Hayallerini kaybetmeyenlerin romanı: Ümit Penceresi… | Serkan Parlak

Kasım 28, 2019

Hayallerini kaybetmeyenlerin romanı: Ümit Penceresi… | Serkan Parlak

Oya Akçizmeci’nin ilk romanı “Ümit Penceresi” geçtiğimiz günlerde Yeni İnsan Yayınevi etiketiyle okuyucuyla buluştu. Akçizmeci önsözdeki kısa notunda romanını yazarken Beşiktaş’taki evlerinin yıllar önceki halinden, kendisine çocukluk yıllarında anlatılan anı ve hikâyelerden ilham aldığını, yaşadığı mekânların atmosferini her daim duyumsadığını belirtiyor. Çocukluğu ve gençliği İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde geçen, uzun yıllar MEB’e bağlı orta öğretim kurumlarında öğretmenlik yapan yazarın edebiyata her daim ilgi duyduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Roman, cumhuriyetin ilk yıllarında Beşiktaş’ta köşkte yaşayan bir ailenin heyecanıyla açılıyor. Kızları Hayriye’nin atama haberini bekleyen Arif Bey ve Nebahat Hanım hem gururlu hem de çok heyecanlıdır. Sonunda postacı beklenen mektubu getirir. Tayini Erzurum’a çıkmıştır Hayriye’nin, idealleri gerçekleşmiştir sonunda. Derece yaptığı için şehir merkezindeki kız okuluna yönetici olarak atanmıştır. O artık Müdüre Hanım’dır. “Ailesinin ve onu yetiştirenlerin beklentilerini karşılayabilecek miydi? Dönemin ruhunun omuzlarına yüklediği sorumluluğu yerine getirebilecek miydi? Genç Cumhuriyet’e yararlı, kişilikli ve her bakımdan donanımlı gençler yetiştirebilecek miydi?” Sevinç ve heyecan yerini yavaştan endişeli hazırlıklara bırakır. Trenle Erzurum’a giderken, ailesini gözden çıkararak ideallerinin peşinden giden, öğretmen olmak için tüccarlığı gözden çıkaran Osman’la tanışır Hayriye. Erkek kardeş Yaşar ise aile için tam bir dert kaynağıdır. Liseye devam etmez, çalıştığı işlerde tutunamaz, askere gider. Dönüşte sorun çıkarmaya devam eder, sonunda aile Gelibolu’daki yazlığa gitmeye razı eder oğullarını. Yaşar, yazlıkta çalışan ailenin kızı Zehra’yla aşk yaşar, sonunda borçlara dayanamayıp geri döner. Ancak Zehra hamiledir, bebeği düşürmeyi başaramaz, İstanbul’a ailenin yanına gelir. Peki ya sonra?

Ümit Penceresi; kentli bir ailenin sevgi ve kederle dolu yaşamını, 20. yüzyıl Türkiye’sinde bireylerin yaşadığı büyük aşk, acı ve sırların hikâyelerini gündelik hayat dolayımında başarıyla anlatıyor. Her şey çok tanıdık ama şaşırtıcı da…  Roman aynı zamanda dönemi yaşayanların okumaları sırasında geçmişe dair özlem duyabilecekleri izler de taşıyor. “Ümit Penceresi”nde ailedeki değişimi geniş bir zaman diliminde vermesi açısından üçüncü tekil kişi ve tanrısal konumlu anlatıcı değişimli olarak kullanılmış. Romanın merkezî kadın kahramanı Hayriye’nin erkek kardeşi, Zehra’nın aşkı Yaşar’la olan ilişkisi ise hem kadınlık hem de erkeklik durumları üzerinden derinlikli okumalara imkân tanıyor. Anne ve babanın kendi yollarını çizme konusunda kızlarına ve oğullarına olan yaklaşımları ise dikkat çekici. Romanın idealist kadın başkahramanı Hayriye ile kardeşi olumsuz erkek tipi Yaşar; anne babalarının etkisiyle sıklıkla karşı karşıya geliyor, okuyucu olarak biz de ikilikler üzerinden kodlanan zihinsel kalıplarımıza uyarak, Yeşilçam filmleri ve çocukken dinlediğimiz masalların da etkisiyle çatışmalar üzerinden kahramanları karşılaştırıp yorumlar yapabiliyoruz. Hayriye ve Yaşar üzerinden aynı zamanda kardeş olmak üzerine de düşünüyoruz.

Oya Akçizmeci anlatmayı, hikâye etmeyi seviyor. Döneme dair gündelik hayatı eşya, aksesuarlara dair tutumlu betimlemeler, kişilerin işlevsel diyalogları ve günlük konuşma dili üzerinden verme çabası dikkate değer. Gayrimüslimlerin varlığına sınırlı da olsa değinilmesi çok kıymetli. Ümit Penceresi; Cumhuriyet’in ilk yıllarından seksenlere kadar olan dönemde aile olgusunun, bireylerin hikâyeleri üzerinden nasıl bir değişim ve dönüşüm geçirdiğini incelikli olarak anlatan bir ilk roman, devamının tarihi romanlarla sürmesi dileğiyle…

edebiyathaber.net (28 Kasım 2019)

Yorum yapın