yazında radikal bir karar alarak ne olursa olsun bitirene kadar asla yazmaktan vazgeçmeyeceğim bir eser kaleme almaya karar verdim ve böylece hayatımdan da biraz otobiyografik unsurlar içeren “Lübeyna” projesi hayata geçti. Zaten ilk romanlar genelde yazarlarının hayatından otobiyografik unsurlar içerir. Yazar ilk denemesinde kendi hayatına dair kaynakları tüketir. Ben buna biyografik bohça diyorum. Ama işte bir yazarın geleceğinin nasıl şekilleneceği ve yazın hayatının devam etmesi için esas önemli olan yaratıcılık becerisinin düzeyi biyografik bohçasını tükettikten sonra ortaya çıkar. O yüzden ben de varsa esas gerçek yeteneğimi ikinci kitabımdan itibaren daha doğru tespit edebileceğim kanısındayım. “Lübeyna” romanım ile ilgili fikir ailemin geçmişine dair çocukluğumdan beri anlatılan hikâyelerden beslenerek doğdu. Tüm bu hikâyeleri bir araya getirdim ama aralarına tamamen hayal ürünü olaylar serpiştirerek fona da Türkiye-Dünya siyasal-politik tarihine dair darbeler gibi, 6-7 Eylül olayları gibi dönüm noktası yaratan gerçek olayları yerleştirerek biyografik nitelikler taşıyan bir roman ortaya çıkarttım. Kitabın ismi romanda biyografisini yazdığım kadının adından geliyor. “Lübeyna”, “her şeyin özü, içi, sır” anlamına gelen Arapça kökenli bir isim. Hayatı tam bir sırlar ve gizler okyanusu olan böyle bir ana karaktere bu ismin yakışacağını, hayatı boyunca içinde saklamak zorunda olduğu olaylar karşısındaki psikolojisini iyi ifade edeceğini düşündüm. Yazma süreci üç buçuk yıl sürdü, uzun aralar verdiğim, tekrar yazmaya geri dönmekte zorlandığım anlar oldu ama bu sefer yarım bırakmamaya karalıydım ve 2019 yılı sonunda nihayet eseri tamamladım. Yazarken uyguladığım özel bir rutinim veya ritüelim yok ama çalışma ortamımda konsantrasyonumu bozacak bir dağınıklık veya gürültü olmamasına dikkat ederim.

Dosyanızı tamamladıktan sonra yayınevlerine ulaşma, başvuru ve dosyanın kabul edilmesi sürecinden bahsedebilir misiniz. Bu süreçte yaşadığınız zorluklar olduysa bunları nasıl aştınız? 

Dosyayı tamamladıktan sonra birçok yayınevine e-mail yoluyla gönderdim. Bu süreçteki en büyük zorluk biraz sabırlı olma gereğiydi. Zira yayınevleri önlerine gelen binlerce eser adayının arasından yayımlanmaya değecek olanları seçebilmek için büyük bir efor ve zaman harcıyorlar. Şanslıyım ki eser birkaç ay içinde İnkılâp Kitabevi gibi köklü bir yayınevi tarafından fark edildi. Elbette bunda değerli editörüm Saliha Nur Ulusoy’un payı büyüktür. Bu vesileyle kendisine bir kez daha teşekkür etmek isterim zira gerek eserin yayınevine kabul edilmesi sürecinde gerekse editoryal süreçlerde çok büyük emek harcadı. Hakkını ödeyemem.

Kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?

“Lübeyna”, sıra dışı bir kadının 1940’lı yıllardan 2000’li yıllara uzanan sıra dışı hayat hikâyesini anlatmakla beraber çok katmanlı bir roman. Zamanda bir geri bir ileri giden, ardışık olayların bol sürprizli bir kurguyla birbirlerine ve toplumsal olaylara bağlandıkları, yan karakterlerin de en az ana karakter kadar sıra dışı olaylar yaşadıkları, irili ufaklı birçok insan hikâyesinin ve psikolojik analizlerinin iç içe yer aldığı biyografik, psikolojik ve tarihsel bir roman. Bir kadının biyografisi ekseninde aslında insanı, ülkemizi ve Dünya’yı anlatmaya, hayata ayna tutmaya çalıştım. İçinde insanların psikolojik hâlleri ve sıkıntıları olduğu kadar, aşk da var, tarih de var, savaş, dövüş, taciz tecavüz gibi nahoş olaylar, yas süreçleri ve hatta tarihi eser kaçakçılığı bile var. Eserin bünyesinde ana konuya paralel ilerleyen o kadar çok farklı yan hikâye var ki konuyu kısaca özetlemek zorlaşıyor.  

“İlk kitap” hem yazar hem yayınevi açısından birlikte yeni bir yola çıkmanın heyecanını ve soru işaretlerini taşır. Siz “ilk kitap” olgusuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

İkinci soruya cevaben belirttiğim gibi ilk kitapların, yazarların biyografik bohçasından beslendiğini düşünüyorum. Benim bohçam biraz şişkince olduğu için ilk kitap tuğla boyutunda oldu. Malum ekonomik sıkıntıları ve kitapların satış fiyatlarındaki artışı düşündüğümüzde hiç tanınmayan, adı sanı bilinmeyen bir yazarın ilk kitap olarak 500 sayfalık bir ürünle yola çıkmasının ticari açıdan pek akıllıca bir strateji olmadığını düşünüyorum. Ama bu dezavantaja rağmen yine de şunu belirtmek zorundayım ki bu eser kısaltılamazdı, bir cümlesi dahi eksik olsa benim hayalimde tasarladığım eser olmaktan uzaklaşır ve içime sinmezdi. Hem benim bu eseri kaleme alırken şaşkınlıkla fark ettiğim bir diğer husus da yazım aşamasında eserdeki karakterlerin dizginleri ellerine alması ve yazarın olayların gidişatı üzerindeki kontrolü kaybetmesi durumu oldu, bu da 250 sayfa olarak tasarladığım kitabın boyutunu iki katına çıkarttı. Yine de kitabın kalınlığından kaynaklanan bu ekstra maliyetlere rağmen İnkılâp Kitabevi yöneticilerine bu riski alarak kitabı yayımladıkları için çok teşekkür ediyorum. Romanın kısa sürede iyi bir satış grafiği yakaladığını ve birkaç ay içinde ikinci baskıya gidildiğini de eklemek isterim. 

Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa kısaca söz edebilir misiniz? 

Lübeyna’yı yazmadan önce yarım bıraktığım birçok hikâyem olduğunu söylemiştim. Bunlara geri döneceğim. Sırada hem Lübeyna’nın devamı niteliğinde olan hem de kendi içinde bağımsız bir hikâye anlatan yeni bir tarihsel aşk romanı var. Bunun haricinde fantastik bir çocuk romanı serisi ve malum mesleğimden ötürü bir kişisel gelişim kitabı üzerindeki çalışmalarımı da sürdürüyorum.

Henüz bir kitabı yayımlanmamış yazarlara ve yazar olmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler olur?

Böyle bir konuda tavsiye verebilecek düzeyde bir tecrübem olduğunu düşünmüyorum lakin bir psikolog olarak gerek yazma sürecinde gerek eser tamamlandıktan sonraki yayınevi arama sürecinde sabırlı olmaları gerektiğini; yeni yetme bir edebiyatçı olarak da naçizane nicelikten ziyade niteliğe önem vermelerinin daha faydalı olacağını, nitelikli eserler okumalarının yazın kalitelerini artıracağı görüşünde olduğumu belirtmek isterim.

edebiyathaber.net (29 Ağustos 2022)

Yorum yapın