Hayri K. Yetik: “Yazarken eşduyum içinde, başka birinin acılarını yaşarım”

Mayıs 19, 2012

Hayri K. Yetik: “Yazarken eşduyum içinde, başka birinin acılarını yaşarım”

Hüseyin Bul’un 2010 yılında Hayri K. Yetik ile gerçekleştirdiği söyleşi, bugün tiyatro üzerinden yürütülen “muhafazakar sanat” tartışmalarının birdenbire ortaya çıkmadığını göstermesi açısından çarpıcı.
 
Mezopotamya Günlüğü, Amytis Kederi, Dördüncü Hal, Aşk Bir Hayal, Serhoş, şiir kitaplarının yanına  “Edebiyatta Ç/alıntı“, “Ahmet Arif’in Asi ve Mahsun şiiri”, “Romanın Aranışı Arayışın Romanı” adlı deneme kitaplarını da koyan Hayri K. YETİK’le İzmir’de görüştük. Her yıl Dünya şiir günü vesilesiyle İzmir’de artık gelenekselleşen Dünya şiir buluşmasının telaşı içindeki Edebiyatçılar Derneği İzmir temsilcilerinden olan Hayri’yle sanat ve hayat üzerine kısa bir sohbet ettik.
 
Yazarlık öğrenilecek bir şey midir?
 
Evet, eğitimle geliştirilebilen bir şeydir. Doğuştan yazar olmak daha çok bir deyimdir. Genlerimiz hangi sanata ilgi duyacağımızı belirleyebilir. Küçüklükten başlayan bir ilgiyle ve disiplinle yetiştirilmemizle ilgili bir durumdur bu. Mozart’ı örnekleyebiliriz; keman Mozart’a ulaşmasaydı ya da Mozart kemana ulaşmamış olsaydı böyle büyük bir sanatçı ortaya çıkmamış olurdu. Yetenek ortamını bulmazsa körelir.
 
Neden yazıyorsunuz?
 
Bunun anlaşılır bir nedeni benim için de yok. Yazmak, okumak, öğrenmek mutlu ediyor beni. Gerçekten de yazmasaydım ne olurdum bilmiyordum.
 
Sanat( edebiyat, resim, opera v.s. )hayattan kaçma mı yoksa hayatı incelemek midir?
 
Doğrusu çokça kaçmaktır. Ama buna sınırlılığı aşmak, özgürleşmek, tanrısal bir imgelemle başka yaşamları da tatmaktır denilebilir. Yazarken eşduyum içinde, başka birinin acılarını yaşarım, sevinçlerini, mutluluklarını hissederim.
Bildirimde bulunmak, okurların bilincine katılmak, onları eyleme geçirmek, aydınlatmak sonraki bir şey, ve bence bu estetik dışı bir amaç, bir süreç. Sanat-edebiyatın elbetteki eğitici, toplumsal işlevini yadsımıyorum; tam tersine önemsiyorum; ama yaratım kişisel bir edim.
 
Öteki Tiyatronun Oğuz ATAY’ın “Korkuyu Beklerken” adlı eserini sahnelerken seyirci gibi içeri giren sağlık denetçilerinin sahnede sigara içildiği gerekçesiyle sigara içen oyuncuya tutanak tutmak istemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Öteki tiyatronun bu sahnesi tiyatronun seyirciyle henüz işinin bitmediğini gösterir. Bir açıdan, geleneksel insanı kastederek insanın bitmediğini gösterir bu. Ama yanılsamanın bu gerçekliği aynı zamanda eleştirilebilmelidir de. Epik tiyatro açısından bakarak izleyiciyi yanılttığını da söyleyebiliriz. Ama toplumsal gerçeklik olarak da polisliğin, iktidar ve denetimin nasıl da köklü olduğuna bir örnektir.
 
Şiir güncel midir?
 
Güncel olabilen şiir, hem güncel hem de Şiirsel olabilen şiir en iyisi… O güncelde tarih de var. Çünkü biz günü bir geçmiş belleği ve kültürü içinde yaşarız. Gelecek tasarımımız da güncele etki eder. Bunu da en iyi şiir alımlanır kılar.
Bir diğer açıdan, geçmişte yazılmış bu gün de etkili olan şiir de günceldir. Bu da evrensel olabilmesine bağlı.
 
Sanattaki kendiniz mi, kendinizdeki sanat mı?
 
Her ikisi de.. Ama aynı zamanda ikisi de değil. Olması gerektiği gibi kendimle barışık olduğum zamanlar bendeki sanat kendimle didişmeme yol açan yanlarımla sanattaki ben… O dağlara sürüklenen, arkamdan iten, gidip oralardan beni çeken ben. O sınır tanımayan özgür.
 
Vakit gazetesinin internet sitesinde Özen Yula’nın  “Yala ama Yutma” oyununu tahrik edici ve ahlaksız olarak hedef göstermesinin ardında Beyoğlu Belediyesinin oyunun sergilendiği  “Kumbaracıbaşı 50” sahnesini mühürlemesiyle belediyelerin ya da devlet erkinin sanata bakış açısı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
 
Vakit gazetesinin ve Beyoğlu belediyesinin birlikte yaptıkları şey ahlaksızlığın ahlakı. Yaşamın her alanında iktidar kurmuş dinin saldırgan ahlakı. Kendini var kılabilmek için bunu yapmak zorunda. Ama sanat bu ahlaksızlığı teşhir etmesini de bilir. Beş bin yıldır olduğu gibi.
Kısacası sanat, edebiyat, sinema, şiir, bale, opera ve resim cinselliği ahlak dışı görmez, hayatın, doğanın insan oluşun bir biçimidir yalnızca. Ama kadın üzerindeki sömürüsünü otoritesini sürdürmek isteyen egemen erkek söylemi cinselliği tabu saymakta, tabunun kırılması da işine gelmiyor. Tabunun kırılması yalnız kadının değil, aynı zamanda erkegin özgürleşmesi olacaktır.
 
Son olarak şunu sormak istiyorum; Altay Öktem bir söyleşisinde: “Düz yazı ölünecek bir yer değildir” demişti, katılıyor musunuz?
 
Aslında evet. Hayat feda edilecekse şiir bunun için en iyisi. Şiir müthiş bir macera.
 
Hüseyin Bul – edebiyathaber.net (19 Mayıs 2012)
 

Yorum yapın