Çiziyorsam Sebebi Var: Betül İlter  | Ayşe  Yazar    

Ağustos 26, 2023

Çiziyorsam Sebebi Var: Betül İlter  | Ayşe  Yazar    

Çizimle olan ilişkiniz ne zaman başladı?

Çizime olan ilgim kalem tutmayı öğrenir öğrenmez başlamış olmalı. Çok küçük yaşlarımdan itibaren -o zaman adına eskiz defteri dendiğini bilmediğim- karalama defterlerim vardı ve nereye gitsem benimle gezerdi. Benim dönemimdeki birçok genç gibi ben de sanata ilgim olsa da meslek edinme noktasında garanti bir işin olsun fikriyle başka alanlara yönlendirildim.

Türkçe öğretmenliği okudum. Okuma teknikleri alanında yüksek lisans yaptım. İlk kitabımın temelleri, yüksek lisans tezimin uygulama aşamasında atıldı. Akademik eğitimimi farklı alanlarda almış olsam da çizmeyi hiç bırakmadım. Şu an ikinci üniversite olarak Görsel İletişim Tasarımı okuyorum. Önceleri lisans eğitimimi görsel sanatlar alanında almadığım için hayıflanırdım fakat yıllar içinde alınan teorik eğitimden ziyade bu alandaki ilerleyişin, disiplinli ve istikrarlı bir çalışmayla mümkün olduğunu anladım. Lisans ve yüksek lisansımı farklı alanlarda yapmış olmak, yazarlık ve çizerlik süreçlerimi de bambaşka boyutlarda besledi.

Çizim; hayatımda hep vardı desem de profesyonel anlamda çizmeye başlayışım, 2015-2016 yıllarına tekabül ediyor. O dönemde geleneksel yöntemlerle çalışıyordum. Kuru boya olarak çalıştığım illüstrasyonları, üç boyutlu kitaplara (pop-up book) dönüştürüyordum.  Şu an çok amatör olduklarını düşündüğüm bu çalışmalarım, insanlarla bire bir iletişime geçerek kişiye özel çalıştığım için olmalı, beni hayrete düşüren bir ilgi gördü. Çalışmalarım, bazı tanınmış isimlerin de dikkatini çekince birkaç gazete ve dergiye konu oldu. Bu noktada işler çığırından çıktı. Sipariş sıraları oluştu, sipariş sırasında öne geçebilmek için normal ücretinin iki-üç katını teklif edenler oluyordu. Yapımı oldukça emek ve zaman isteyen bir kitabın, ücretin on katını da ödeseler iki günde yapılamayacağını anlatmaya çalışmak oldukça yorucuydu. Talep yoğunluğunu tek elden karşılayabilmem imkansızdı. Benimle iş birleştirmeyi teklif eden şirketler oldu. Kabul edersem asıl yapmak istediğim işten uzaklaşacağımın farkındaydım. Evet, bu bir yol ayrımıydı. Kişiye özel üç boyutlu kitap sürecimi bir anda noktaladım. Yakın çevrem, bu kararımı yolda bir çuval altın bulmuşum da denize dökmüşüm gibi karşıladı fakat ben ne yapmak istediğimi gayet iyi biliyordum. Çocukluğumdan beri hayalim, o bayıldığım kitaplar gibi çocuk kitapları yazıp resimleyebilmekti. Kalıcı ve nitelikli eserler ortaya koymak istiyordum.

Uzun bir süre hiçbir profesyonel iş almadım. En temele döndüm; karakalem çalıştım, temel sanat eksiklerimi tamamlamaya odaklandım. Eş zamanlı olarak dijital çizim öğrenmeye de başlamıştım. Bu çalışma sürecimi çeşitli kurs ve atölyelerle destekledim. Aceleci davranmamak, kendime bu zamanı tanımak bana çok şey kazandırdı. Şu an kendi yazdığım kitapları resimlemenin yanı sıra Millî Eğitim Bakanlığı ders kitaplarında dil uzmanı ve çizer olarak görev yapıyorum. Son üç yılı yöneticilik olmak üzere on yılı aşkın süre devlet okullarında Türkçe öğretmenliği yaptıktan sonra, akademik eğitimim ile yazar/çizer olarak geliştiğim alanları Milli Eğitim kadromda bir araya getirebildiğim bir görevim oldu.

Çizer kitaba nasıl hazırlanır?

Çocuk kitapları konusunda oldukça güçlü ve sürekli genişleyen bir arşivim var. Yeni bir projeye başlamadan önce bazen günlerce evdeki çocuk kitabı arşivimi ortaya döküp tekrar tekrar inceliyorum, notlar alıyorum. Çalışacağım kitapta neyi nasıl yapmak istediğime ve istemediğime dair yol gösterici oluyor. Genellikle evde çalışıyorum. Çalıştığım ortam şurada olsun, buraya baksın gibi kriterlerim yok. Son yedi yılımı İstanbul’un en sıkışık semtlerinden birindeki biçimsiz bir dairede dış kapıya ve boş duvara bakan yemek masasında çalışarak geçirdiğim için kurak bir arazide taşa oturup bile çizebilirim. Çalışırken tam bir odaklanma içinde oluyorum. Etrafımda olan bitenle ilgilenmiyorum. Bir oda dolusu insan benimle aynı yerde bağıra bağıra dünya kupasını izlerken ben bir köşeye çekilip çalışmamı rahatlıkla sürdürebilirim.

Çizimlerinizi yaparken yazar ya da editör ile nasıl diyaloglar gelişiyor aranızda?

Genellikle kendi yazdığım kitapları resimlediğim için diyaloğum editör ve yayıncı ekseninde dönüyor. Onlardan gelen fikirleri de gözeterek çizimlerde ve sayfa tasarımlarında gereken değişiklikleri yapıyorum. Bir kitabın, üzerinde emeği geçen herkesin içine sinecek bir eser olarak ortaya çıkması çok önemli. Elbette bana uymayan fikirlerle de karşılaşabilirim. Bu noktalarda çatışmaya girmekten kaçınarak fakat kendimi de üzecek tavizler vermeden bir orta yol bulmaya çalışırım. Kitapta emeği olan herkes memnunsa ortaya çıkan eser okuyucuyu da memnun ediyor.

Diğer yandan MEB ders kitaplarında çalıştığım için orada elbette daha farklı bir işleyiş var. Eğitici içeriklerde beklentiler ve kriterler serbest yayınlardan çok daha farklı. Genel anlamda özgürce çalışmayı tercih etsem de sınırları çizilmiş bir alanda, kısıtlı imkanlarla sanatını nasıl konuşturabileceğini keşfetmeye çalışmanın da benim için oldukça geliştirici olduğunu söyleyebilirim.

Sanatınızı/çizimlerinizi beslemek için neler yapıyorsunuz?

Bir fikir defteri taşıyorum. Hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkan minicik bir detay zihnimdeki bir fitili ateşleyebiliyor. Böyle durumlarda bu minik defterime hızlı ve kısa notlar alırım. Bu notların cümlelerden oluşması bile gerekmiyor. Bazen yalnız bir iki kelimenin yanı sıra o an beni tetikleyen bir görüntünün hızlı bir eskizi notlarıma eşlik edebiliyor. Örneğin yakında yayımlanacak “Yeşil Papağanlar Nereden Geldi?” kitabımın ilk notlarını pandemi döneminde apartmanımızın arka bahçesindeki ağaca konan kuşları izlerken almıştım. Kitaplarım ya da sosyal medya içeriklerimin çoğu o deftere aldığım minicik notların beslenip gelişmiş halleridir. Beslendiğim konulardan bahsederken kedim Musluk’a değinmeden geçemem. “Kediden Kaçan Top” kitabım, tamamen onu gözlemleyerek ortaya çıkmış bir kitap.

Bunun dışında kahve lekeleri beni yaratıcılık anlamında çok fazla besliyor. Bir okulda yöneticilik yaptığım üç yıl süresince çalışırken kahvemi hep atık evrakların üzerine koyardım. Kahvenin kâğıtta bıraktığı lekeleri bir şeylere benzetip üzerine çizimler yapmaya başladığımda benim için yepyeni bir dönem başladı. Kahve lekesi üzerine yaptığım çizimlerle bir sergi açmak, geleceğe dönük planlarım arasında. Bazen bu lekelerde yakaladığım bir karakter oradan sıyrılıp bir kitapta da bulabiliyor kendini. Kahve lekelerini konu alan, öyküsünü yazdığım, çizimlerini yapmakta olduğum bir çocuk kitabı projem de var.

Çizim süreçlerime oldukça etkisi olan diğer bir durum ise baskın olmayan el egzersizlerim. Bir yılı aşkın süredir sol el egzersizleri yaparak baskın olmayan elimi de kullanabilir duruma geldim. Sol elimle yaptığım çizimler temelde aynı kafadan çıkmış olsa da çizimlerimde kazanmaya çalıştığım çocuksu bakış açısı konusunda bana çok şey kattı. Gereksiz detaylardan arınıp çizgilerimi basitleştirmeyi sağ elim, sol elimden öğrendi.

Bir kitabın rafta yerini alana kadar geçirdiği mutfak sürecini çizer cephesinden anlatır mısınız?

Bir metni okurken/ yazarken zihnimde zaten bir karakter oluşuyor. Önce bu karakteri çizerek nasıl göründüğüne bakıyorum. Bazen zihnimdekini olduğu gibi aktaramıyorum ya da aktarırken eklediğim yeni detaylarla zihnimdekinden başka bir görünüme kavuşuyor. Karakterlerimin her şeyiyle hazır olduğunu hissettiğim noktada iç ve dış mekân planlarını çıkarıp kitabın her sayfasında yer alacak görsel/metin ve bunların konumları ile ilgili minik ve hızlı eskizler çalışıyorum (storyboard). Kitabın genel planı oturduğunda sırayla her sayfanın eskizini çalışmaya başlıyorum. Çeşitli renk ve doku denemeleri yapıyorum. Sanırım benim için en çileli kısım renkleri netleştirmek. Kitabın genelinde kullanacağım renk paletini yüzde yüz netleştirmeden boyamaya geçmek sonrasında çok uzun revize süreçlerine sebep olabiliyor. Bu nedenle belirlediğim renk paletini kitabın farklı sayfa eskizlerinde hızlı bir boyama ile deniyorum ki her sayfaya uyum sağlayıp sağlamadığından emin olabileyim. Sonrası işin bence en zevkli kısmı. Belirlediğim renkleri kullanarak boyadığım çizimleri çeşitli dokularla zengileştiriyorum. Elbet her şey burada bitmiyor. En emin olduğumuz çizimde bile sonradan dönüp baktığımızda revize edilmesi gereken yerler olduğunu fark edebiliyoruz. Bence biten bir çizimi kenara koyup bir süre uzak kaldıktan sonra alıp tekrar incelemek de çizim yapma sürecine dahil. Günlerce içinde kaybolduğumuz bir çizimin hatalarını bazen ondan uzaklaşmadan görmemiz mümkün olmuyor.

Çizime yeni başlayan arkadaşlarıma aceleci olmamalarını tavsiye ederim. Temel sanat kurallarını bilmeden onları deforme etmek de mümkün değildir. Maalesef çocuk kitabı illüstrasyonları ile ilgili “İstediğin gibi çiz hiçbir kural yok.” şeklinde çok yaygın bir yanılgı var. Hayır, kurallar var. Anatomi, perspektif, oran-orantı… Tüm bu temel kuralları öğrenmeden yapılan rastgele deformasyonlar maalesef bilinçli yapılan ile aynı etkiyi vermiyor. Geçmişte bu hataya ben de düştüm fakat bu şekilde çalışırsam bir noktada tıkanacağımı gördüğümde başta da anlattığım gibi durup sıfırdan öğrenmeye ve çalışmaya odaklandım. En temel sanat kurallarını da yapay zekâ gibi güncel gelişme ve teknolojileri de bilmeli çalışmalarımıza ne kadarını nasıl entegre edeceğimize bilinçli şekilde karar vermeliyiz. Sağlam bir temele dayanmayan, tesadüfi başarılar kalıcılık anlamında bize katkı sağlamaz. Eksiklerimizin farkına varabilmek için eleştirel bakış açımızı geliştirmemiz gerekir. Çevremizde bu alanda yetkin kimseler varsa tavsiyelerini, eleştirilerini dinlemek çok geliştirir. Olumsuz bir eleştiri ile karşılaştığımızda kırılıp içe dönmek yerine onu telafi edip daha güçlü şekilde devam etmeye odaklanmalıyız. Sosyal medya nedeniyle artık eserlerimizin altı “Harika, muhteşem…” gibi yorumlarla dolu. Bunlar elbette çok güzel, övgüleri nezaketle kabul edelim fakat kendi eserlerine âşık olmak maalesef gelişimin önünü tıkayan bir durumdur, bu yanılgıdan da kendimizi korumayı bilmeliyiz. Ben, bu yoldaki her adımımda bir sonraki adımımın nasıl daha iyi olabileceğine odaklanıyorum. Bir yolun sonunda elde ettiğim başarının keyfini sürmekten daha da keyifli bir şey varsa bu, benim için şüphesiz ki o yolun kendisidir ve o yolun kenarında bir taşa oturup soluklanıp dinlenmekten, adımlarımın neden tökezlediğini gözden geçirmekten belki ilerlemeden olduğum yerde tekrar tekrar adım atma egzersizleri yapmaktan hiçbir zaman kaçınmam. Yol uzun, acelem yok. Bazen yürüyüp bazen koşarak bazen durup dinlenerek çizim yolculuğumun keyfini çıkarıyorum.

edebiyathaber.net (26 Ağustos 2023)

Yorum yapın